Ana SayfaÇeviriII. BÖLÜM | 2016’da tarihe adını yazdıran kadınlar

II. BÖLÜM | 2016’da tarihe adını yazdıran kadınlar

HABER MERKEZİ – Zorluklar karşısında inançları için ayakta kaldılar, bazıları mücadeleleri uğruna yaşamlarını yitirdi. İşte 2016’da adını tarihe yazdıran kadın portreleri.


Çeviri: Lokman SAZAN


2016 yılında birçok kadın halkların ve kadınların hakları için ayaklandı, mücadele yürüttü.

Bu kadınlar, ayrımcılık ve zorluklarla karşı karşıya kaldı ve bazıları eylemlerinden dolayı öldürüldü.

Dün 2016 yılında tarihe adını yazdıran kadınlardan 10’unun portresini paylaşmıştık.

Bu yıla adını yazdıran diğer kadınların portreleri de şöyle:

1) Amna Sulieman: Kadınlara yönelik atletik faaliyetlerle ilgili zorlayıcı sınırlamalar

Arap dünyasının önemli bir bölümünde kadın bisikletçilerin sayısı yok denilecek kadar azdır. Bunlar Mısır ve Lübnan’da grup sürüşleri düzenlese de birçok muhafazakâr Müslüman kadın bisikletçileri ‘uygunsuz bir biçimde göründüğü’ iddiasıyla edepsiz olarak görüyor. Filistin’de Hamas özellikle kadınlar için kamusal alanda atletik faaliyetlerle ilgili kısıtlamalar getirdi. 33 yaşındaki Amna Süleiman ise Gazze’de küçük bir bisiklet kulübü açarak kurallara meydan okudu. Gazzeli erkekler, grubu “iğrenç ve çirkin” olarak nitelendirerek onları “Gazze değerleri”ni ihlal etmekle suçladı fakat Süleiman ve arkadaşları bisiklet sürmeye devam etti. “Bisiklet sürmek size uçma hissini veriyor. Bisiklet sürdüğümde kendimi özgür hissediyorum” demişti Suleiman New York Times’a.

2) Marley Dias: Daha çeşitli çocuk edebiyatı için mücadele

Marley Dias beşinci sınıfa geldiğinde ilköğretim okulunda okutulan bütün kitapların beyaz kahraman ve karakterlerden oluştuğunu düşünmeye başladı. Annesine çocuk kitaplarındaki çeşitlilik eksikliğinden bahsedince annesi ona “Bununla ilgili ne yapacaksın?” diye sordu. Annesinin sorusu Dias’ı Afro-Amerikalı kahramanların olduğu romanları toplayıp devlet okullarına bağışlamaya motive etti. Dias, Kasım 2015’te başladığı bu eyleminde şimdiye kadar 7000 kitap topladı ve hepsini altı farklı şehirde bulunan okullara bağışladı.

3) Maminydjama Maymuru: Avustralya’da kadın güzelliğinin kalıp yargılarını parçalamak

Avrupalı göçmenler Avustralya’ya geldiğinde Aborjinli kadınlar Avrupalıların kabul gördüğü derin yerleşmiş güzellik tanımının kurbanı oldular. Aborjinli kadınlar tarih boyunca “yabani” ve  “soysuz” olarak tanımlanarak Avrupalılar tarafında “iğrenç” ve “kocakarı gibi” denilerek alay edildiler. Birçoğu erkek sömürgeciler tarafından cariye/metres olarak görüldü. 19 yaşındaki Aborjin Maymuru, Kuzey Avustralya’yı Dünya Güzellik finallerinde temsil ederek bu  yıkıcı kalıp yargıları parçaladı. Şimdi ise Maymuru’nun güzelliği “doğal” olduğu için övülüyor ve o da bu “doğal” güzelliğini, Aborjin gençliğine yönelik diğer olumsuz kalıp yargıları kırmak için kullanıyor.

