Ana SayfaÇeviri‘Acılarımızı biriktiremeyiz’: Galoyan ailesinin Van’dan Moskova’ya uzanan hikayesi

‘Acılarımızı biriktiremeyiz’: Galoyan ailesinin Van’dan Moskova’ya uzanan hikayesi

HABER MERKEZİ – Galoyan ailesinin 1915 Ermeni Soykırımı’nda Van’dan Moskova’ya uzanan hikayesini, Seda Galoyan anlatıyor.


Çeviri: LOKMAN SAZAN


Türkiye’ye bahar geldiğinde yetimhanedeki bakıcılar “Her yer yine yeşerdi ve Ermeni çocukları ölmeyecek” derlerdi. Bunu söylerken yemeklerin birçok otla lezzetlendiği Ermeni mutfağının karakteristik özelliğine atıfta bulunuyorlardı. 1915’teki açlıkta, aralarında Seda Galoyan’ın dedesinin de bulunduğu yetimhane çocukları için yeşillikler günlük yemek haline gelmişti.


Ofisindeki büyük deri koltuğunda oturan Seda Galoyan, ailesinin hikâyesini anlatıyor. Oda penceresi çocukların oyun oynadığı bahçeye doğru açılıyor. Rüzgar, çocukların kahkahalarını ve konuşmalarını odanın içine kadar taşıyor.

Dedemin adı Aram Egiazarian. Onun babasının adı Egiazar. Egiazar’ın dört çocuğu vardı. Katliam sırasında iki kızını kaybetti ve geriye kalan tek oğlu ve en küçük kızıyla Van’dan kaçmayı başardı. Dedemin babası yolda hayatını kaybetti. Dedem ve kız kardeşi Almast kendi başlarına kaldılar. Açlık içerisinde birileri gelip onları alana kadar dağlarda saklandılar.

Bitkin düşmüş genç, onu kurtaranlara küçük kız kardeşini savaş boyunca omuzunda nasıl taşıdığını ve babası Egiazar Egiazarian hakkında birçok şey anlattı.

Egeiazar, tanınmış asil bir pedagogtu. Fakir Ermeni ailelerin çocuklarına daha iyi eğitim imkânı sunmak için kendi açtığı okulun yöneticiliğini yapıyordu.

Gözlüklerini çıkarıp pencereden dışarıya bakan Seda Galoyan şunları söylüyor:

Bu gelenek ailemizde devam ediyor. Atalarımın tamamı öğretmendi. Ben de zaten 50 yıldır öğretmenim. Düşünün. 50 yıl!

Övünmeye çalışıyormuş gibi görünmüyor, daha çok fazla mı yoksa az mı diye anlamaya çalışıyor.

Seda Galoyan kariyerine Erivan’da fizik öğretmeni olarak başladı. Bugün ise Moskova’nın en çok tanınan 100 kadınından biri. Lise öğretmeni olan Seda Galoyan aynı zamanda dilleri hakkında derinlemesine bilgi sahibi ve “Rusya Federasyonu’nun fahri öğretmeni”.

Doğu Dilleri Lazarov Koleji’ni model alan okula daha sonra enstitü statüsü verildi. Enstitü, 20. yüzyılın başlarına kadar şimdilerde Ermenistan Büyükelçiliğinin bulunduğu Armyansky Pereulok bölgesinde bulunuyordu. Okulun çoğunluğunu Rusya’da yaşayan Ermeni ailelerin çocukları oluşturuyordu.

Şöyle diyor Seda Galoyan:

Okulumuzda doğu dilleri üzerine özel önem veriyoruz. Burada Ermenice, Arapça, Farsça dillerini öğretiyoruz. Bu diller İngilizce ve Rusça gibi zorunlu derslerdir. Okulun, her ailenin ulusal ve kültürel kimliklerinin kaybetmeden çocuklarını kaydedebileceği bir okula olmasını istiyorum.

Çocuklar kendilerini burada evlerindeymiş gibi hissediyorlar. Okul aralarında bile bazıları buraya gelip resim ve dans derslerine katılıyorlar. Okuldaki Rus çocukların Ermeni dans performansını hünerle sergilemesi çok ilgi çekici ve olağanüstü. “Ve koyu saçlı Ermeni çocuklarının Maslenitsa Karnavalı için hazırlanırken geleneksel Rus kıyafetleriyle görmelisin” diyor gülerek Seda. Çocukların arasında yaşamak ruhunun genç kalmasını sağlıyor.

38 farklı ulustan çocuk okula kaydını yaptırmış. Okulda günlük derslerin bitiminde, Rus, Ermeni, Suriyeli, Pakistanlı, Kolombiyalı, Dağıstanlı ve Gürcü çocukların muhteşem kahkahaları yankılanıyor. Daha yeni Afrika’dan Judith adlı bir kız çocuğu okula kaydını yaptırmış.

