Ana SayfaGüncelOHAL’de Diyarbakır: ‘Kent sessiz ama umudunu ve öfkesini biriktiriyor’

OHAL’de Diyarbakır: ‘Kent sessiz ama umudunu ve öfkesini biriktiriyor’

HABER MERKEZİ – Sur’da geçtiğimiz yıl başlayan sokağa çıkma yasağından bu yana olağanüstü bir süreç yaşayan Diyarbakır, darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’de ne durumda? Gazete Karınca ekibi olarak izlemeye çalıştık. Tüm kamusal alanların zırhlı araçlarla çevrildiği, belediyelerine kayyum atanan kentte sessizlik hakim. Yurttaşlar baskı ortamında OHAL’le ilgili pek konuşmak istemiyor, kentin dinamikleri ise “Bu yöntemlerle kenti teslim almaya çalışanlar kentin geçmişini unutuyor. Diyarbakır sessiz ama umudunu ve öfkesini büyütüyor” görüşünde.


Haber: ÇAĞDAŞ KAPLAN


1980’lerde de 1990’larda da hep olağan üstü süreçlerin kenti oldu Diyarbakır…

2015 yılının Kasım ayında Sur’da başlayan ve çok şiddetli çatışmaların yaşandığı sokağa çıkma yasağıyla geçtiğimiz yıldan bu yana olağanüstü durum yaşanan Diyarbakır, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’le birlikte olağanüstülüğü bu kez resmi olarak yaşıyor.

Peki, OHAL kente nasıl yansıyor? Gazete Karınca, yerinde izledi.

Kentte Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin neredeyse tamamına yakınına kayyum atanmış durumda, seçilmiş belediye başkanları ise tutuklu.

KHK’larla kentte yayın yapan birçok televizyon kanalı ve radyonun kapısına da mühür vurulmuş.

Kentteki “olağanüstü havayı” havalimanında uçaktan indiğiniz andan itibaren hissetmeniz mümkün.

Silahlı özel harekat timleri, caddeler ve sokakların başındaki zırhlı araçlar…

Büyükşehir Belediyesi’nin önünde polis barikatları, güvenlik kulübeleri, TOMA’lar…

Kentte genel bir sessizlik hakim. Basın açıklaması gibi en küçük demokratik tepki eylemi dahi polis müdahalesinin hedefi olabilir. Taksiciden esnafına, gencine, kadınına kimle konuşulursa yurttaşlar hem OHAL’den hem de kayyumlardan rahatsız.

Öyle ki yurttaşların büyük çoğunluğu kayyum atanan Büyükşehir Belediyesi’ne gitmemek için su faturalarını belediye içindeki vezneden ödememeye başlamış.

Kenti dolaşmaya merkez Ofis semtinden başlıyoruz.

‘Dikta rejimi yaşatıyorlar ama Diyarbakır umudunu yitirmedi’

İnsanlarla temas kurup bir sabah çayı içerken bir üniversite öğrencisiyle sohbet ediyoruz. Abdullah, Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 2’inci sınıf öğrencisi.

Aslen Bitlisli. Diyarbakır’da, üniversiteyi kazandığı yıldan bu yana yaşıyor. “Diyarbakır OHAL’i nasıl yaşıyor” diye sorduğumuzda Abdullah “Gördüğünüz gibi” cevabını veriyor. Haklı da. Tüm ana caddelerde zırhlı polis araçlarını görmek mümkün çünkü.

“Kampüs de OHAL’den nasibini aldı” diyor Abdullah. Kampüsteki kütüphaneye polislerin silahlarıyla girip silahlarını masanın üzerine kurup oturduklarını anlatıyor.

“Dikta yaşatıyorlar” diye tarif ettiği OHAL’e ilişkin Abdullah şunları söylüyor:

OHAL’le birlikte baskıları yasallaştırdılar. İstedikleri kadar gözaltı. Dikta rejimi.

Gazeteciler, belediye başkanları, siyasetçiler tutuklu. Artık herkes ‘her an ben de tutuklanabilirim’ diyor. Bunu da atlatacağız. Diyarbakır umudunu yitirmedi.

OHAL ekonomiyi, ekonomi pazarı vurmuş

Kenti dolaşırken Yenişehir ilçesindeki semt pazarına denk geliyoruz.

