Ana SayfaGüncelKadınların çalınan tarihi yeniden yazılıyor: ‘Mor Dayanışma Gazetesi’

Kadınların çalınan tarihi yeniden yazılıyor: ‘Mor Dayanışma Gazetesi’

HABER MERKEZİ – Mor Dayanışmalı kadınlar çıkardıkları gazete ile kadınların eril zihniyet tarafından ‘çalınan tarihlerini’ yeniden yazıyor. Kadınların dertlerini kendi kalemleri ile anlatmak istediklerini belirten Perihan Koca ve Gamze Özkök ‘Mor Dayanışma Gazetesi’ni, kadınların ‘hayır’ını ve kadın mücadelesinin kazandığı ivmeyi Gazete Karınca’ya anlattı.


Röportaj: PELİN ÖZKAPTAN


Kadınların yaşadıklarını, dertlerini bizzat kendi dillerinden anlatma ihtiyacı sonucu ortaya çıkan bir gazete ‘Mor Dayanışma’.

Kadın tarihini yeniden yazma iddiası ile yola çıkan kadınlar bunun altını doldurmak için büyük bir hevesle çalışıyor.

Ve kadın mücadelesinin dünyayı adeta mora boyadığı bir dönemden geçerken inançla vurguluyorlar: ‘Karanlığa karşı umut kadınlarla’.

Gazetenin mimarlarından Mor Dayanışma üyesi Perihan Koca ve Gamze Öztürk ile medyayı, kadınların referandumda neden ‘hayır’ diyeceklerini, kadın mücadelesinin dününü ve bugününü konuştuk.

Kadın gazetesi çıkarmaya nasıl karar verdiniz, sizi tetikleyen unsurlar ne oldu?

Perihan Koca: Mor Dayanışma gazetemiz bizim için henüz çok taze emekleyen bir çocuk gibi ve gerçekten çok heyecanlıyız. 23, 24, 25 Eylül’de bir kadın kampıyla birlikte Mor Dayanışma olarak kuruluşumuzu deklare etmiş olduk. Türkiye’nin pek çok iline yayılmaya başladık. Ulaştığımız, değip dokunduğumuz kadınların da çok fazla talep ettiği bir şeydi kadın gazetesi.

Yaşadığımız konjonktürle alakalı bir şey olarak ortaya çıktı kadın gazetesi çıkarma fikri. Biz 2017’ye, ‘2017 kadınların direniş ve isyan yılı olacak’ şiarıyla başlamıştık. Bu öyle tesadüfen söylenmiş bir şey değildi. Dünyadaki tüm kadınlar olarak bizim yürüyüşümüzün verdiği bir ürün aslında. Bunu karşılamak için de yaptığımız bir çalışma, kadın gazetesi çıkarmak.

Kadınlara daha fazla değip dokunmak gerekiyordu. Medya bizi susturuyor. Kadınlar ‘mağdur’ ve olayların ‘suçlusu’ gibi gösteriliyor. Öldürülüşümüz, dayak yiyişimiz meşrulaştırılıyor.

“Çalınan tarihimizi geri almak için”

Radyolar bizi söylemiyor, gazeteler bizi yazmıyor, televizyonlar ha keza aynı şekilde. Erkeklerin dünyasında yaşıyoruz aslında. Fransa’da bir devrim olduğunda kadınların tarihi çalındı. Türkiye’de yeni bir rejim kurulduğunda yine öyle. Bir çok ülkede bu böyle gerçekleşti.

Mor Dayanışma aslında kadınların isyan çığlığı. Çalınan tarihimizi geri almak için, kadınların kendi kalemleriyle yazmaları için çıkardık bu gazeteyi. Burası aynı zamanda isyan dönemecini de parlatacak bir şey. Mor Dayanışma henüz 4 sayfalık bir gazete ama o umudu doğurmasını murad ettiğimiz amaçlardan bir tanesi.

Gamze Özkök: Gazetenin ismi değişecek. Çünkü Mor Dayanışma sadece Mor Dayanışmalı kadınların gazetesi değil. Bütün kadınların gazetesi. Tüm kadınların sesini duyurabileceği, kendi hikayelerini anlatabileceği bir gazete.

