Ana SayfaDünyaDSG Halep’ten çıkıyor mu, rejim-DSG savaşı kapıda mı? – ANALİZ

DSG Halep’ten çıkıyor mu, rejim-DSG savaşı kapıda mı? – ANALİZ

Rejim ve Demokratik Suriye Güçleri (DSG) savaşı şimdilik reel politikaya çok uygun düşmüyor. Zaman zaman gerginlik ve çatışmalar yaşansa da bunun birbirini bitirmeye dönük bir strateji üzerinden gelişmeyeceği de nettir. Saha gerçekliğine baktığımızda IŞİD’in ortak düşman olarak denklem dışına bırakılacağı değerlendirildiğinde geriye kalan iki güç Suriye rejimi ve DSG’dir. Dolaylı yoldan Rusya ve ABD demektir.


ABDULMELİK Ş. BEKİR


Türkiye’nin Ortadoğu’da Sünni hamiliğine soyunma ve bunun üzerinden dünya gücü olma politikasından vazgeçtiği artık tartışma götürmez bir vakıadır. Bu politikanın elde kalan bakiyesi olarak bir kaç bin ÖSO grubunun, bölgedeki kızılca kıyametten Kürtlerin herhangi bir kazanım elde etmemesi için kullanılacağı da bilinen bir gerçeklik. Türkiye’nin iddialarından vazgeçme karşılığından Rusya-İran ve Suriye ile geliştirdiği ilişkilerden sonra gözler, Suriye iç savaşının başından beri birbirine karşı saldırmazlık politikası izleyen rejim ordusu ile DSG’ye çevrildi.

Moskova Deklarasyonu sonrası iktidar medyası ağırlıklı olarak istek ve temennilerini içeren Suriye ordusu ve YPG’nin öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri (DSG) arasında yaşanacak savaşın senaryosunu yazmaya başladı. Çıkan haberlerde Suriye rejiminin DSG güçlerine yıl başına kadar Halep’i terk etmesi yönünde ültimatom verdiği yönünde.

Bu söylem, istek ve temenninin aynı zamanda iktidar politikası olduğuna da şüphe yok. Başından beri sahanın gerçeklerinden bihaber bu tarzı siyasetin gelinen aşamada, hala reel politika, arzu ve temennilerin aynı şeyler olmadığına dair ayrımı yapmaktan çok uzak olduğuna işaret ediyor.

İki temel güç: DSG ve rejim

Esad rejimi ve DSG’nin hali hazırda Suriye’de ayakta kalan ve ülkenin geleceğinin belirlenmesinde yer alacak temel iki güç. Politikalarının uyuşmaması ve zaman zaman çatışmalara varan karşı karşıya gelmeleri öngörülebilir bir durum. Nitekim geçmiş dönemde Qamışlo ve Haseki’de birbirinden alan almaya kadar varan ciddi çatışmaları oldu. Önümüzdeki dönemde de benzer gerginlik ve çatışmaların olması mümkün.

Olası ihtimaller

Suriye rejiminin DSG’den çok haz etmediği bilinen bir husus. Güçlendiği oranda DSG’yi zayıflatmaya çalışması beklenmelidir. Özellikle Türkiye’nin Kürt karşıtı politikasından faydalanarak, DSG’nin Halep’te çıkmasını istemesi de olası bir ihtimaldir.  Burada önemli olan bu çatışmaların birbirini bitirmeye dönük bir politikanın savaşı olup olmayacağıdır. Suriye ve Kürtlerin tarihsel ilişkilerine ve sahanın gerçeklerine bakıldığında Türkiye’nin temenni ettiği yönde özelde Halep’te genelde Suriye’de iki güç arasında savaşın kapıda olup olmayacağına şu gerçeklikler ışığında bakmakta fayda var.

* Türkiye’nin Hatay başta olmak üzere su kaynakların kullanımına ilişkin ihtilaflar ve son olarak AKP iktidarıyla eklenen mezhepçi politika gibi kronik ve sorunlu bir tarihsel bagaja sahiptir. Esad rejimi, ülkesinde yaşanan iç savaşının temel sorumlularından biri hatta en başta geleni olarak Türk devletini görmektedir. Esad’ın, beş yılın sonunda viraneye dönen ve taş üstünde taş kalmayan ülkesinin acısını kısa sürede unutması beklenmemelidir. Bu bağlamda Türkiye’nin her dediğinin üstüne atlamayacaktır.

* Savaşın temel muştulayanı olarak zaten tarihi geçmişi oldukça kanlı olan mezhepçiliğin derinleştirilmesi, yeni ilişkilerin geliştirilmesinin önünde belki de en önemli bariyer olacaktır. Yani Esad rejiminin Türkiye’ye kolayca güvenmesi ve kısa sürede Türkiye’nin çıkarına olan durumlara meyletmesi daha çok uzak bir ihtimal.