Pazar büyük ama alışverişe çıkan yurttaş sayısı neredeyse Pazar esnafı sayısı kadar. Pazarda yoğunluk yok.

23 yıllık bir pazar esnafı ile konuşuyoruz.  Pazarın durgunluğundan şikayetçi. “Sonu nereye varır bilmiyorum bu durumun” diyor.  Meslek hayatında böylesi durgunluk dönemini daha önce 1990’lı yıllarda yaşadığını anlatıyor. Ama bu dönemin daha ağır geçtiğini ekliyor.  Pazarcı Sedat, içinden geçtikleri süreci şöyle anlatıyor:

İşler durgun. Vatandaşın alım gücü yok. Vatandaşın cebindeki para giderek değer kaybediyor. 23 senedir bu pazardayım. Böyle bir dönemin benzerini 1990’lı yıllarda yaşadık. Bir evde 10 kişi yaşıyor 2 kişi çalışabiliyor. Nasıl yetiştirsinler. 10 kişi fiyatları soruyor en fazla iki kişi alabiliyor. Sonu nereye varacak bilmiyorum.

Erbey: Kamusal alan tümüyle işgal edilmiş durumda

OHAL kentte özellikle gözaltı merkezleri ve cezaevlerinde birçok hak ihlali de ortaya çıkartmış. Neler yaşanıyor konuşmak için insan hakları savunucusu avukat Muharrem Erbey’in yanına gidiyoruz.

OHAL’in aslında uzun süredir Diyarbakır’da fiili olarak uygulandığını söylüyor Erbey ve ekliyor:  “Yasa, mevzuat, hukuk bunların tamamı askıya alınmış durumda” diye ekliyor.

Olağanüstü durumun aslında Sur’da başlayan sokağa çıkma yasağından bu yana yaşandığını belirtiyor Erbey; Diyarbakır’da en basit insani itirazın bile “terörist faaliyet” olarak görüldüğünü ve yüzlerce insanın bu yüzden soruşturmalara maruz bırakıldığını anlatıyor.

Erbey,  OHAL’in Diyarbakır’a nasıl yansıdığını şu sözlerle anlatıyor:

Tabiri caizsse 1990’lı yılların başındaki sessiz sözsüz renksiz sinema filmleri yaşanıyor. Duygusal bir kopuş var. En basit insani itirazlar terörist faaliyetler olarak nitelendiriliyor.

Hissizleştirme süreci başlatıldı. İnsanları hissiz, tepkisiz, çok sıradan yaşaması isteniyor. Kamusal alan tümüyle işgal edilmiş durumda. He köşe başı kontrol altında. Tam bir kuşatılmışlık havası var. Bunun dışında gözaltı süreleri 30 gün. Dava dosyaları gizli. Çok sayıda insan tahliye olduğu halde ihbar telefonları ile tekrar gözaltına alınmış durumda.

“1990’lara değil 1900’lü yılların başında kullanılan yöntemlere benziyor”

Erbey, 1990’lı yıllarda kentte yaşananlarla bugünü  kıyaslamanın yetersiz olduğu görüşünde. Erbey şöyle devam ediyor:

1990’lı yıllarla karşılaştırmak yeterli değil.  Bu kadar kuşatılmışlık yoktu. Bu tümüyle  1900’lü yılların başında uygulanan yöntemleri hatırlatıyor. Yetki tümüyle toplumdan siyasetten kamu otoritesinden alınmış durumda. Herkes sessiz ve soluksuz bırakılmak isteniyor.

‘Umudu dik tutmanın zamanı’

Erbey daha önce de olağanüstü süreçleri yaşayan Diyarbakır’ın umudu ile bu süreci de aşacağını belirtiyor. Erbey şunları söylüyor:

Bu devletin daha önce denemediği yöntemlerden değil. Kürtler bunu daha önce de örgütlenerek aştılar. İnsanların umudunu asla öldüremezsiniz.

İnsanlık tarihi bunun daha ağır katmerlisini yaşadı. Ama insanlık hiçbir zaman umudunu yitirmedi. Haklı olduğuna inanıyorsan bu umudu taze tutmak lazım. İnsanca eşit yaşamak istiyorsunuz. Bunlar haklı gerekçeler. Umudunu yitirmeyen her toplum mutlaka kazanacaktır.