Gazete çıkaracağımızı ilk duyurduğumuzda köşe yazarlarından, kadınlardan, gazetecilerden, akademisyenlerden türlü türlü mecralardan mesajlar geldi. Maddi manevi destek sunmak, haber, yazı yazmak, editörlük yapmak gibi her gibi tekliflerde bulundular. Bunları gördükçe neden gazeteyi çıkarmak istediğimizi bir kez daha anladık. Yola çıkarken muradımız buydu; kadınların gazetesi olmak.

Mor Dayanışma’nın içeriğinde neler var peki?

Perihan Koca

P.K: Mor dayanışma Mart sonuna kadar dağıtacağımız bir gazete olacak daha sonra diğer sayının çalışmalarına başlayacağız. İlk sayı 8 Mart’a çağrı niteliği taşıyor. ‘Hayır’ diyen kadınların neden ‘hayır’ dediğini anlattık. Anayasa tasarısının kadınlara neler vadettiğini inceledik, ‘laiklik’ dediğimiz kavramın lağvedildi bir durum söz konusu. Laikliğin bu coğrafyada bu şartlarda tekrardan başka bir biçimiyle halkçı, özgürlükçü, kadınların sorunlarını, problemlerini gören bir şekilde yeniden inşa edilmesi gerektiğine dair yazıları paylaştık.

Dünyada bu yıl gerçekleşen kadınların isyan yürüyüşlerinin haberleri var. Mor Dayanışma’nın Türkiye çapında bir çok noktada yaptığı atölyelerin haberleri var.

Yazılı tarih açısından da yürümemizi gerektiren meşakatli bir yol var. Mesela Virginia Woolf’un altını çizdiği kurgu sanatına kadınların alınmayışı sorunu var, kendi ismiyle kitabını çıkaramayan kadınlar var, kadınların bir sanat perspektifi var, çocuklarla ilgili yazılması gereken şeyler var.

‘Kadınların tarihini yenide yazma iddiası’

Medya alanında, kadınların sesinin yansıtılabilmesine ilişkin başka projeleriniz var mı?

G.Ö: Tüm kadınların hikayelerini yazabileceği bir blog kurduk. Henüz proje aşamasında olan bir dergi çıkarma projemiz var.

P.K: Kadın dayanışmasını nasıl büyütmemiz gerektiği ile ilgili tartışmaları açmamız gerekiyor bir yandan da. Kadınların tarihini yeniden yazma iddiamız açısından dergi önemli. Blog’da 8 Mart’la birlikte kadınların ilk 8 Mart hikayelerine yer vereceğiz. Ya da kendileri istedikleri alanda kendi hikayelerini yazabilirler.

Türkiye’deki kadın mücadelesinin tarihine baktığınızda can suyunu nereden alıyorsunuz?

P.K: 1987 yılı Türkiye kadın hareketinin yükselişe geçtiği çok önemli bir yıldır. Biz kadın hareketini yürüten kurumlar olarak aslında o dönemden çok besleniyoruz. O dönemin yükselişi Kaktüs, Amargi, Pazartesi dergisini getirmişti. Kadınlar kendi kalemleriyle kendi eylemlerini ve perspektiflerini birlikte yeniden üretmeye başladılar.

Kadın mücadelesinin bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?

P.K: Türkiye’de kadın hareketi uzun zamandır bir durgunluk içerisindeydi, 2013’e kadar. Kürtaj yasasına karşı bir yaptırım uygulayabilmemiz, Gezi sürecindeki ayaklanma, 7 Haziran sürecindeki özgürlük arayışımızla filizlendi yeniden kadın mücadelesi. Ve şimdi de bir OHAL süreci yaşıyoruz. Biliyoruz ki böylesi şiddetli süreçlerin olumsuz etkisi daha çok kadınlar üzerinde olur. Zaten hem rakamsal veriler hem de birebir yaşadığımız şeyler bunun göstergesi. Kadın cinayetlerindeki artış bunu gösteriyor. Aynı zamanda bir linç kültürü de başladı; otobüste, evde, mutfakta, parkta…

“Kadın olmaktan kaynaklı problemlerimiz katmerlendi”

Hamile, şortlu, başörtülü, işçi, beyaz yakalı kadın hiç bir şekilde fark etmiyor. Kadın olmaktan kaynaklı problemlerimizin katmerlendiği bir süreçteyiz. Ama buna rağmen şunu yaşadık. Bu kadar karanlık, kaotik ve olağanüstü bir dönem içerisinde bu gidişata bir cevap üretebilen, iktidara geri adım attırabilen bir dayanışma örüldü.

