Ana SayfaYazarlarBüşra ŞahinBir karşıtlık romanı: Rosa ile Ejder

Bir karşıtlık romanı: Rosa ile Ejder

BÜŞRA ŞAHİN

Zıtlıkların ve mücadelesi/çatışması hayatımızın (gerek içsel gerek dışsal) en önemli mücadelesidir. Zıtlıklar arasında bir seçim yapmak zorunda olmasak bile onlar hep oradadır: iyi-kötü, kadın-erkek, sakinlik-çılgınlık gibi düşündükçe farkına daha çok vardığımız çatışmalardır bizi şekillendiren.

Orhan Çetinbilek’in 2013 yılında Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan ilk romanı ‘Rosa ile Ejder’ hayatın zıtlıklarını iki karakter üzerinden ortaya koyan bir kitap.

Söz konusu karakterlerin (Rosa ve Ejder’in) en temel çatışması ise kadın ve erkek olmak üzerinden veriliyor.

Zıtlıklarda ilk dikkatimizi çeken şey kitaba ismini veren karakterlerin isimleri. Kadın karakter, Rosa gibi yumuşak ve sakin bir isme sahipken erkek karakterin ismi Ejder, bize ateşi ve doğal olarak vahşiliği/yıkımı hatırlatıyor. Romanın da bu karşıtlık üzerinden kadın-erkek ayrımını irdelediğini söylemek mümkün.

Erkeklik yıkımla, şiddetle ilişkili işlenirken kadınlık ise olgunluk, sakinlik, düşünsel üstünlük ile eş konumda yansıtılıyor. Rosa otuz yaşında, müzikle ve astronomi ile çok yakından ilgili, sözünü sakınmayan bir kadın. Ejder ise Rosa’nın çıkarcı, sinsi, kibirli kuzeni. Romanda Ejder şu sözlerle tasvir ediliyor:

Sabırdan ve iç huzurundan yoksun, haksızlığa uğradığını düşündüğünde ya da intikam alması gerektiğinde merhametini buruşturup cebine sokacak kadar rahat; insan dahil her türlü canlı varlığın canını yakabileceği, pes dedirteceği, gerekirse öldürebileceği zayıf yerlerini bulmakta ustalaşmış; kadınları -adamı bıçaklamak dahil- her şeyi yapabilecek, anlaşılması mümkün olmayan yaratıklar olarak algılayan; ama, yine de tambur çalmak isteyen, aşkları olduğunu iddia eden, yavru köpeklere çocuksu bir sevinçle yaklaşan biri kadar iyi bir adamdır Ejder.

Aslına bakılırsa Ejder’e ait bu özelliklerin çoğu erkekte görülmesi inkâr edilmeyecek bir durumdur ve Çetinbilek de romanında erkekliği tam olarak böyle yansıtır.

Erkeklik şiddet içerir, merhametten yoksundur, kendini her şeyi yapmaya muktedir görür. Kısacası erkeklik, iyi bir insan olmanın sınırının ötesine geçmiştir:

İnsanlık ve tüm yaşam döngüsü için üretmek, huzur bulmak, huzur vermek anlamında ‘iyi bir insan’ olma sınırını aşmışsanız; üretmenin, var etmenin erdemleriyle yaşayabilmek imkânsızdır. Büyük bir takla ile vardığınız sınırın öte yanında, kimse sizden sabır, hakkaniyet, merhamet, dürüstlük, dostluk bekleyemez. Bekleyenler, görüleceği gibi, kendilerini tuzağa düşmüş zavallılar gibi hissetmekten kurtulamazlar.

Elbette bu özellikleri topyekûn erkeklere yüklemek haksızlık olacaktır, romanın da böyle bir iddia taşıdığını söylemiyorum; ancak romanın hedef aldığı erkeklik kavramı, bu özellikleri bünyesinde barındırıyor.

Orhan Çetinbilek | Rosa ile Ejder | Yitik Ülke Yayınları | 2013 | Sayfa sayısı: 124
Orhan Çetinbilek | Rosa ile Ejder | Yitik Ülke Yayınları | 2013 | Sayfa sayısı: 124

Temel zıtlığımız olan kadınlık-erkeklik, genelde Rosa ile Ejder üzerinden verilse de yan olaylar da bu zıtlığı ortaya çıkarmaya yönelik şekilde kurgulanmış.