Bugün insanlar tepkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. İktidar biz her şeyi düşünürüz diyor. Bunun adı faşizmdir.

‘Kenti teslim almaya çalışanlar bu kentin geçmişini unutuyor’

Bir sonraki durağımız KHK ile kapatılan Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği. Dernek Başkanı Şerif Camcı ile konuşuyoruz.

2006 yılında kurulan dernek kapatılmadan önce 32 bin insanla gıda dayanışması gösteriyordu. KHK ile dernekten gıda yardımı alan binlerce yurttaş iki aydır açlığa mahkum edilmiş durumda.

Önce Diyarbakır’daki durumu soruyoruz Çamcı’ya.

Diyarbakır’ı ’demokrasi mücadelesini, sivil itaatsizliği, haksızlığa karşı başkaldırıyı her seferinde en diri şekilde göstermiş bir kent’ olarak tanımlıyor Çamcı ve ekliyor:

Bakın bugün bu kentte bile yaprak kımıldamıyor. Çünkü bu kent OHAL ötesinde sıkıyönetimi de aşan uygulamalarla çok büyük hak ihlalleri yaşadı. Bu yöntemlerle kent bu yöntemle teslim alınmaya çalışılıyor. Ama bunu yapanlar bu kentin geçmişini unutuyor sanırım.

“Bu kent her şeyini özgür bir gelecek için ortaya kayabilen, Türkiye demokrasisinin de itici gücü” diyor Çamcı, bu yüzden de Diyarbakır’a uygulananın topyekun Türkiye toplumunu etkileyeceğini söylüyor.

‘Diyarbakır sessiz ama öfkesini biriktiriyor’

OHAL uygulamalarının 1990’lı yılları da aşan bir durumda olduğunu söylüyor. Diyarbakırlıların sessizliğini ise şu sözlerle tanımlıyor: “Diyarbakır geri adım atmadı. Öfkesini biriktiriyor”

‘KHK Diyarbakır’da 32 bin insancı açlığa mahkum etti’

Çamcı’ya dayanıştıkları 32 bin insanın şu an ne yaptıklarını soruyoruz. O da şunları söylüyor:

Sarmaşık Derneği bir toplumsal dayanışma örgütü. Üretimden kopmuş 32 bin insana destek sunuyorduk. Devletin çözemediği bir soruna el atmıştık. İnsanlar arasında hiçbir ayrıma girmeden onlarla adil ve çağdaş yöntemlerle destek sunan bir kurumdu. Bu kurum devleti tehdit edebilecek herhangi bir faaliyette yürütmedi.

Ama kendilerine tehdit gördüler. Bu derneğin kapatılması demek 32 bin insanın açlığa mahkum edilmesi demekti. Bu aileler iş verseniz dahi hanesinde çalışabilecek kimsenin de olmadığı ailelerdi.

Bu ailelerden birinci derece sorumlu olması gereken devlet olması gerekirdi. Ama hiçbir destek çalışması yürütülmüyordu.

İtiraz dilekçemizde ana talebimiz bu insanların gıdaya erişim hakkının engellendiğini bu hakkın engellenmesiyle de insanlığa karşı bir suç işlendiği şeklinde. İdari mahkemeden tutalım AYM ve AİHM’e giderken de bu şekilde olacak.

‘Diyarbakır susmadı’

Kentte DBP’li siyasetçilerle de konuşuyoruz. Malum bölgenin oy oranları ile en büyük partisi. Partinin  74 belediye eş başkanı ve 4 bin üyesi tutuklu, 56 belediyesine kayyum atanmış durumda.  Görevden alınan belediye başkanlarının büyük çoğunluğu tutulu olan partinin görevden alınan Silvan Belediyesi Başkanvekili Zuhal Tekiner’e ulaşıyoruz.

“Görevden alındıktan sonra nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?” diye soruyoruz Tekiner’e.

Seçim bölgelerini terk etmediklerini söylüyor. Halkın da kayyum yerine hala kendileri ile irtibat halinde olduklarını belirtiyor. “Yurttaşlar hala yol ve çöp problemlerinde bizi cep telefonlarımızdan arıyorlar” diyor.

Tekiner kentteki havayı şu sözlerle anlatıyor:

Diyarbakır susmadı. Geçmişle kıyaslıyor ve gözlüyor. E tabi bunun sonuçları da olacak.