Kadınlığı, insanlığı lağvedecek bir cinsel istismar yasasıyla karşı karşıya kaldık. Evimizin ortasında bombalar patlarken, her gün birimiz ihraç edilirken, şiddet görürken, tacize tecavüze uğrarken bir de önümüze böyle anayasa değişikliğini içeren yasa tasarısı fırlatıldı.

‘Karanlığa karşı umut kadınlarda’

Gezi’de olduğu gibi, Özgecan Aslan katledildiğinde sokaklara aktığımız gibi böylesine karanlık bu süreçte de ülkenin her yerine akmaya başladık.

2016 ve 20172nin başından itibaren kadınlar adeta dünyayı mora boyadı. Sadece Türkiye değil dünya çapında da yükselen bir mücadele var.

P.K: ‘Karanlığa karşı umut kadınlarda’ diyoruz mesele mevcut durumun tahlilinden yola çıkarak. Arjantin, Polonya, Suudi Arabistan, Almanya, ABD gibi dünyanın pek çok noktasında milyonlarca kadın sokağa aktı. Kadınların emeğine, bedenine, ruhuna karşı işgale, erkek egemen tahakküme karşı isyan dinamiklerini parlatmaya başladılar.

Polonya’nın bize çaktığı o işaret fişeği, Türkiye tarafından başka bir şekilde üretiliyor.

“Ben de bu gazeteye katkı sunmak istiyorum” diyen bir kadın size nasıl ulaşsın?

P.K: Gazetenin arkasında irtibat numaralarımız var. 6-7 ilde etkinliklerimiz sürüyor aynı zamanda. Bu numaralarla hem gazeteye katkı sunmak isteyenlere hemde Mor Dayanışma’da birlikte mücadeleyi yükseltme çağrısı yapıyoruz.

G.Ö: Ayrıca Facebook ve Twitter sayfalarımızdan da bize ulaşabilirler.

“Korku imparatorluğu dayatılıyor”

Muhalif gazeteler dağıtım alanında problem yaşayabiliyor. Siz dağıtımı nasıl yapıyorsunuz?

Gamze Özkök

G.Ö: Kitapçılara, kadınlara ev ev, sokak sokak dağıtıyoruz. Ve sadece gazeteyi bırakıp gitmiyoruz. Kadınlarla sohbet ediyoruz. Emeği çalınan kadınlarla sohbet ediyoruz, referandum sürecini tartışıyoruz. Kadınlara dokunmuş oluyoruz böylece.

Ana akım medyanın kadını sadece öldürüldüğünde, cinsel saldırıya uğradığında ya da metalaştırarak haberleştirdiğini konuştuk. Mor Dayanışa medyanın cinsiyetçi diline karşı bir nefes alma alanı da yaratacak mı?

P.K: Türkiye’de medya herhalde hiç bu kadar karanlık bir dönem yaşamamıştı. Bu süreç bize aynı zamanda tek seslilik içerisinde dayatılıyor.

Sadece haberlerin veriliş biçimleri değil, kadına şiddetin, kadın cinayetlerinin, tacizin, tecavüzün, istismarın haberleri yapılırken kadını yok sayan bir anlayışta var. Korku imparatorluğunu dayatıyorlar.

Sadece haberlerden de ibaret değil. Filmler, diziler, ‘kadın programı’ olarak sunulan evlilik programlarında kadınlara; kıskançlık, rekabet, kadın kadının kurdudur, kötü kadın, aptal kadın rolleri biçiliyor.

Ya da sadece bedenimiz üzerinden yer veriliyor. Neden bir araba reklamında, arabanın üzerinde uçuşan bir kadın var anlamış değilim yani.

Medya insan hayatını yönlendirmesi açısından da çok önemli bu yüzden üstüne eğilmemiz gereken bir konu.

G.Ö: Tacizi, tecavüzü meşrulaştıran diziler var. Çok izlenen dizilerde mesela baktığın zaman kadın tacize uğruyor ama aşk adı altında gösteriliyor.

