Ana SayfaGüncelHDP’li Bilgen’den 2016 değerlendirmesi: Düştüğümüz değil, sendelediğimiz yere bakmalıyız

HDP’li Bilgen’den 2016 değerlendirmesi: Düştüğümüz değil, sendelediğimiz yere bakmalıyız

HABER MERKEZİ – Gazete Karınca’ya HDP’nin 2016 yılını değerlendiren Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, “Düştüğümüz yere değil, sendelediğimiz yere bakmaz zorundayız” dedi ve partinin ‘düştüğü yerin’ 2016 olmadığını vurgulayarak “Sendelediğimiz yer de 2016 değildir, 7 Haziran-1 Kasım arasında sergilediğimiz performansın eksikliğidir” diye ekledi.


Röportaj: ALTAN SANCAR


Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Milletvekili ve Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, HDP açısından 2016 yılını Gazete Karınca’ya değerlendirdi.

2016 yılında HDP ve tüm toplumsal dinamikleri de aşan bir sürecin yaşandığına değinen Bilgen, “Düştüğümüz yere değil, sendelediğimiz yere bakmaz zorundayız” dedi ve ekledi: “Düştüğümüz yer 2016 olabilir ama yeniden ayağa kalkarız. Sendelediğimiz yer de 2016 değildir, 7 Haziran-1 Kasım arasında sergilediğimiz performansın eksikliğidir, şehirlere operasyonlar başladığında, yeterince güçlü ve etkili bir toplumsal muhalefeti örememiş olmamızdır.”

Ayhan Bilgen’in 2016 değerlendirmesi ve HDP’nin 2017’deki çalışmalarına dair sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

“Düştüğümüz yere değil, sendelediğimiz yere bakmaz zorundayız”

HDP, 2016 yılının başında kadroları ile başlayan ve son aylarında eş genel başkanları ile milletvekillerine kadar uzanan bir tutuklama süreci yaşadı. Siz 2016 yılını HDP açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

2016 yılı HDP’yi de bütün toplumsal muhalefet dinamiklerini de aşan, tarihsel bir zorluğu ve sıkışmışlığı önümüze getirip koydu. Reel durumu okumak açısından değerlendirdiğimizde bu durumlar HDP’nin de gücünü aşan gelişmelerdi ama HDP’nin bu durumu göğüsleyip göğüsleyemediği sorunları ile de yüzleşmek zorundayız.

HDP, görece uzlaşma ve barış dilinin siyasette karşılık bulduğu, Türkiye’nin farklı kesimlerine hitap edebileceği bir dönemde ortaya çıktı. Fakat o dönemin koşulları ortadan kalktı ve HDP yeni döneme göre siyaset yapacak biçimde kendini örgütlemek ve dilini yeniden buna göre biçimlendirmek zorunda. Burada bir daralmaya ve savunmaya düşmeden, ama tartışılabilir bir naifliğe de fırsat vermeden kararlı ve net bir dengeyi oluşturmak durumunda.

HDP, bunca tasfiye ve operasyon yaşanırken örgütlülüğünü de yeniden sorgulamak zorunda. Klasik ve geleneksel parti formatının bu dönemlerde ne derece daraltıcı olduğunu da görüyoruz. HDP’nin kurulduğu dönemdeki iddiası yatay parti ve radikal demokrasiydi, bunu sadece dile değil örgütlülüğe de yansıtmak zorundayız. HDP eğer bunu başarabilirse hem yüzleşmesini hem de kendini yeniden inşasını başarabilir.

2016’da büyük darbeler yedik, evet. Eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımızın tutuklanması, tüm medya imkanlarının ortadan kaldırılması büyük bir darbedir. Ancak düştüğümüz yere değil, sendelediğimiz yere bakmak zorundayız. Düştüğümüz yer 2016 olabilir ama yeniden ayağa kalkarız. Bu partinin geleneği defalarca daha büyük darbeler yedikten sonra ayağa kalktı, ama sendelediğimiz yeri de görmek zorundayız. Sendelediğimiz yer de 2016 değildir, 7 Haziran-1 Kasım arasında sergilediğimiz performansın eksikliğidir, şehirlere operasyonlar başladığında, yeterince güçlü ve etkili bir toplumsal muhalefeti örememiş olmamızdır.

“Eski ezberleri aşmalıyız”

Söylediklerinizden HDP içinde bir özeleştiri süreci yaşanıyor anlamını çıkarabilir miyiz?