“Neyin farkına vardım biliyor musun? Acıyı ve mağduriyetlerimizi biriktiremeyiz” diyor Seda ve şöyle devam ediyor:

Birkaç yıl önce hayatımda unutamayacağım bir şey oldu. O tarihlerde Moskova’daki bir Ermeni okulunda müdür olarak görev yapıyordum ve bize yakın bir Türk Okulu vardı. Hep birlikte akademik olimpiyat düzenleyip kutlamalar yaptık. Önce Çocuklar Günü için düzenlenen bir konsere davet ettiler. Türkler Çocuklar Günü’nü 23 Nisan’da kutluyor. Huzursuzdum ve benim için zor bir andı. O yüzden kiliseye gidip piskopos Ezras’tan tavsiye aldım ve bana ‘Komşularımızla iyi ilişkiler kurmak için çaba göstermeliyiz. Bu yüzden git ve dans et. Bu kötü bir şey değil’ dedi. Ve biliyor musun, trajik günümüzün arifesindeki o kutlamaya gittik ve ‘kale’ anlamına gelen berd dans performansını sergiledik. Türk büyükelçisi de katılmıştı kutlamaya. Gösteriden sonra yanıma gelip dizlerinin üzerine çöktü ve bütün salon bizi ayakta alkışladı.

Seda bir süre gücünü topluyor ve düşüncesini şöyle tamamlıyor:

Eğer sadece acıyla yaşarsak, iyi şeyler gömülü olduğu yerden çıkmayacak. Bu yüzden geleceğe bakmalıyız.

Bu olaydan sonra İstanbul’a davet edilen Seda, İstanbul’daki eski bir Ermeni okulunu ziyaret etti:

Yüzyıl önce de üzerinde yürümüş atalarımı düşünerek soğuk mermer taşların üzerinde yürüdüm” diyor Seda. “ Okulun önündeki büyük dut ağacının altında yaşlı Ermeniler tavla oynuyordu. Bunu sana söylerken bile boğazımda bir yumru var. Çok derin bir sarsılmaydı benim için.

Seda basit anlaşmazlıklarda bile hiçbir zaman çatışmadan yana olmadı. Okulda, Katolik, Protestan, Ermeni Gregoryen, Rus Ortodoks, Şii, Sünni hatta Zerdüşt öğlenciler var.

Bu küçük dünyada insanları birbirinden ayıran sınırlar olmaması için çaba gösteriyor.

“Emin olduğum bir şey var ki, ne olursa olsun çocuklarım ve öğrencilerim birbirlerine asla silah doğrultmayacaklar” diyor Seda:

Annem de babaannem gibi öğretmen. Rusçayı bana o öğretti. Amcam , kız çocuğum ve erkek çocuğum da öğretmen. Kanımızda var herkese bir şeyler öğretmek. Sana babaannem hakkında bir şey söylemedim henüz. Dedem Aram ve kız kardeşi olaylar başladığında Kislovodsk’a kaçtı. Ve orda aşık olduğu kadın Marina Eliseeva’yla tanıştı. Bu yüzden evet benim büyük annem Rus. Birbirlerine aşık oldular ve çok genç yaşta evlendiler.

Erkek çocukları Hakop, Haik ve Rafel ile kız çocuğu, Seda’nın annesi, Amest Kislovodsk’ta dünyaya geldi. Aram aile geleneğini sürdürmeyi devam etti: Eşiyle birlikte çocuklarına Osmanlı İmparatorluğu’ndan kaçtığında ana dili olan Ermeniceyi, Ermeni kültürünü, tarihini ve matematik eğitimi verdi. Mutlu bir son gibi görünebilir fakat kader başka bir şekilde hükmünü vermişti. Büyük dede Aram 1933’te manga tarafından ateş edilerek infaz edilir ve aile baskı altında Sibirya’ya sürgüne gönderilir.

Atalarım çok çalışkandı. Kendi paralarını kazandılar ve bölgedeki en büyük ve en güzel evini inşa ettiler. Elbette birçok insan tarafından gıpta ediliyordu. Ve ayrıca büyük annem de asil bir aileden geliyordu.

Seda Galoyan’ın annesi mucizevi bir şekilde Sovyet baskısında Erivan’a kaçmayı başardı. Daha sonra büyük annesi ve üç erkek çocuğu da temize çıkmış şekilde Erivan’a taşındı. Fakat İkinci Dünya Savaşı başladığından huzurları uzun sürmedi. İki büyük oğlu savaşta kayboldu (öldüler veya esir düştüler). Genç olan Rafael, eğitim fakültesinden mezun olduktan sonra aile geleneğini sürdürüp Rus Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak göreve başladı.

Amest Egiazarian’ın mutlu bir yaşamı oldu. Sovyet turizm acentesi olan Intourist’in Erivan şube direktörü Vagan Galoyan’la evlendi ve iki kız çocukları oldu.

Bazen çok ıstıraplı olabiliyor, fakat zemini sıkı tutmalıyız. Bizler kayadan yapıldık.

Kapıya doğru ilerlerken birden duraksıyor:

Söylemek istediğim çok önemli bir şey var: Öğrencilerim, özellikle Ermeniler, bu okuldan mezun olduklarında her zaman söylediğim bir şey var onlara. Halkınıza layık insanlar olun! Bu çok önemli. Kötü halklar yoktur. Sadece hata yapan insanlar vardır. Ve aynı zamanda halkına layık insanlar vardır.


Kaynak: Aurora Prize / Yüz Yaşam Projesi