Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirÇok önemli, alelade bir belde: El Bab – ANALİZ

Çok önemli, alelade bir belde: El Bab – ANALİZ

HABER MERKEZİ – Gerçek şu ki Halep’in onlarca, Suriye’nin de yüzlerce beldesinden alelade biridir El Bab. Öyle abartıldığı gibi jeostratejik ve jeopolitik önemi yüksek bir belde de değil… El Bab’ı asıl önemli kılan tek bir yönü var. O da Türkiye’nin Kürt karşıtlığı üzerine ihdas edilen politikasının gelip dayandığı yer olmasıdır.


ABDULMELİK Ş. BEKİR


Türkiye’de daha düne kadar ismi cismi bilinmeyen bir belde bu günlerde temel gündemimiz olmuş durumda. Haber bültenlerinin ilk haberi, tartışma programlarının temel konusu; gazetelerin manşet ve sürmanşetleri El Bab’ın jeopolitik ve jeostratejik öneminden dem vurup duruyor. Aynı kişiler yek ağızdan aynı klişeleri tekrarlayıp duruyor. Siyasal iktidar da tek kişilik sistemini hayata geçirme stratejisi kapsamında konuya abandıkça abanıyor.  Ülkenin hayati konuları genellikle ya görmezden geliniyor ya da işportacı kurnazlığıyla haraç mezat pahasına bir kaç satırla elden çıkarılıyor. Steril hale getirilen medya sayesinde farklı bir görüş duymak ise hak getire. Sonradan türeme uzmanlar hiç bilmedikleri konular hakkında palyatif bilgilerini üzerimize boca edip duruyor. Hem de en pespaye bir biçimde.

El Bab’ı Türkiye için bu kadar önemli kılan ne?

Anlaşılıyor ki hafta başı itibarıyla birçok askerin yaşamını yitirdiği El Bab gündemimizi daha çok meşgul edecek. Peki, El Bab üzerinden kopartılan kızılca kıyametin aslı astarı ne?

Bizatihi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve bilcümle devlet yetkilileri, buna bağlı olarak medya tarafından ülkenin kaderinin ve geleceğinin bağlandığı bu yüksek jeopolitik ve jeostratejik belde nereden çıktı? Bu kadar önemliyse yüzyıllardır yanı başımızda olan bu beldenin adını niye hiç duymadık? Bu beldeyi dünyanın merkezi kılan ne peki?

Gelin duruma birlikte bir göz atalım. Sonda söyleyeceğimizi başta ifade edelim. Tüm bunların, bir cenaze gibi orta yerde duran beş yıllık Suriye politikasını örtmek ve başarısız olacağı bugünden belli olan yeni tarzı siyaset gerçeğinin anlaşılmasını örtmeye yönelik çığlıklardan öteye bir manası yoktur.

Gerçek şu ki Halep’in onlarca, Suriye’nin de yüzlerce beldesinden alelade biridir El Bab. Öyle abartıldığı gibi jeostratejik ve jeopolitik önemi yüksek bir belde de değil. Örneğin yukarısında bulunan Qabaşin ya da kuzey batısında bulunan Mare’den daha fazla stratejik bir öneme haiz değildir. Tarihsel, toplumsal, ekonomik ve demografik yönüyle de çevresinde bulunan birçok belde ve ilçeden çok farklı bir özelliği yok. Elinde bulunduran herhangi bir güç açısından savaşın seyrini değiştirecek bir ağırlığının bulunmadığını da ekleyelim.

IŞİD’in elinde olması bu çeteye ileri düzeyde bir üstünlük kazandırmadığı gibi kaybetmesi de bu çetenin bitmesi anlamına gelmez. Kürtler açısından da durum benzerdir.

El Bab’ın Kürtler açısından önemi iki kanton arasında ulaşımın sağlanmasıydı. Kürtler beldenin kuzeyinde ulaşımı sağlasaydı El Bab ismini hiç duymayabilirdik. Ya da beldenin güneyinde şimdi bir koridor açılsa El Bab olmazsa olmaz değildir.