Gayet tabi, 2016 bizler açısından bir sonuçtur; HDP bu dönemde büyük saldırılara maruz kalmış ve baskı görmüştür. Bir siyasi hareketin kendini tartışırken, “düşmanlar çok saldırdı ve yapılacak da bir şey yoktu” demesi kendisini edilgenleştirmesidir -ki o zaman da yeniden ayağa kalkma mecaliniz olmaz. Siz böyle yaklaşırsanız düşman da baskıyı arttırmaya devam edebilir ya da bölgesel koşullar daha da sertleşebilir ki o zaman da oturup dua etmekten başka bir şeyiniz kalmaz.

Siz bir özne iseniz ve siyaseti belirleme iddiasında iseniz, sözünüze güveniyor ve halk mücadelesine inanıyorsanız tüm koşullara rağmen “ne yapmalıydık, ne yapabiliriz?” diyebilmeliyiz. Tartışmayı da buradan konumlandırabilmeliyiz.

Bu tartışmaların yaşanacağı 2017, HDP’nin yeniden örgütlenme çalışmalarının da yaşanacağı bir yıl olacak diyebilir miyiz?

Şüphesiz! Ancak bunu klasik modu aşarak yapmak zorundayız, yani formel süreçlerini tamamlamanın ötesinde bir şey yapmalıyız. Bu süreç, “onlar parti yöneticilerini tutukluyorlar, biz de yeni kongreler yapalım” süreci değildir. Bu süreçte parti içi eğitim içeriğini, karar alma süreçlerini yeniden gözden geçirmek zorundayız. Kaldı ki kriz dönemlerinde halk bize bunun sinyallerini de verdi. Bütün yöneticileri tutuklanan il ve ilçelerde partiye gönül veren insanların kendi iradeleri ile partiyi açıp içeride oturduğunu gördük. Bu bir siyaset üretme tarzı ve mesajdır aynı zamanda.

Halk bazen hastalıklı örgütsel yapıların ötesinde bir performans ortaya koyuyor. Bu bağlamda dönemde görev üstlenecek arkadaşların, daraltan tarz yerine toplumdaki yeni mağdurlarla iletişim kurarak yeni bir muhalefet öznesi inşa etmeye yoğunlaşması gerekiyor ki bu da eski ezberleri aşmaktan geçiyor.

“İttifaklarımızı genişletmek ve karşı tarafta kırılma yaratacak siyaset üretmeliyiz”

Buradan HDP’nin bu dönemin de mağdurlarına ulaşmaya çalışacağını mı anlamalıyız? 

Evet, öyle de olmak zorunda, ancak o zaman kuruluş iddiasına ulaşabilir ki yeni dönemin Türkiyelileşmesi de böyle bir şey aslında. Çünkü yeni dönemin Türkiye’si nasıl ise o Türkiye’ye hitap edilmelidir. Yeni dönemde diz çöküp, boyun eğilerek bu sürecin bir parçası olunmayacağına göre eski mağdurların yanında yeni mağdurlara da hitap etmenin yolu bulunmalıdır. Türkiye’de ve dünyada faşizmi yeniden örmek isteyenler için kriz ne derece bir fırsat ise muhalifler için de bir fırsattır. Türkiye’de haksız gözaltı, adil yargılanma ya da emeğin güvencesi gibi kavramların daha önce dar bir mahallede anlamı vardı. Düne kadar insan hakları, radikal veya marjinal grupların sloganı sanılıyordu veya haksız işten atılma suçluların cezalandırılması konusunda bayraklaşmış ifade gibi görünüyordu. Bugün bunun öyle olmadığı görüldü. Bugün, toplumun her kesiminden insanlar, emekli olmalarına bir ay kala işten atılarak hatta mal varlıklarına el konularak cezalandırılabiliyor. “Hak ve demokrasi ne ifade ediyor?” sorusunun cevabını verenlerin, bu cevabı şimdi daha güçlü ve yüksek sesle bir kez daha vermesi gerekiyor. Bugüne kadar, bu cevabı kendi mahallemizde veriyorduk ve bizden geldiği için kulaklar kapalıydı, ama şimdi acıyı yaşayanlar bu sözden kimden gelirse gelsin duymaya ve dinlemeye daha açık haldeler.

HDP olarak bizim de bu anlamda kendimizi daraltan pozisyonlara girmememiz gerekiyor. “Onlar bizi asla dinlemez. Şimdiye kadar neredeydiler?” tarzında bir halk mücadelesi olamaz. Evet, şimdiye kadar yanımızda olmamış olabilirler, korkutulmuş olabilirler, hatta bizi düşman olarak tarif etmiş de olabilirler; ancak şimdi yapılan haksızlıklar noktasında biz kendi ittifaklarımızı genişletmek ve karşı tarafta kırılma yaratacak bir siyaset üretmek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz.

Türkiye muhalefetinin ve toplumsal dinamiklerinin ihtiyacı olan şey genişleme ve güçlenme ile beraber daha etkili birliktelikleri inşa etmektir.