Kadınsız tarih sunumuna bir alternatif: Kadın Müzeleri Konferansı’nın ardından
HABER MERKEZİ – 20-22 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Kadın Müzeleri Konferansı’nı İstanbul Kadın Müzesi’nden sosyolog Meral Akkent Gazete Karınca’ya değerlendirdi. Kadın müzelerinin önemine dikkat çeken Akkent, bu müzelerin geleneksel müzelerin kadınsız tarih sunumunu eleştirdiğini ve alternatif müzeler oluşturduğunu belirterek, “Kadın araştırmalarının verilerini akademiyanın teorik ortamından çıkardılar, pratikte uyguladılar” dedi.
Uluslararası Kadın Müzeleri Konferansı, 20-22 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da düzenlendi.
Konferansta yerel düzeyde ve küresel bağlamda kapsayıcılık ile barış kültürü adı altında üç başlıkta kadın müzelerinin konseptleri tartışıldı.
Kadın tarihi ve toplumsal cinsiyet çalışmaları yapan, İstanbul Kadın Müzesi’nden Meral Akkent, konferansın ardından sorularımızı yanıtladı.
Müzecilik neden önemli. Bu önem ‘toplumsal bellek’ ve farkındalık ile ilişkisi bağlamında nasıl açıklanabilir?
Müzeler bir toplumun aile albümüdür. “Biz kimiz?” sorusuna cevap verirler. Aile albümleri, ailelerin belleğini oluştururlar, müzeler de toplumun belleğini oluştururlar.
Bazen yok sayılmak istenen aile üyelerine aile albümlerinde yer verilmez. “Tek ulus, tek dil, tek kültür” ideolojisine dayalı ulus-devletlerin müzelerinde, toplumun çeşitliliği yok sayılır. Bu nedenle Uluslararası Müzeler Konseyi ICOM da, müze, toplumsal bellek ve farkındalık konularını gündemde tutmaya özel önem gösterir. 2016 Temmuz’unda yapılan ICOM Genel Kurul toplantısında kapsayıcılık, kesişimsellik, toplumsal cinsiyeti anaakımlaştırma gibi prensipler, çağdaş müzelerin olmazsa olmaz sıfatları olarak belirlendi.
Kadın Müzesi Konferansı “Toplumsal Bellek Merkezi ve Kapsayıcı Mekan” başlığıyla yapıldı. Özellikle savaş ve çatışmaların başat olduğu bugün, bu müzelerin toplumsal değişimdeki yol açıcı etkileri, toplumsal bellek üzerindeki etkileri nelerdir, neler olabilir?
Kadın müzeleri, geleneksel müzelerin kadınsız tarih sunumunu eleştirdiler ve alternatif müzeler oluşturdular. Kadın araştırmalarının verilerini akademiyanın teorik ortamından çıkardılar, pratikte uyguladılar. Disiplinlerarası çalışmalarla toplumsal cinsiyet konusunda eleştirel analizler yapan ve sunan muhalif eylem alanları ve kültürel üretimin alanını genişleten kurumlar oldular.
Pek çoğu gönüllülerinin desteğiyle çalışan kadın müzeleri, bugün geleneksel müzelerle boy ölçüşebiliyor. Onları dönüşüme zorluyor. Gönüllülük bazında ama profesyonel yöntemlerle kadın politikası, kültür politikası ve toplumsal barış kültürü politikası yapıyorlar.
“Kapsayıcı müze” olma hedefi, kadın müzelerinde hangi çeşitliliği gösteriyor? “Kapsayıcı” bir platform oluştururken hangi toplumsal aktörlerle işbirliği yapılıyor?
İlk kadın müzelerinin ortaya çıkışından neredeyse 40 yıl sonra bizleri İstanbul’da bir araya getiren bu konferansta çok geniş bir konu yelpazesinde çalışan 70 kadar kadın müzesi arasından sadece kapsayıcı konseptlerle çalışan müze örneklerini bir araya getirdik. Bu müzelerin ilk grubu yerel kadın potansiyelini müzesinin sosyo-kültürel etkinliklerine entegre ediyor ve böylece bulundukları küçük yerleşim birimlerindeki kadın yaşamlarında yeni alanlar açılmasında rol oynuyorlar. Avusturya’nın Hittisau isimli küçük bir orman köyünde açılmış olan ve köyün 18 ile 88 yaşları arasındaki kadınlarına müze çalışmalarında aktif olma olanağı açan Frauenmuseum Hittisau bu alandaki çarpıcı örneklerden bir tanesi. (Buradan bakabilirsiniz)
İkinci grup; küresel çalışma stratejileri geliştiren kadın müzeleri. Bu müzeler kadın yaşamlarındaki varoluşsal ortak meseleler temelinde, coğrafi anlamda uzak olan kadınları, ortak politik eyleme davet eden projeler yapıyorlar. Bu projeler sayesinde kadınların birbiriyle yakın temasını sağlıyorlar. Bu gruba örnek olarak kendilerini herhangi bir ülke ile ilişkilendirmeden, sanal ortamda etkin olan Girl Museum ve Global Fund for Women’ın isimlerini verebilirim. Müthiş projeler geliştiriyorlar. (Buradan ve şuradan bakabilirsiniz)
Üçüncü kategorideki kadın müzeleri ise toplumsal barışın tesisi konusunda çalışıyorlar. Geçmişi günümüzde sorumluluk almak için hatırlıyor ve daha da önemlisi hepimize hatırlatıyorlar. Japonya’daki Women’s Active Museum on War and Peace her ülkede olması gereken örnek bir müze. (Buradan bakabilirsiniz)
Kadın müzesi kategorilerinden biri de “barış kültürü” idi. Bu müzeler toplumsal barışın tesisi bağlamında çalışmaları nasıl yürütüyor?
