Ana SayfaGüncelAvukat Hürrem Sönmez 675 sayılı KHK’yı yorumladı

Avukat Hürrem Sönmez 675 sayılı KHK’yı yorumladı

HABER MERKEZİ – Avukat Hürrem Sönmez, 29 Ekim’de çıkartılan ve yargıda da birçok düzenleneme yapan 675 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin savunma hakkı, adil yargılama gibi konularda ne gibi hak ihlalleri ortaya çıkartacağını Gazete Karınca’ya değerlendirdi. Sönmez, “Savunmasız bir yargı sistemi yaratılmak isteniyor” dedi.

Röportaj: Çağdaş Kaplan

Yeni KHK ile birlikte “örgüt faaliyeti” suçlarında yapılan yargılamalarda duruşmada en çok üç avukat hazır bulunabilecek. Bu madde adil yargılanma hakkı, savunma hakkı açısından ne gibi sorunlar ortaya çıkartacak. Bu düzenlemeyle amaçlanan nedir?

Müdafi sayısının kısıtlanması, savunma hakkının kısıtlanmasıdır, yürütmenin adil yargılanma hakkına açıkça müdahalesi anlamı taşır.

Avukatlık sadece bir meslek değil aynı zamanda kamu hizmetidir de ve bu düzenleme ile bilhassa kamuoyunu yakından ilgilendiren siyasi davalarda avukatların temel hak ve özgürlüklerin korunması için gösterdiği dayanışmayı kırmak amacı güdülmekte, siyasi iktidar tarafından bu şekilde müdahale edilmek suretiyle, savunma etkisizleştirilmek, savunma ayağı olmayan bir yargılama mekaniği yaratılmak istenmektedir.

Daha önce soruşturma aşamasında uygulanan üç avukatla sınırlama şimdi kovuşturma aşamasında taşınmış ve bu düzenleme ile savunma hakkı çok ağır darbe almıştır.

‘Avukatlar kriminalize ediliyor’

Bir diğer değişiklik de Aynı kanunun 151/3 Maddesi’nde yapıldı. Terör suçlarından şüpheli, sanık veya hükümlü olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukatlar aynı suçlamadan yargılanmaları takdirde müdafilik veya vekilliğini üstlenmekten yasaklanabilecek. Bu nasıl bir sonuç ortaya çıkartacak?

Avukatların mesleki faaliyetleri çerçevesinde sadece belli türde dava bakmalarının veya siyasi tutuklu ve hükümlüleri cezaevinde ziyaret etmelerinin bile “terör suçu” ile ilişkilendirildiği, delil olarak gösterildiği bu siyasi ortamda, böyle bir düzenleme yapılması avukatların kriminalize edilmesi, toplum nezdinde itibarsızlaştırılmaya çalışılması anlamına geldiği kadar avukatlarının bağımsızlığının ve savunma dokunulmazlığının da ihlalidir.

Masumiyet karinesi hiçe sayılmakta, hem mesleğini icra etmesi engellenen müdafi hem de müvekkili bakımından telafisi ağır bir durum yaratılmaktadır.

Bu baskılar ile siyasi iktidara tabi, anayasaya, kanunlara uluslar üstü hukuk normlarına değil de yürütme erkinin amaç ve politikalarına tabi bir avukat kitlesi yaratılmaya çalışılmaktadır.

Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmi dört saat süreyle kısıtlanabilecek Hali hazırda da zaten bazen avukatlar 5 gün müvekkilleri ile görüştürülmüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halihazırda 5 gün boyunca şüphelinin müdafi ile görüşmesi engellenecek şekilde bir fiili durum yaratılmış durumda ki 5 gün çok uzun bir süre örneğin işkence ve kötü muamele iddiaları da göz önünde bulundurulduğunda şüphelinin 5 gün müdafi ile görüştürülmemesi son derece karanlık bir alan yaratmaktaydı.

675 sayılı KHK da 668 sayılı KHK da OHAL uygulamasına yönelik düzenlemeler, özel norm genel norm ilişkisi kurulamadığı için sonraki tarihli bu KHK ile getirilen düzenlemenin şu andaki fiili duruma ek bir ağırlaştırma getirmeyecek şekilde, müdafi kısıtlamasının hakim kararı ile ve ancak 1 gün kısıtlanabileceği şekilde yorumlanması gerekir.

‘Avukatın yokluğunda yargılamayı devam ettirecekler’

“Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilir” değişikliği de KHK’nın son düzenlemelerinden. Bu ne anlama geliyor hangi hak ihlallerini beraberinde gerekir?

Bu düzenleme toplu yargılamaların yapıldığı bilhassa politik davalarda, savunma avukatlarının kimi zaman mahkemeye tepki olarak duruşmayı terk etmek durumunda kaldığı hadiseler düşünülerek yapılmış olsa gerek. Avukatın yokluğunda yargılamanın devam etmesinin ve yapılan yargılama muamelelerini  hukuka aykırılık iddiasından bertaraf etmek için böyle bir düzenlemeye gidilmiş görülüyor.

‘Savunmasız bir yargı sistemi yaratılmak isteniyor’

OHAL’le birlikte gözaltı işlemleri cezaevlerinde avukat-müvekkil görüşmelerinin kısıtlanması gibi ilk günden bu güne yapılan tüm bu düzenlemeler bütünüyle ele alındığında ortaya çıkan tabloyu nasıl tanımlıyorsunuz?

Bütün bu tablo birlikte değerlendirildiğinde,  şüpheli veya sanığın anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmış haklarının askıya alındığı, özellikle “devlete karşı işlenen suçlar” bakımından savunma devre dışı bırakılarak iddia ve karar merciinden oluşan bir sistemin arzu edildiği  avukatlık mesleğinin icrasının fazlasıyla güçleştirilmesi suretiyle savunmasız bir yargı sistemi yaratılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Kimi siyasilerin “onlar insan değil ki insan hakları olsun” diyerek bazı kişilerin “insan haklarının olamayacağı” yönündeki beyanları ile evrensel hukuki değerlere aykırı ve çok tehlikeli bir hukuk siyaseti geliştirilmektedir.

Bu tavır, görevi; istisnasız herkesin doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri olduğunu ve devletin de bu hakları korumakla yükümlü olduğunu savunmak zorunda olan avukatlar açısından müdafilik mesleğinin yapılamaz hale gelmesi anlamını taşımaktadır.

Avukatlar mesleklerini yaparken özgürdürler ve bir görevi kabul etmeye de etmemeye de zorlanamazlar. Avukatlık mesleğinin doğası gereği her bir bireyin temel hak ve özgürlüklere aynı şekilde sahip olduğunu savunmak zorundadırlar. Şu anda karşı karşıya olduğumuz tablo bunu savunmanın bile avukatları damgalamaya, suçlu ilan etmeye yeterli olduğuna işaret etmektedir ki bu sadece avukatlar açısından değil toplumun tamamı açısından çok tehlikeli bir anlayıştır.




Önceki Haber
Eş başkanları tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum hazırlığı
Sonraki Haber
Başbakan'dan Bahçeli'nin idam çağrısına yanıt