4) Nanfu Wang ve Ye Haiyan: Çin’deki cinsel şiddeti teşhir etmek

Çinli genç film yapımcısı olan Nanfu Wang, bu yıl “Hooligan Sparrow” adlı belgeli çekti. Belgeselin adı, cinsel istismara karşı konuştuğu için ve kadın haklarını savunduğu için defalarca tutuklanan Çinli kadın hakları aktivisti Ya Haiyan’ın takma adından geliyor. Belgesel aynı zamanda okul müdürleri tarafından cinsel istismara maruz kalan altı öğrenciyi de anlatıyor. Wang ve Haiyan belgeseli çektiği süre boyunca tacize, sorgulamalara ve hapse maruz kaldılar. Aynı zamanda belgeselin Çin’de gösterimi yasaklandı. Buna rağmen çalışmaları  Hong Kong ve Tayvan gibi birçok ülkede  kabul edildi ve övgüyle karşılandı.

5) Esther Ibanga: Nijerya’da barışın sağlanması için kadına yetki verilmesi

Ester Ibanga “Komşunu Sev” kampanyasını yürüten Nijeryalı bir rahibe. Ibanga, kurduğu “Women Without Walls” (Önyargısız Kadınlar) ile Nijerya’da keskin bir biçimde ayrışmış olan Hıristiyan ve Müslüman toplumundan kadınları bir araya getirdi ve barış için pratik yollar arama üzerine eğitimler verdi. Ibanga, “Barışı getirmek için ne gerekiyorsa, bunu kendimiz yapabiliriz” demişti yürüttüğü projede. Ibanga, barışı anladıkça kadınların kesinlikle barış sürecinin “anahtarı” olduğuna fakat güçlü yanlarını cesurca ortaya koymak için kadınlara yetki verilmesi gerektiğine inanıyor. Ibanga aynı zamanda Nijerya’da Müslüman cemaatine ulaşmaya çalışan çok az Hıristiyan din kadınından biridir.

6) Melina Laboucan-Massimo: Kanada’da yerli halklar için mücadele

Kuzey Amerika’da fosil yakıt şirketleri “petrol ve gaz üretimini arttırma” adı altında yerlilere ait çok sayıda araziyi rızaları olmadan sömürdü. Dünyanın en “kirli” petrol kaynaklarından biri olan Kanada’da katranlı kumların bu tarzda nasıl işletildiği üzerine yapılmış kusursuz bir vaka çalışması. Bu petrolden kaynaklı bölgede büyük bir patlama meydana gelmesiyle yerlilerin bölgesinde büyük hasarlar oluştu. Kuzey Alberta’da, Lubicon Kabilesinin toprakları rızaları olmaksızın ve hakları tanınmaksızın büyük bir petrol ve gaz üretimine geçildi. Melina Laboucan Massimo kendine vazife edinerek bu yönelimin devam etmediğinden emin olmak için mücadele etti. Massimo, son on yıldır kız kardeşinin de hayatına mal olan Kanada’daki yerli halklar için mücadele yürüttü. Katran kumu üretimine muhalif olan Massimo aynı zamanda farkındalığı arttırmak için Greenpeace’le birlikte  dünya çapında kampanya yürüttü. Fakat bununla yetinmedi. Loboucan-Massimo aynı zamanda toplumu için güneş enerjisi projesine hizmet ederek, yerel anlamda fosil tüketimine olan güveni azaltmaya çalıştı.

7) Asieh Amini: Savunmasız kadınları “töre cinayeti”nden korumak

Asieh Amini genç yaşından itibaren başarılı olabilmek için azimle çalışarak ünlü bir gazeteci ve şair oldu. Amina, 2004 yılında tesadüfen Atefeh Sahaaleh’in hikayesiyle karşılatığında hayatı sonsuza dek değişti. Atefeh 16 yaşında cinsel şiddete maruz kalmasına rağmen evlilik dışı ilişki yaşadığı iddiasıyla taşlanarak öldürüldü. Amini, “töre cinayetleri”ne karşı mücadele etmeye başladı. İlk olarak 8 yaşındaki bir çocuğun zihinsel kapasitesine sahip 19 yaşındaki bir kadınının savunuculuğunu yapmaya başladı. Kadın aile üyeleri tarafından defalarca istismara maruz kaldı. O da Atefeh gibi rızaya dayalı cinsel ilişki olmamasına rağmen evlilik dışı ilişkiyle suçlandı ve taşlanarak ölüme mahkum edildi. Fakat Amini’nin girişimiyle birlikte serbest bırakıldı. Amini 2006 yılında  kurucusu olduğu “Taşlamayı İlelebet Durdur Kampanyası (Stop Stoning Forever Campaing)” adı altında sansürsüz ve tehditten uzak bir şekilde mücadelesini Norveç’te sürdürüyor.

