Ana SayfaGüncel19 OCAK | HDP’li Paylan: Dink cinayeti bir ‘milli mutabakat’ cinayetiydi, bu suç devam ediyor

19 OCAK | HDP’li Paylan: Dink cinayeti bir ‘milli mutabakat’ cinayetiydi, bu suç devam ediyor

HABER MERKEZİ – Katledilişinin 10’uncu yılında Hrant Dink cinayeti ile Meclis’te ‘soykırım’ kelimesini kullandığı için aldığı cezayı Karınca’ya değerlendiren HDP Milletvekili Garo Paylan, “Yok saydıklarımız yok olmuyorlar. Yüz yıl önce büyük bir kayıp yaşandı, aynı kayıp bir daha yaşanmasın” dedi.


Haber: ALTAN SANCAR


Medya ve Genelkurmay tarafından önce hedef gösterilerek linç kampanyasına maruz bırakılan ardından kurşunlanarak katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in aramızdan ayrılışının 10’uncu yıldönümü.

10 yıl önce Dink’in katledilmeden önce nasıl ki Ermeni Soykırımı gerçeği ile yazdıkları onun hedef seçilmesine neden olduysa bugün de hala soykırım gerçeğini dillendirmek aynı lince maruz bırakılmanın gerekçesi olabiliyor.

Tıpkı Anayasa değişiklik teklifi görüşmelerinde HDP Milletvekili Garo Paylan’ın başına gelenler gibi.

“Çoğulculuğu soykırım ve katliamlarla kaybettik” sözü nedeni ile Meclis’ten 3 birleşim çıkarma cezası verilen Paylan, Dink’in ölümünün 10’uncu yıldönümünde Dink cinayetini ve Meclis’te yaşadıklarını Gazete Karınca’ya değerlendirdi.

‘Bir milli mutabakat cinayeti’

Dink cinayetini “milli mutabakat cinayeti” olarak tanımlayan Paylan, cinayet ile ortak ve eşit gelecek kurma çağrısına kastedildiğini belirtti. Paylan, şunları söyledi:

Hrant Dink’in katlediliş sürecinde milli bir mutabakat vardı ve ben bu cinayeti milli mutabakat cinayeti olarak tanımlıyorum. Elbette yer alan herkesin ayrı ayrı hesabı vardı. Bugün Fethullahçı denenlerin de Ergenekoncu denenlerin de hükümete yakın olanların da ayrı ayrı hesabı vardı, ancak en nihayetinde milli bir mutabakat bu cinayet iklimini yarattı. Ancak herkesin ortak hesabı bir Ermeni’nin hem geçmişle yüzleşme hem de ortak ve eşit gelecek kurma çağrısına kastetmekti.

‘Dink’ten özür dilememiz gerekiyor’

Dink’in katledilmesinin ardından başlayan ve hala süren dava sürecini de değerlendiren Paylan, cinayetin arkasındaki güçlerin açığa çıkartılması açısından hala maddi gerçeğe ulaşılmadığını söyledi. Paylan, şu değerlendirmelerde bulundu:

Hrant Dink davasında adalet bulmak için ciddi mücadelelerimiz de oldu, umutlandığımız zamanlar da oldu ancak hükümet bu konuda ön açıcı olmadı. Dink davasını sürekli olarak belli insanların yargılanacağı bir dava haline getirdiler. Cinayet geçmişte yalnızca Ergenekoncuları içeri atmak için kullanıldı, bugün de yalnızca Fethullahçı aktörlerin cinayeti gibi sunulmaya çalışılıyor. Her ikisi de aktör olarak içinde yer alabilir, ancak maddi gerçeğe ulaşmaya henüz yakın değiliz. Bu anlamda Hrant Dink’ten özür dilememiz gerekiyor, çünkü anısına adaleti bulamadığımız dava sonucunda benzeri suçlar devam ediyor.

Dink’in ölüm yıldönümüne günler kala Meclis’te kullandığı “Çoğulculuğu soykırım ve katliamlarla kaybettik” sözü nedeni ile aldığı cezayı da değerlendiren Paylan, şunları söyledi:

‘Yok saydıklarımız yok olmuyor’

Hrant Dink 1915’te yaşananları ‘Halkımın başına büyük bir felaket geldi, gelin buna bakalım ki kimliklerimiz iyileşsin. Ben yaşadıklarımıza soykırım diyorum, gelin bunun adını koyalım ve yüzleşelim’ biçiminde değerlendiriyordu. TBMM’deki konuşmada da soykırım kelimesi odağımda değildi ve o kelimeyi de irticalen kullandım. Konuşmamda, ‘Yüz yıl önce büyük bir hata yapıldı ve yalnızca Türk’ün anayasası yapıldı, bazı halklar yok sayıldı ve hepimiz kaybettik. Ermeni, Rum ve Süryani halkları yüzde kırkını oluşturuyordu bu ülkenin, ancak bugün binde biriz. Bu yaşananlar katliam ve soykırımlar sonucu oldu’ dedim. Yüz yıl sonra bu hatayı yeniden yapar, yeniden “Türk’ün anayasası” der, Kürtleri ve diğer halkları yok sayar ve hak ve hukuklarını koruyamazsak aynı hataya tekrar düşebiliriz; ‘gelin hepimizin hakkını ve hukukunu kapsayan bir anayasa yapalım’ çağrısıydı benim konuşmam.

Konuşmamın içeriğinden yalnızca ‘soykırım’ kelimesi öne çıkarıldı. Ben soykırım kelimesini TBMM kürsüsünde ve her yerde söyleyen bir insanım, ancak bu kelimeye de takılmıyorum. Ben bir çağrı yaptım: ‘Gelin adını hep beraber koyalım, yeter ki bu suçu kapsasın, ortak ve eşit bir sözleşme olsun’ dedim. Ve bu çağrımı tekrarlıyorum: ‘Gelin, hepimizi kapsayacak toplumsal bir sözleşme hazırlayalım. Birilerini yok saymayalım, çünkü yok saydıklarımız yok olmuyorlar. Yüz yıl önce büyük bir kayıp yaşandı, aynı kayıp bir daha yaşanmasın.’