Barış konseptli kadın müzeleri görülmeyeni görünür yapıyor. Ülkelerin resmi tarihlerinde konuşulmayan konularda merak uyandırıyorlar, toplumsal tabu olan temaları, insanlar arasında diyaloga yol açacak yöntemlerle sunuyorlar. Tüm bunları da çoğunlukla kendi bünyelerinde yaptıkları araştırmalarla sağlıyorlar.
Kadın müzeleri yerel ile uluslararası bağı nasıl kuruyor?
Bunu her kadın müzesinin başardığı söylenemez. Çünkü bütçesi özellikle de devlet veya yerel yönetimler tarafından karşılanan müzeler yerel çerçeveden çıkmakta oldukça zorlanıyorlar. Yerel ile uluslararası neden sonuç ilişkilerini benim görüşüme göre en iyi bağdaştıran kadın müzesi Almanya’da Bavyera eyaletindeki Museum Frauenkultur Regional-International. Benim de kurucuları arasında bulunduğum bu müze, kadın günlük yaşamını kültürlerarası karşılaştırma metodu ile inceleyen sergiler yapıyor. Örneğin Bavyera Eyaleti’ndeki sepet örücü kadınların günlük yaşamı, Çin’deki, Peru’daki, Türkiye’deki sepet örücü kadınların günlük yaşamıyla ilişkilendirilerek ve global ekonominin bu kadınların yaşamını nasıl etkilediği sorusu eşliğinde tartışılıyor. (Buradan bakabilirsiniz)
Tartışma ve toplumsal katılım alanı açma hedefi hangi stratejilerle gerçekleştiriliyor?
Yerel kültürel, siyasi ve akademik aktörlerle işbirlikleri, NGO’larla ortak eylemler, yürütülen bilimsel araştırmalar ve bu araştırmalar sonucunda üretilen sergileri, diğer ülke veya kentlerdeki kadın müzelerinde sergilenmeleri, her sergi için özel olarak geliştirilen kültür ve müze eğitimi programları ve, ve, ve… Yaratıcılığın sonu yok!
Bu konferans Türkiye’de ilk kez yapıldı. Burada her gün kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor, kadın cinayetleri yaşanıyor. Türkiye’de böyle bir organizasyon yapmak zor muydu?
Türkiye’de kadınlar öldürülüyor, şiddete maruz kalıyorlar, yaşam alanları daraltılmak isteniyor. Ama Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Mor Çatı, Şiddetsizlik Merkezi ve daha onlarca grup Türkiye’nin her yerinde kadınlara yönelik şiddete karşı çalışıyorlar, bilinç değiştirme çalışmaları yapıyorlar. Bunları yaparken de tüm gruplar birbirinden birbirlerinden güç alıyorlar, birbirlerine devam etme enerjisi veriyorlar. 20-22 Ekin 2016 tarihleri arasında İstanbul’da yapılan bu konferansın organizasyonunda gönüllü olarak çalışan sayısız kadın da, bu etkinliğin kendilerine ilham ve umut verdiğini söyleyerek desteğini sunmuştu. Dolayısıyla konferansın organizasyonu birçok istekli el tarafından kotarıldı.
Meral Akkent
Sosyolog. Uzmanlık alanları: Kadın tarihi ve toplumsal cinsiyet çalışmaları, kadın müzeleri, uluslararası networking. Almanya (1975 – 1992), Kazakistan (1992- 2000) ve Ukrayna’da (2003-2010) kadın politikaları eğitim projeleri yürütücüsü, Museum of Women’s Culture Regional-International (Fürth, Bavyera Eyaleti, 2001) kurucusu, sanal İstanbul Kadın Müzesi’nin küratörü (2012). Women of One World-Centre for Intercultural Research of Women’s Everyday Life and International Exchange (Nürnberg, 1989) ve İstanbul Kadın Kültür Vakfı (İstanbul, 2011) kurucu üyesi.
Konferans Blog’u için bakınız.
Program kitapçığına buradan ulaşabilirsiniz.
PAYLAŞ:
Tweet