Geçenlerde Zahide Yetiş’in programında bir adam “11 yaşındaki çocuk çıtırdır” dedi. İnsanlara bunu gösteriyorlar bir yandan devlette cinsel istismar yasasını çıkarmaya çalışır tabi.

Evlilik programları başta olmak üzere kadınları hep aptal, entrikacı, başka hiç bir işe yaramayan biri olarak gösteren bir medya var. Kendi dilimizi yaratmamız gerekiyor. Onlara boyun eğmeyeceğiz.

Mor Dayanışma olarak kadınlar için çeşitli atölyeler de yapıyorsunuz. Bunlardan bahseder misiniz biraz. 

P.K: Kadın cinayetlerinin giderek arttığı günlerde özsavunma atölyesi bizim için hayati. Aslında bunun belediyeler tarafından ya da bir biçimde ücretsiz bir şekilde karşılanması gerekiyor. Ama malesef ki böyle bir sürecin içerisinde değiliz.

Atölyeler

Takas, Paylaş, Gülümset Atölyeleri

Mağduriyet alanlarında, göçmen, mülteci kadınlara, çocuklara kadın dayanışmasıyla ulaştığımız bir etkinlik.

Neşeli Ol, Stres At Atölyeleri

Evde, işte yaşamın her alanında hep olumsuzluklarla karşı karşıya kalıyoruz. Hep bir ‘mağdur kadın’ modeli bize çiziliyor. Bu atölye kapsamında da bu ruh halinden sıyrılmaya çalışıyoruz. Herhalde en eğlendiğimiz atölyelerden bir tanesi. Yaptığımız mahallelere göre değişiyor içeriği. Birlikte yeyip içip sohbet ediyor, kısır günleri yapıyoruz. Bunları referandum sürecinde ‘hayır günlerine’ çevirdik.

Kadın Masalları Atölyeleri

Önümüzdeki ay başlatacağımız bu atölye ile edebiyatı kadın diliyle yazacağız. Edebiyat açısından da sanat açısından da baktığımızda hep ataerkil hikayelerle büyüyoruz. Rapunzel, Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses ataerkil hegemonyanın hafızamıza kazınması için yapılan bir şey. Kadınların kendi masallarını üretecekleri bir atölye olacak.

Kadın Korosu

Kadınların kendi şarkılarını üretmesi, bir araya gelmesi için yaptığımız bir atölye.

Bilinç Yükseltme Atölyeleri

16 kitaplık bir atölye aynı zamanda makaleleri de okuyup tartışıyoruz. Ataerkil hegamonyaya karşı pratik bir iş yapacağız evet ama aynı zamanda nasıl bir perspektif sunacağımızı da tartışıyoruz.

Doğa Yürüyüşü

Doğa ve ekolojik ilişkiyle kurduğumuz ilişkiyi güçlendirmek için bunu yapmaya çalışıyoruz.

Bu atölyelerle kadınların ezildiği her alana çomak sokmak istiyoruz aslında.

‘Kadın gibi hayır’

Gazetenin manşeti, ‘Kadın gibi hayır’. ‘Erkek gibi yaşayıp, ölmenin’ yüceltildiği ifadelere bir atıf sanırım. Peki ne demek ‘Kadın gibi hayır’?

P.K: Evet öyle. ‘Hayır’ toplumsal kesimler açısından çok hayati bir yerde, kadınlar açısından iki kat hayati bir yerde duruyor. İktidarın 15 yıllık pratiğine baktığımız zaman; kadın cinayetlerinin, şiddetin, tecavüzün, artan arttığı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Kadın düşmanı dilin meclisten başlayarak toplumun bütün ögelerine dikte edildiği ve bunun meşrulaşabildiği bir ortamdayız. Bir kadının tacize, tecavüze uğramasının, tekmelenmesinin, bir çocuğun yurtlarda tecavüze uğraması ya da kadınların parkta dövülmesinin meşrulaştırıldığı ve olağanlaştırıldığı bir dönem.