Örneğin, civar köylerden bir dul kadına cinsel şiddette bulunan adamlardan alından intikam (köy kadınları tarafından), şiddette bile kadınla erkeğin farkını ortaya koymayı amaçlayan bir sahnede verilmiş.

Kadınların şiddetinin daha ölçülü olduğu, erkeğin ise şiddete doyamadığı bir zıtlık çizilmiş. Burada ortaya atılan fikir tartışılabilir elbette ancak romanın dilinde dikkat edilmesi gereken bazı ayrıntılar gözden kaçırılmış. En azından kadın-erkek zıtlığını bu kadar irdeleyen bir romanın dilinin daha özenli olması gerekir.

“Kadınların ilahi adaletin ötesinde hırsları yoktu, diğer bir deyişle ceza kesildikten sonra kadınlığa (şefkate, merhamete) dönmek, erkeklerden daha kolaydı” cümlesinde kadınlığın şefkat ve merhametle eşit tutulması sıkıntılı bir ifade ve sıkıntılı bir algıdır.

Kadının merhametle eş görülmesi (veya bu gibi ifadeler) büyük bir genelleme içerir ve kadını tek-tipleştirerek yine erkeğin karşısında daha aşağıda konumlandırır. Bu konuyu inceleyen veya eserlerine temel izlek olarak koyan kişilerin kendi diline de ayrıca özen göstermesi gerekir ki kendisi ile çelişmesin.

Romanda kadının algılanışı ile ilgili tek sıkıntı dilde kalmıyor. Yurtdışından gelen misafir Michelle için sadece dış görünüş tasviri yapılması da kadının bir model olarak orada bulunduğu algısı yaratıyor ki bu durum metalaştırmaya kadar varabilir. Romanın gerek dilinde gerekse tekniğinde bazı ayrıntılar ele alınan konuyla çelişki yaratıyor.

Romanın içerisindeki diyaloglar haricinde yazarın kendi sesi de kimi zaman okura ulaşıyor ve bazı fikirlerine tanıklık edilmesini istiyor. Yine erkeklik olgusu üzerinden yazarın sesi bize şu şekilde yorumlarda bulunuyor:

-erkek sayısı kontrol altında tutulabilse- aslında barışçıl bir dişi uygarlığını yaşıyor olmamız gereken yerde, zıvanadan çıkmış çok sayıda erkeğin şiddet, tutku, tatminsizlik bunalımına katlanıp duruyoruz. Bu hırslarını, arzularını, kibirlerini öyle süsleyerek, böbürlenerek, bin türlü başka şeye dönüştürerek ortalığa sermişler ki, sonunda kadını uygarlık tarihinde yok saymaya kadar varmış iş.

Romanın akışının kesilerek yazarın sesini duyduğumuz kısımlar azımsanacak gibi değil. Romantizm yazarlarının veya onlardan etkilenen ilk dönem Türk romancılarının yaptığı gibi yazar kimi zaman olayları kesip açıklama yapıyor, kimi zaman ise birebir okura sesleniyor: “Rosa’nın dünyasına daha ayrıntılı bir biçimde girmek üzereyiz, ama daha önce yapıldığı ve ileride Ejder için yine yapılacağı gibi birkaç hususun altı çizilmeli” gibi cümleler (kimi yerde uzun açıklamalar) biz okurları rahatsız edebilir.

Okur olarak romanla baş başa kalmak istediğimiz durumlarda yazarın sesinin böyle açıkça araya girdiğini duymak, okurun özel alan yaratmasına izin vermez. Yazar, okur ile romanı baş başa bırakma erdemini gösterebilmelidir.

Toparlamak gerekirse; Orhan Çetinbilek’in Rosa ile Ejder romanı, ilk roman olmasına rağmen cesaret isteyen bir konuyu ele alıyor ve bu konuyu yüksek sesle dile getirmesi de üzerinde çok düşünülmüş olduğunun işaretlerini taşıyor.

“Hayat, kendine tutunma sanatıdır. Önce bunu becermeli” diyen Çetinbilek, okurlarını öz-sorgulamaya davet ediyor.