Ana SayfaGüncelBir dönüm noktası filmi olarak ‘Tereddüt’ ya da elde var otosansür

Bir dönüm noktası filmi olarak ‘Tereddüt’ ya da elde var otosansür

 


AZİZ YAĞAN


Yeşim Ustaoğlu, Tereddüt/Clair-Obscur adını verdiği son filminin senaristi, yönetmeni ve hem de ismi ilk sırada yer alan yapımcısı. Ustaoğlu, Tereddüt’ün vizyona girmesinden önce ilginç bir karar verdi ve filmini ‘kırptı’! Bunu da, Kültür Bakanlığı’nın Tereddüt filmini 18+ olarak nitelemesi olasılığına karşı yaptı çünkü Bakanlığın filme verdiği maddi desteği geri isteme hakkı sözleşmede var. Ustaoğlu filmini ustaca 13+/15A haline getirmesiyle, Bakanlığın ruhunu en iyi anlamış ‘sanatçı’ olarak anılacak, Tereddüt’süz!

Ustaoğlu bu durumu “Filmden hiç sahne çıkarmadık” başlığıyla yayımlanan bir röportajında şunları söyleyerek savunuyor:

Vizyona girmeden önce eser işletme belgesi alımı sırasında +18 yaş sınırı alan film, aynı zamanda Kültür Bakanlığı’ndan yapım desteği almışsa, destek olarak aldığı bütçeyi -ki çoktan filme harcanmış, geri ödenmesi imkânsız bir bütçeden bahsediyoruz- geri ödemekle yükümlü. Bunun üzerine bir kez daha başvuruda bulunduk ve ince bir kısaltma yaptık. Bunu çok dikkatli konuşmamız gerekir; bir sahne çıkarmak gibi bir davranışa asla gitmedik. Bir iki plan içinde çok incelikli kısaltmayla, içeriği koruyarak yaş klasifikasyonunu bir nebze aşağıya indirebilecek bir yol izledik.

Filmin sansürlü haliyle gösterileceğini duyuran oyuncusu için ise şunları söylüyor Ustaoğlu:

Tabii ki kendine, rolüne sahip çıkma olarak okuyorum bunu ve çok da cesur buluyorum.

Filmin Ustaoğlu’nun eliyle makaslanmış kısımlarından mahrum kalınca, haliyle filmi tartışırken yapılacak sendelemelerden de yönetmen sorumlu olacaktır. Anlamak için ‘yönetmen kurgusunu’ izlemek lazım! Film ekibi, özel gösterim izleyicisi ve festival izleyicisi ne kadar da şanslı! Ödülü elinde sallayan filmi de anlar!

Biz boynu bükük vizyon mahkumları bir sinema biletiyle ancak bu kadarını yani ‘vizyon kurgusunu’ hak etmişiz. Daha fazlasını beklemek kişiyi ‘Tereddüt’süz tereddüde sürükler. Bu yüzden biz de bir ‘Ayhan Durağı Film Festivali’ mi düzenlesek? Tek yarışan bu film olsun. Hele Diyarbakır’a artık festival uğramazken, uğrayanlara gösterilecek filmler için mekansızlık yaşanırken! Acaba biz de ‘Ustaoğlu taktiği’ni mi deneseydik! Olmaz ama, öyle yapsak bu kent tereddütsüz unutmaz bizi!

Film kadının masumiyetine dair. Öyle bir kadın filmi ki, filmde sağlam psikolojili erkek yok. Biri küçücük bir kıza evlilik adı altında tecavüz edip evden dışarı adım attırmamaya çalışıyor, diğeri narsisist. Umut’un nasıl biri olduğu ise ortaya çıkmıyor. Filmin erkekleri iflah olmaz, insafa gelmez. İş arkadaşlarıyla uzakta sohbet eden Şehnaz’ı Cem’in berbat süzüşünü ve bunun nedenlerini Şehnaz’ın fark etmemesi, hissetmemesi, bilmemesi çok garip. Şehnaz 13+/15A kalıbına sıkışıp kalmış olabilir mi?

Karanlıklı, aydınlıklı, bulutsulu, grimsi filmde analar da sorunlu. Elmas’ın annesinin, Elmas’ın kocasının annesinden ne farkı var? Biri küçücük kızını veriyor, diğeri ise o küçücük kızı oğluyla evlendiriyor. Kızlar büyüyor anne oluyor. Kadın erkeğin kulu! Kadın kadının kurdu! Anneler doğrudan sorumlu tutuluyor çünkü baba zaten hissiz, umursamaz, yabancı! Peki ya anneler, anneler neden filmde bu şekilde yer alıyor? Annelerin koşulları, psikolojisi, öğrenilmiş ve öğretilmiş çaresizliği tartışılarak anlaşılmaya çalışılmıyor. Bu tartışmamada Elmas, Şehnaz’ın karşısına çıkıveriyor. Kaynana ve kocanın ölümünde cinayet şüphesi orta yerde kalıyor ve senarist yönetmen burada sanki aklından geçeni yansıtmıyor. Yo yönetmen bizden değil, Bakanlıktan çekiniyor.

