Ana SayfaGüncel‘Var olmak için gitmek’: Bir Tezer Özlü portresi

‘Var olmak için gitmek’: Bir Tezer Özlü portresi

HABER MERKEZİ – “Her gidiş, her yolculuk kendi -beninin- bilinmeyenlerine doğru bilmek için bir iniştir” diyen yazar Tezer Özlü, kendi benliğini ararken zihnini ve yaşamını kazımaktan geri durmayarak başladı yazın hayatına. Bir başınalığın derinliğinde anlamlar yaratan Tezer Özlü, yaşamı gitmek olarak algılarken hiçbir otoritenin tahakkümünü de kabul etmedi.

Yaşamın hem ucundaki hem de tam ortasındaki kadın Tezer Özlü, kalemiyle hem coğrafyalardaki hem de zihinlerdeki sınırları aşarak edebiyat dünyasının öznelerinden biri haline geldi.

Kendi arayışını sürdürürken kendisine biçilmiş rolleri de yıkan Tezer Özlü’nün bu mücadelesi satır aralarından okunabiliyor.

Gitmenin kendisini her zaman özgürleştirdiğine inanan Tezer Özlü, 10 Eylül 1943’te Kütahya’nın Simav ilçesinde öğretmen bir anne ve babanın son çocuğu olarak dünyaya geldi. O dönemi sonraki yıllarda, “Dört bin nüfuslu bir Anadolu kasabasında dünyaya bakmayı öğrendim. Altı yaşındaydım. Dünyanın sonsuz büyüklüğünü hissettim ve gitmem, çok uzaklara gitmem gerektiğine inandım…” sözleriyle anlatıyor.

Henüz çocukken bile ‘gitmek’ üzerine duyduğu özlem belirir ve ablası Sezer ile dünyanın ne kadar büyük olduğunu görebilmek umuduyla yaşadığı şehrin sonuna dek yürür.

Bir başınalığın derinliğinde irade oluşturmak

On yaşındayken İstanbul’a gelen Tezer Özlü, Avusturya Kız Lisesi’nde ortaöğretime başladı.

Lise yıllarındayken okul kampıyla Viyana’ya gitti, ancak son sınıfta okulu bıraktı ve 1962-1963 yıllarında otostopla Avrupa’yı gezdi.

Bir yandan kendisinden beklenilen kalıplar ile denge tutturmaya çalışan Tezer Özlü, 1965’te babasını kırmayıp dışarıdan girdiği bitirme sınavlarının ardından İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu.

Yaşamı boyunca ‘gitmek’ ve ‘gelmek’ ‘yılmamak’ gibi ikilemlerin sorgulayıcısı olan Tezer Özlü, bir başınalığının derinliğini hep yanında taşıdı. Geçirdiği rahatsızlık nedeniyle kesintili olarak 1967-1972 yılları arasında İstanbul’da farklı hastanelerin psikiyatri kliniklerinde kaldı.

“Her gidiş her yolculuk kendi -beninin- bilinmeyenlerine doğru bilmek için bir iniştir” diyen Tezer Özlü için klinikler, tedavi yöntemleri ve manik-depresiflik içten bir yok olma ve var olma ikilemine götürmüştü.

‘Bir İntiharın İzi’ndeki anlama yolculuğu

Tezer Özlü’nün ilk kitabı 1963’ten itibaren dergilerde yayımlanan öykülerinden oluşan “Eski Bahçe”ydi. Daha sonra 1980’de ilk romanı olan “Çocukluğun Soğuk Geceleri” yayımlandı. Bu roman onun anılarının ‘sessiz bir çığlığı’ olarak tanımlanabiliyor. Bu kitapta aynı zamanda onun özgürlüğünü baskı altına alarak istediği gibi yaşamasına izin vermeyenlere ve kurallara olan tepkisi de kelimelere dökülür.

Tezer Özlü’nün tüm hayatını etkileyen isimler de vardır, Italo Svevo, Franz Kafka ve Cesare Pavese gibi. Hatta Tezer Özlü, Cesare Pavese’nin izini sürerken onunla doğumunda bile özdeşlik kurar ve “Pavese’in doğduğu gün doğduğumu şaşarak öğreniyorum, 9 Eylül. Ben gece yarısından sonra. Ama Anadolu’da gece yarısı geçtiğinde, Pavese’nin doğduğu S. Stefano Belbo’da henüz belki de gece yarısı olmamıştı” der.

Bu yazarların da kendisine bıraktığı etkilerle “Bir İntiharın İzinde” isimli ikinci romanı 1983’te yayımlayan Tezer Özlü, kitapta Franz Kafka, Italo Svevo ve Cesare Pavese’yi de anlama yolculuğuna çıkarıyordu okuyucuyu. Kitabın Almanca versiyonu 1983 yılında Marburg Yazın Ödülü’nü kazanmıştı.

Tezer özlü kitabı “Yaşamın Ucuna Yolculuk” adıyla Türkçe olarak yeniden yazmış, bu hâli ise 1984’te basılmıştı.

‘Burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu’

1981 yılında ikinci evliliğinden dünyaya gelen kızı Deniz ile birlikte Almanya’ya giden Tezer Özlü için evlilik Türkiye’de akıl almaz bürokratik engeller doğurur. Son ve üçüncü evliliğini İsviçre’de yapan Tezer Özlü’nün ailesi, Erden Kıral ile boşandığı için 6 ay kendisiyle konuşmamıştı.

Deniz Gezmiş’e duyduğu sevgiden dolayı kızının adını Deniz koyan Tezer Özlü, yaşadığı topluma asla duyarsız kalmadı. Yazar Leyla Erbil, “Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar” kitabının girişinde 1 Mayıs 1977 katliamında Tezer Özlü ile birlikte yaşadığı tanıklığını şöyle anlatıyordu:

O gece sabaha kadar uyanık Tezer. Sabaha kadar kapıları, camları, halıları siliyor, çatal bıçakları ovup parlatıyor. Devletin üzerine sıçrattığı kanı yuğup arıtmak istiyor. Sabah görüştüğümüzde bir kez daha bu ülkeyi terk edeceğine yemin ediyor. Mücadeleyi sürdürme lafları ediyorum ben, o ise, “burası bizim yurdumuz değil ki, burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu!” diyerek sürekli yineliyor… Hala öyle değil mi?

Tezer için her şey ve hiçbir şey: Gitmek

Kanser nedeniyle 18 Şubat 1986’da hayatını kaybettiği güne kadar yaşamı boyunca yolda olan ve arayışlarını sürdüren Tezer Özlü, aslında umudunu hep koruduğunu şu cümlelerle anlatıyordu:

Öldürülmeden, hapsedilmeden, çarşaflara sokulmadan gidebilirsek bu cümleyi di’li geçmiş zamanda kurabilirsek bir şansımız daha var demektir.


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Limon Festivali: Narenciyeye sihirli dokunuş
Sonraki Haber
Gazeteci Hayati Yıldız gözaltında