* Buna karşı Suriye ve Kürtlerin tarihsel ilişkileri, Kürtlerin Türkiye, İran ve Irak rejimleriyle ilişkilerinde farklı nüanslar taşımaktadır. Özellikle Hafız Esad döneminin bıraktığı ve iki tarafça da önemsenen olumlu bir tecrübe ve dönem vardır.

* Suriye iç savaşının başından beri Esad rejiminin DSG’ye yaklaşımı Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar destekli gruplara yaklaşımından farklı oldu. Siyasi alanda sürekli bir ilişki ve diyalog sürerken, savaş sahasında da aralarından saldırmazlık politikası izlendi. Qamışlo ve Haseki’de karşı karşıya gelinse de var olan diyaloga dayanarak sorunu çözme kapasitesi gösterildi. Rojava’daki Kürt liderliği de başından beri Suriye rejimi ile Kürtlerin statüsü başta olmak üzere tüm sorunları müzakere ile çözmeyi esas aldı.

* İç savaşı büyük dezavantajlara rağmen lehine çevirmeyi bilen Esad rejiminin (Esasında Rusya ve İran) Suriye’nin eskisi gibi yönetilmeyeceğini, Moskova Deklarasyonu’nda atıfta bulunan çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü bir ülke gerçeğinin bilincinde olduğunu varsaymak gerekir.

* Esad ve ortakları her ne kadar Suriye iç savaşında, Türkiye’yi ekarte etme, Halep’i alma ve psikolojik üstünlüğü yakalama avantajları elde etmiş olsa da, hala Suriye coğrafyasının ancak yüzde 30’u denetimlerinde tuttuklarının gayet bilincindeler.

* Suriye iş savaşının bu günden yarına bitmeyeceği, bittikten sonra da ülkenin yeniden inşasının yıllar alabileceği gerçeğini gören Suriye rejimi ve ortakları daha uzun süre düşmanları değil dostları çoğaltmaya çalışacaklardır.

* Diğer önemli bir husus Suriye rejimi, SDF’ye Halep’ten çıkmayı dayatması halinde, Qamışlo ve Haseki’de SDF’nin benzer dayatmasına maruz kalacağını tahmin eder.

* DSG’ye Halep’ten çıkmayı dayatmak, Kürtleri çıkarmak anlamına gelmektedir. Bu da Kürtlerin Rojava’da yoğunlaşması ve ülkenin demografik olarak yeniden şekillenmesidir. Nihayetinde rejimin Rojava’dan umudu kesmesi olarak da değerlendirilebilir.

* Suriye’de en önemli aktör olan Rusya’nın Kürt politikasını da göz önünde bulundurmak gerekir. Rusya, Türkiye’nin Suriye iç savaşında ekarte edilmesini ve kendi politikalarına gelmesini Kürt faktörüne borçlu olduğunun farkında. Bu çizginin devamı ve daha da geliştirilmesi de bu faktörün varlığına bağlı. Rusya, Türkiye’nin NATO’dan çıkışının bir mucize olduğunu ve Türkiye’nin NATO’dan çıkışını garantilemeden, sadece bir ihtimal uğruna Kürtlerle ilişkilerini hemen kesmez.

* Rusya’nın politikasının önceliği, ilerde de denetleyebileceği bir Suriye yapılanmasıdır. Bunun için, ABD ve müttefiki Türkiye kadar olmasa da, İran ile ciddi uyuşmazlıkları bulunuyor. Öyle her şeye muktedir bir Esad da istemiyor. Türkiye, İran ve Suriye hassasiyetleri gereği Kürtlerle ilişkilerini sınırlasa da, tamamıyla koparması ya da karşıtlaşması beklenmemelidir.

* Devamla ABD’nin Suriye’deki konumlanması, kimi uzman ve çevrelerce değerlendirildiği gibi geçici değildir. Dünyanın birinci elden hegamonu olarak Ortadoğu’yu kolayca Rusya ya da başka bir güce bırakmasını beklemek saflıktır. Trump ile birlikte bölgedeki aktivitesi daha da artacak ve ciddi etkileri olacaktır. Muhaliflere, hava savunmasında kullanılacak silahlar başta olmak üzere tüm kısıtlamaların kaldırılması önemli bir işarettir.

Özcesi olası bir rejim ve DSG savaşı şimdilik reel politikaya çok uygun düşmüyor. Zaman zaman gerginlik ve çatışmalar yaşansa da bunun birbirini bitirmeye dönük bir strateji üzerinden gelişmeyeceği de nettir. Saha gerçekliğine baktığımızda IŞİD’in ortak düşman olarak denklem dışına bırakılacağı değerlendirildiğinde geriye kalan iki güç Suriye rejimi ve DSG’dir. Dolaylı yoldan Rusya ve ABD demektir.

Bu iki gücün Suriye’de kendi ajandaları vardır. Kapışmaya niyetleri olmadığı da bu 5 yıllık süre içinde anlaşıldı. Türk medyasında ortalığa saçılan temenniler sahiplerine çok dahiyane gelebilir, belli bir gerekçe ve mantığa da dayanabilir ama sahadaki gerçekler maalesef farklıdır.