8) İzlandalı kadınlar: Ülkedeki toplumsal cinsiyete dayalı ücret farkına karşı grev 

1975 yılında İzlandalı kadın nüfusunun yüzde 90’ı kadın emeğinin değeri ile ilgili farkındalığı arttırmak için ev ve işyerlerinde çalışmayı bırakarak ilk “Kadınlar Günü”nü gerçekleştirdiler. 41 yıl sonra İzlandalı kadınlar yine toplumsal cinsiyete dayalı ücret farkını protesto etmek için yerel saatle 14.38’de topluca iş bıraktılar. Binlerce kadın dayanışma eylemine katılarak bir kez daha gücün birlikte olduğunu kanıtladı.

  İzlandalı kadınlar ücretteki cinsiyet ayrımına karşı iş bıraktı

9) Nilcilene Miguel de Lima: Bütün ihtimallere karşı Amazonları korumak için mücadele etmek

Brezilya Amazondaki ormansızlaşma oranı benzeri görülmemiş seviyelere çıkıyor. Brezilya hükümeti kütükçüler ve çiftlik sahiplerinin yağmur ormanlarını yok etmesine göz yumması nedeniyle yerel aktivistler iç karartıcı ihtimale karşı direnmek zorunda kaldılar. Nilcilene Miguel de Lima, yaşamlarını yerli ormanların cömertliğinden faydalanarak idame eden fıstık ve kauçuk çiftçilerinin dernek başkanı ve aktivist. Lima’nın da aralarında bulunduğu 51 kişi amazonları talan edenler tarafından yıllarca tehdit edildi. Lima’nın bölgesinde  bulunan 6 cemaat lideri öldürüldü. De Lima 160 aileyi savunmak için çok çalıştı fakat kendi ailesiyle birlikte kütükçüler, çiftçiler ve kiraladıkları silahlılar tarafından sürüldükleri için kaybetti. De lima, bu yıldırmalara ve tacizlere boyun eğmeyerek yüksek sesle konuşmaya devam etti. Bir kereste fabrikasının sahibi öncülüğünde Lima’nın öldürülmesi için 34 bin dolar ödül konuldu. Lima saklanmaya zorlandı fakat sessiz kalmayı reddetti.

10) İsmi bilinmeyen Şilili aktivist: Polise vurmaktan kaçınma ve diktatörlüğün mirasını protesto

11 Eylül 1973’te ABD’nin finansman ve sponsor olduğu kanlı darbe sonrasında demokratik yollarla seçilen Salvador Allende yerine onu deviren acımasız faşist diktatör Augusto Pinochet geçti. Meydana gelen kaosta, binlerce insan ulusal stadyumda toplatılarak öldürüldü ve daha fazla insan da kaybedildi ve bir daha asla bulunamadı. Bu yıl Pinochet’in kurbanlarının 43. yıldönümünü anmak için büyük protesto gösterisi düzenledi. Fakat protesto barışçıl olmasına rağmen göstericiler polis arbedesiyle karşı karşıya kaldılar. Polis barışçıl kalabalığı dağıtmaya ve gözaltına almaya başladığında cesur Şilili bir kadının –hala kimliği belirsiz- şiddetle polise bakışı devlet baskısı karşısında meydan okumanın sembolü oldu.

Kaynak: True Activist

  Muhtemelen habersizsiniz: 2016'da tarihe adını yazdıran kadınlar