Kürt karşıtlığı

El Bab’ı asıl önemli kılan tek bir yönü var. O da Türkiye’nin Kürt karşıtlığı üzerine ihdas edilen politikasının gelip dayandığı yer olmasıdır. Türkiye’nin şu an en önemli önceliği Kürt’ün Rojava ve Suriye’de herhangi bir hak ve kazanım elde etmemesidir. Kürt’ü eşit görme ve eşit haklara sahip olmayı kendi sonu olarak gören paranoyanın somuta dökülmesidir.

Kendisi olan Kürt ile hiçbir şekilde gelecek tahayyülü olmayan zihniyetin, ne olursa olsun yeter ki Kürt’ün iki yakası bir araya gelmesin ısrarıdır El Bab’ı baş gündemimiz haline getiren. Bunun için üst perdeden buradaki savaş “İstiklal Harbi’nden sonraki en büyük harp”, “Varlık yokluk savaşı” ve “Sevr’e dönüş” olarak ifade ediliyor. “Kürt Suriye’de doğal haklarını kazanırsa burada takke düşer” korku ve telaşının yarattığı karabasandır El Bab’ı önemli kılan.

El Bab’ı alan ‘kazanıyor’ mu?

Peki El Bab’ı alan kazanıyor mu? Hayır efendim bu beldeyi alan savaşın kazananı olmuyor. Öyle olsaydı Suriye’nin petrol kaynakları, kültürel mirası, demografik niceliğin bulunduğu yerleri elinde bulunduran güçler şimdiye çoktan zaferi ilan etmişti.

Kuşkusuz savaşta bir alanda hakimiyet kurmanın avantajları vardır. El Bab’ın alınması Suriye masasında bu saatten sonra Türkiye için yer açamayacaktır. Beş yılın sonunda elde kala kala onlarca gruba ayrılmış birkaç bin silahlı adam. Bu adamlara dayanarak Azaz, Cerablus ve El Bab’ın kontrolü Suriye denkleminde ciddi bir nüfuza tekabül etmiyor. Türkiye’nin buradaki hakimiyetini sürdürmenin tek koşulu, Suriye’nin çok sayıda parçaya bölünmesiyle mümkündür. Kaldı ki Türkiye de buna karşı.

Sözün özü ise Suriye’de mesele bir alanda hakimiyet kurmakla nüfuz sahibi olmanın ötesine geçeli çok oldu. Suriye artık uluslar arası bir kapışma alanıdır. Burada bölgenin realitesine, zamanın ruhuna uygun bütünlüklü politika üretenler kazanacak. Her şeyden önemli olanı ise dayanacağın bir halk kitlesinin olması elzemdir. Oysa Türkiye’nin Suriye politikasının bu hayati fonksiyonlarının yitirdiği ve tamamıyla çöküşü Halep’in rejime teslimi ile tescillenmiş ve Moskova deklarasyonu ile resmiyet kazanmıştır. Azaz ve Cerablus’a El Bab’ı eklemek bu gerçekliği çok fazla değiştirmez. Kaldı ki eklenip eklenmemesi ise müphem. Buraların kaderi de artık müzakere konusudur. Suriye’de gelişecek çözüm ekseninde, Azaz-Cerablus ve Bab, giderek ülkenin temel iki gücü olarak ön plana çıkan rejim ve SDF’ye bırakılacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Türkiye’nin şu an yaptığı ise rejim yetişene kadar keçiyi SDF’ye kaptırmamaktır. Yani dünya gücü hayalinden ‘Katil Esed’in bekçiliğine doğru seyreden hazin bir öykü. Üstelik son günlerde yaşanan bunca can kaybına rağmen. Oysa başından beri aklın yolu Türkiye’nin Kürtler ve orada hak ve özgürlük arayışında olan halklarla ortaklaşarak Suriye politikasını oluşturmaktı.

Türkiye’yi Suriye ve Ortadoğu’da nüfuz sahibi yapacak olan demokratikleşmek ve iç barışını sağlamakla mümkün. Ne ki Türkiye’nin uyguladığı politika giderek Kürtleri karşısına alan bir eksende seyretmeye devam ediyor. Bu yoldan dönüş mümkün mü? İmkansız değil ama her geçen gün daha zorlaştığı da bir gerçek.




Önceki Haber
Eşbaşkanları tutuklanan 3 belediyeye daha kayyum atandı
Sonraki Haber
Mersin'de lise öğrencisi kız çocuğunu alıkoyanlar hakkında dava açıldı