Yarınlarımıza sahip çıkmak, kendi bedenimize, ruhumuza sahip çıkmak açısından ‘hayır’ diyoruz. Zaten tek seslilikten, adamların yönettiği rejimden bıktık usandık. Bu yaptırımlar bizim üzerimize sürekli karabasan gibi çökerken şimdi de kalkıp bu kadar kadın düşmanı politikalarına karşın kadınlardan ‘evet’ oyu istiyorlar. Biz buna bir taraftan da gülüyoruz.

Hem medyanın yaptırımları açısından hem iş alanları açısından mesela OHAL sürecinden sonra işten atılanların yüzde ellisinden fazlasının kadın olduğunu görüyoruz. Demek ki bu iktidarın ilk gözden çıkaracağı kesim kadınlar.

“Diktatörlüğün olduğu yerde kadınlar karanlıkta kalır”

15 yılda bize sadece kuluçkaymışız gibi davranıyorlar. 3 çocuk istendi yetmedi 5 çocuk istendi. Çocuğu nasıl doğuracağımıza hatta doğurup doğurmayacağımıza karıştılar. Anne olduğumuz aman ‘kutsal’ olacağımız söylendi ama geçenlerde hamile bir kadın arkadaşımız şiddete uğradı ve bir yaptırımı yok.

Kadın cinayetlerine uygulanan indirimlere baktığımız zaman neden arttıklarını görebiliyoruz.

Bombalar patlıyor, operasyonlar tutuklamalar, ihraçlar, kayyumlar 18 maddelik bir yasa tasarısı var ve içinde ne kadınlara dair ne topluma dair bir şey yok. Amaç Cumhurbaşkanı’nın kendini güvence altına alması. Bu bir diktatörlük anayasasıdır. Diktatörlüğün olduğu yerde de kadınlara karanlıktan başka hiç bir alan olmaz.

Kadınların zaten referandum sürecinde öncü oldu. Kadınlar buram buram kendi hayatlarında bu mücadeleyi hissediyorlar. Çünkü bizim zaten kaybedecek hiç bir şeyimiz kalmadı.

Perihan, sen de çıkarılan KHK ile öğretmenlikten ihraç edildin. Etrafımızı saran KHK’lara ilişkin ne söylersin?

İktidar bir krizin içerisinde. Ülke uzun zamandır yönetilemiyor ve dolayısıyla iktidar OHAL ve KHK ile ülkeyi yönetmeye çalışıyor. ‘KHK yönetimi’ ile karşı karşıyayız.

Kadın örgütleri 25 Kasım’dan bu yana daha da kenetlendi birbirine 8 Mart’a giderken de bu dayanışmaya tanık oluyoruz.

G.Ö: Biz de bu durumu gözlemliyorduk, kadın örgütlerinin yan yana gelemediği bir durum söz konusuydu. Son süreçte pek çok kadın hareketinin bir araya geldiği platformlar ortaya çıktı. Bu Cumartesi günü (25 Şubat) bir kadın eylemliliği söz konusu olacak. Hem 8 Mart’a hem de 8 Mart’ta yapılacak greve çağrı niteliği taşıyacak. Yerellerde eyleme başlayacak kadınlar sonunda el ele yan yana gelip Kadıköy’deki Süreyya Operası’nda eylemi sonlandıracak. Kadınlar, neden böyle bir eylem yaptığını haykıracak. Bizde Mor Dayanışma olarak bu eylemliliklerin hem örgütleyicisi hem katılımcısı olacağız.

8 Mart için kadınlar arasında kurulan bu dayanışma ağı sonraki dönemlerde de süreklilik kazanır mı?

P.K: 8 Mart için büyük bir eylemlilik olacak. ‘Kadın dayanışması’ dediğimiz lafın somut halini görüyoruz. Çok heyecanlı bir süreç bu bizim açımızdan. 8 Mart bu karanlık gidişata bir cevap olacak. Aynı zamanda referanduma gittiğimiz bu günlerde kadınların ‘hayır’ kampanyasını da güçlendirecek hem nitelik hem nicelik açısından. Gezi’den beri durmayan, özgürlüğün tadını aldıktan sonra evlerine geri dönmeyen kadınlar var. Bu durum giderek yayılıyor.

Previous post
🎬 | 'Deha' belgeseli başlıyor: Albert Einstein'ın hayatı anlatılacak
Next post
Kati Piri: Hükümetin icraatları AB kriterlerine uymaktan bir hayli uzak