Ana SayfaGüncelBen hep kitaplara kaçtım

Ben hep kitaplara kaçtım

MİZGİN AYDIN

Ben hep kitaplara kaçtım.

Çünkü hep ‘orada’ kapılar ve kollar açıktı, bekleyenler onlardı. Bazen Raskolnikov’un solgun huzursuzluğu, bazen Nataşa’nın Savaş ve Barış’taki esrik hüznü, bazen Paris Düşerken’deki Denis’in düşleri… Ama kelimeler hep prangasız ve davetkar, pencereler hep açık, notalar hep gönülçelendi sayfalarda.

Ben hep kitaplarda kaçtım.

“Dudaklarının ucunda nefis bir laf vardı; öyle çabucak gelmişti ki dudaklarının ucuna, kendi mi uydurmuştu, yoksa bir yerde mi okumuştu bilemedi. Ama okumamıştı galiba” dedi Sartre Yıkılış’ta, “Fransa düştükten” sonra.

Kelimelerin parmakları dokundu hep bir hücreme. Hücremde, hücrelerimi hissettim milyonlarca kelimenin gümüşten parmak uçlarında…

Ben hep kitaplarla kaçtım, düşen kar tanesinin yok olan kristal telaşında…

Orada zincirler yoktu, rüzgara tutulmuş kuş tüyleri vardı, deli deli dans eden. Damlalar vardı zamanlara götürüp mekanlara savuran. “Kahramanlar” vardı bir sonbahar yaprağının pusulasız maceralarında. Okudukça Kobanê’yi hatırlatan bembeyaz zambak soğuğunda Stalingrad. Stalingrad’da “Sıcak Karlar” vardı avuçları ısıtarak Nazileri “General Kış”la donduran…

Ben hep kitaplara kaçtım. Yalın ayak saç baş çalılarda dağınık.

Ben hep kitaplara kaçtım bahçasız, çantasız, merasimsiz.

Çocukluğumun ayaklarına batan dikenlere bakarken, ışıldayan akşam yıldızını kaçırdım. Kitaptaki uçurumlara karışan kalbimin uçurumuna aşık olurken Cudi Mahallesi’nin ellerini kaybettim. Dicle Dicle aktım orada, kışın ortasında, karda kaybolan bembeyaz bir kimsesiz cenazenin umudunda.

Ben hep kitaplara kaçtım. Cebimde kimsesiz mezarların adresi, dudaklarımda Ehrenburg’un Fırtınası’ndan Lermantov şiirleriyle: “Erken öleceğiz seninle biz.”

Ben hep kitaplara kaçtım çorapsız mülteci soğuğunda kurumuş bir çiçeğin bedeniyle sayfa aralarında.

Sen yoktun, ben yoktum, kimse yoktu. Şarkılar yalnız kar taneleri üşümelerde parmak uçlarında.

“Gül ağacı değilem/her gelene eğilem” çalıyordu Sûr’lu bir kışın asi mızıkasında. Bir kar vardı bir de ışıldayan gümüş kelimeler, sükût gecelerde.

Ben hep kitaplarda kaçtım. “Güllerin bedeninden dikenleri koparırsan/ o yerler teker teker kanar”ın kolları açıktı, gülleri de…

“Yarın siyah kuşlar gelecek” derken kitap (Yıkılış) son cümlesi olarak, bir çocukluğun son rüyası oluyorum. Son’lar treni yola çıkıyor katar katar. Bu karlı ebedi gecede yol alırken hepimizin üzerinden geçiyor tren, canımızda cam kırıkları bırakarak.

Bir kitaptan el sallayarak “Dur!” Geçme” demek istiyorum ama mümkün değil. Çünkü ben kurutulmuş bir çiçeğim, uzak yazlardan kalma, sayfalar arasında umutlu ve tenha. Ama bu kurutulmuş ve kitaplar dünyasında kaybolmuş çiçek, şimdi durduramasa da; bu tren duracak, bu can kırıkları yok olacak. Çünkü tüm Nazi trenleri vakit geldiğinde durup yok olmuşlar, biliyorum. Çünkü papatyalar denir ve zırhlılardan daha güçlüdür, zırhlar ve zırhlılar ölür ama papatyalar ölmez. Vakit geldiğinde bir papatya da bir apoletli trenini durdurabilir, bir kardelen uzun bir kışı.

Ben hep kitaplarla kaçtım, sırtımda düş dolu gerçekçi çantam, ellerimde Ulrike Meinhof’un “Köleler, özgür olmak isteyenlerden nefret ederler” satırları arasında koşarken duyumsuyorum bu kapkara nefreti yenecek faşizmi… Yollarını hep kesecek papatya çiçekleri. Oyuncak trenler, yenecek zırhlı trenlerini…

Ben hep kitaplarla kaçtım envai çeşit zindanlardan, paragraflarla kurdun kafesleri, kuşları yoldaş bilerek. Arîn sabah ayının şiirsel yüzünde gülümsedi. Ben hep kitaplarla kaçtım, her şey kış; onlar yazdı “yaz yaz bitmedi” diyen kalemlerin, “yazmamak yoruyor” diyen kadın yazarların asude ülkesi.

Ben hep kitaplara kaçtım, omuzlarımda karla kaplı suskun masallar. Kapağında “Guernica’dan bir ayrıntı”yla karşılıyor beni Yıkılış.

“Hitler mi?” dedi. “Hitler de kim oluyormuş? Nedir ulan Hitler? Bir araçtan başka? (…) Hitlermiş…

Senin o Hitler’inin, yüzyıl sonra kemikleri bile kalmaz, kemikleri geberip gider, Nazizmi de beraber.

Nazilerce teslim alınmayı beklerken böyle diyorsa teslim olmuş Fransa’nın askerlerinden biri, şimdi yaşanan sürreel filmin sonu nereye gider?

Ben hep kitaplarda kaçtım. Kar idi kış idi gerçek ya da düş idi. Jean Valjean gümüş şamdanlarda zamanın mumlarını yakıyor, polis Javert hep kaybediyor, papatyalar ansızın, karanlık adamların yollarını kesiyor, gelincikler “sessizce… kimsesizce…” kanıyordu mutlaka gelecek olan bahar için.

Ben hep kitaplarla kaçtım, binlerce kahraman ve antikahramanlarıyla. Ama tıklattığımız pencerelerinizde hiç yoktunuz. Kitaplara, kitaplarla kaçarken ben; bu ebedi Kafkaesk kışta “yalnızca K” olmamak için çanlarını çalmak istiyorum tüm dünyanın. Quasimodo’nun gözyaşlarıdır mumlardan süzülen, bilirim. Çancı olmasam da uyumak yok artık; bu uzun kışın bitmeyen gecesinde durmadan çalacağım çanları, uyanasınız, sıcacık kartpostal masallarında ısınasınız diye. Yılbaşı, Sersal, Noel yeni şarkılar ve mevsimler, yeni kitaplar getirsin diye.

Ben, bembeyaz kışlarda, papuçsuz çocuklarla, kitaplara kaçtım hep.

Mutlu Şamdanlar!

Mesut geyikler!

Saadet dolu Noel kartpostalları!

Previous post
Bitkilerin de 'özsavunması' var: Bazıları onlara yaklaştığınızda sizi zehirleyebilir
Next post
'Ustalar hep erkek olacak değil ya': Cinsiyetçi meslek ayrımına karşı kadın kebap ustaları