Cem gibilerine bir köyde, taşrada, varoşta, bir sıradan mahallede rastlayamazsınız. Şehnaz da ortamda yabancı, tedirgin durmadığına göre, ona da o tür yerlerde rastlayamazsınız. Gelir düzeyi yüksek ve kanıksanmış bir yaşamları olduğu anlaşılıyor. Öyleyse Şehnaz kişiliği inandırıcı değil. Psikiyatr Şehnaz’ın kendi hayatını sorgulamak, yaşadığının ayırdına varmak için Elmas’a, Elmas’ın öyküsüne ihtiyaç duyması inandırıcı, tutarlı mı? Senarist Türkiye’ye yeni giren bir alan olarak psikolojinin önemini vurgulamak, toplumu buna alıştırmak istemiş olabilir mi? Böylece, Bakanlıkça öncelikli desteklenecek alan olduğunu düşünerek senaryoya etkileyici monodrama seanslarını serpiştirmiş olabilir mi?

Film, fırtına mevsimi olmasaydı filmin de olmayacağını düşündürtüyor. Su, kara, dalga, kayalıklar, fırtına… İki kadının fırtınalı gecede değişen hayatları kesiştiriliyor. Elmas ve Şehnaz süregelenden kopuyor. Bu kopuş Elmas için olumlu iken, Şehnaz için hem kopuştan kısa süre öncesi ve hem de kopuş anının sağlıklı olduğunu sanmıyorum. Şehnaz sınıf karakteri, refleksi sergilemiyor. O hayatından memnundu. Ustaoğlu’nun psikolojik çözümlemeleri demek ki böyle. Şehnaz’la inandırıcı bir karakter oturtulamıyor. Burada Duygu Asena’yı ismen de olsa anmak gerekiyor.

Şehnaz, Cem’in nasıl biri olduğunu hep biliyordu. Cem’in Şehnaz’daki değişimi fark ettiği yemek ve Şehnaz’ın tabağını alış sahnesi zaten hazır Şehnaz’ı tetikliyor. Cem’e biat etmiş Şehnaz’a da bir fırtına şart mıydı? Kendi fırtınasının başlattığı bu gecede kişiliğine tutunarak Cem’e direniyor ve kendini dışarı atıyor. O ruh halli Şehnaz’ın sonrasında da farklı yaşayacağını düşünmüyorum. En azından Bakanlığın destekte sorun çıkarabileceği Cem’li sahnelerin olmayacağı kesin.

Cem ya da Umut ile beraberken Şehnaz’ın gözlerini kapatmasını neye, nasıl bir geçmişe, nasıl bir kişilik yansımasına ve süregelen ruh haline yorumlamalı? Dalgalarla ıslandıkları sahnede birkaç dalga sonra dalgaların aniden kesilişi, maddi destekle alınan kameraların ıslanması endişesi nedeniyle olabilir mi? Hadi bunu da atlattınız diyelim. Peki ya Bakanlık, ‘benim paramla nasıl benden gizli 18+ sahneler çekersiniz ve bunu tartışma haline getirirsiniz?’, demez mi? Peki ya Bakanlık sözleşmeye bundan sonra ‘Festival gösterimleri de desteğe dahildir. Artık yönetmen kurgusu da 18+ olmayacak!’ derse ne olacak? ‘Değişmez ilkelerimiz; Tek senaryo, Tek destek, Tek film!’ derse ne olacak?

Tereddüt bir dönüm noktası filmidir. Ustaoğlu hepimizin şahitliğinde Bakanlığa kendini kanıtlamış, geleceğini de garanti altına almıştır. Onu üzen vizyon izleyicisinin filmini buruk, kırgın, kırpıntısız izlemesi değil demek ki! Onun derdi, ‘vizyon yani Bakanlık kurgusunun’ kendisini ispat etmesidir ve bu başarılmıştır. Açtığı yolda yeni senarist ve yönetmenlerin ilerlemesini destekleyen vizyon seyircisi var mı? Üstelik, o destekler vizyon seyircisinin vergilerinden de sağlanıyorken!


Yazarın notu: Necati Sönmez’in bu konuyu da içiren yazısını gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum. Yazıya bu linkten ulaşabilirsiniz.
Previous post
FIRAT’IN GAZABI | DSG, Tabka Havaalanı'nı IŞİD'den aldı
Next post
ABD'de iki kız çocuğu tayt giydikleri için uçağa alınmadı