Duygu faşizmi
Duygu faşizmi, en iyi, bir kadının arzu nesnesi kılınması üzerinden açımlanır belki de.
İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında, “dul” bir kadının dolgun beyaz bacaklarının ardından düz bir çizgiyle inen siyah ince çorapları bize çok kederli bir hikaye anlatır; Malena’nın hikayesini.
Faşist hükümetin giriştiği savaşla aynı eksende yürür kasaba halkının Malena’ya uyguladığı “duygu” faşizmi.
Bir İtalyan kasabasında, görsel bir şölenle yürüyen Malena’nın iki bacağının arasından akar kasabanın karanlık silueti. Arkasından eğilip merakla bakansa henüz ergenliğine yeni adım atan Renato’dur.
Onu ilk gördüğümde on iki buçuk yaşındaydım. O gün Mussolini Fransa’ya ve Büyük Britanya’ya savaş ilan etmiş ve ben ilk bisikletimi almıştım.
Renato savaşın ortasında, bisikletiyle tozu dumana katarak, kendi içinde gittikçe büyüyen erkeklik duygusuyla savaşır. Durmadan çevirdiği pedallarla acıdan ve acıyı doğuran insandan kaçmak ister gibidir.
Hayatının ilk aşkını gördüğü gün, yüzüne hüzünle karışık bir ifade gelip yerleşir. Bir kadının zarif uzuvlarını hayallerinde betimleyerek, onunla uzun uzun seviştiği her gecenin ardından, gittikçe derinleşen bir aşka tutulur. Güzelliğinin cezasız kalmayacağı bir İtalyan kasabasında yaşayan, Malena’nın aşkına…
yüzümde yanan çizgilerde suç
en güzel mevsiminde duruyor tazecik
biraz çiçek sadece aklımda huzur
saçlarımı kırpan,
kendine tembel kadınları çirkinliyor hayat önümde
erkeğimin ölüm haberi çalınıyor kulağıma
oysa, diyorum
daha gencecik
Kocasının savaşta öldüğü haberi duyulur duyulmaz, etraftan gelen tacizler daha da aleni bir hal almaya başlar. Malena artık resmi olarak dul bir kadındır. Yaşlı profesör babası, insanların dedikoduları yüzünden kızına küs ölecektir. Tam da bundan sonra başlar Malena’nın teslimiyeti.
Açlık, aşağılanmışlık ve dışlanmışlığın verdiği duyguyla, kendini zorunlu olarak para karşılığı ilişkilerin içinde bulur. Buna rağmen yaptığına doymamıştır kasabalılar. Saçlarını keser ve kızıla boyar Malena. Toplumun gözünde “fahişeliği” temsil eden bir kimliğe bürünmek ister gibidir; damgalanmışlığına onay vermek ister gibi. Yeni haliyle, gidip kasaba meydanında erkeklerin masasına oturur ve sigarasını yakar. “İşte istediğiniz şey oldum” diye bağırsa da bu tavrıyla, yine yetmez. Horlanıp aşağılanmaya devam eder.
Sokak ortasında “cezasını vermek” için toplanır kadınlar. Onlardan daha güzel, daha cüretkar ve belki daha kederli olduğu için hemcinslerinden ölümüne dayak yer. Erkeklerse keyifle izlemekten başka bir şey yapmaz. Kafalarında kurguladıkları erotizmin ulaşılmazı Malena’dan intikam alır gibidirler.
Başından beri kimseye tek kelime karşılık vermeyen Malena, kızgınlığını sadece çığlık atarak dile getirir. Tek kelime etmeden, uzun uzun bağırarak… Oysa herkes tercihli bir duyguyla sağırdır.
siyah çoraplarımın ardından inen
ince siyah bir çizgi keder
sapmadan düpedüz hain
içimden akan kan ve damarları betimliyor topraklı evler
bombalanıyor çocukluğa dair ne varsa
ıslık çalıp şenleniyor karşımda, kirli yürekli devler
“Yemek getirdiğin sürece olur.” Karnını doyurması karşılığında, aşağılanan bedeniyle öylece dalgalanan Malena’yı izleyen Renato, gözyaşlarına boğulur. Çocuk dünyasıyla sevdiği kadının intikamını alır zaman zaman. Malena hakkında kötü konuşanların bardaklarına tükürür, çantalarına işer. Henüz olgunlaşmamış ve saygı görmeyen küçük erkek bedeniyle, karşı koyamayıp mecburen izlediği olaylara karşı, en fazla elinden bunlar gelir. Sevdiği kadının acısına seyirci kalmak, onu tıpkı diğerleri gibi önce yargılamak, gizlice hayatını izlemek ve kendisine arzu nesnesi kılmak…
Aslında bütün kızgınlığı ve anlam verememezliğine rağmen, parçası olduğu toplumun öğrettikleri üzerinden bir ilişki geliştirir Renato: İlişiksiz bir ilişki… Duygunun faşizmine yenik, anlamsızlığı içinde bencilce sürüp giden, trajik bir ilişki…
ben Malena
siyah kederli kadın
biraz marihuanalı kurabiye,
biraz hüzünlü duman
küskün ölen babam ve aklımdaki şarkımız
kurban verdiğim kadınlık kadar,
acımasızdı tanrınız
Benito Mussolini, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya’da çıkan kaosu iyi değerlendirirken, kasabanın erkekleri de kocası ölen Malena’ya faşizm uygular. İtalya’nın çökmüş ekonomisi, siyasi kargaşası içinde, Mussolini çeşitli sağcı grupları, kurduğu faşist partisinin bünyesinde toplar ve onları organize eder. Bütün kasabalı ise çökmüş hayatı ve parasızlığıyla boğuşan Malena’ya karşı kendi “ahlak” paradoksu içinde, bir ahlaksızlık örgütü kurmuştur. Mussolini, ülkenin problemlerini çözeceğini vaat eder ve eski Roma İmparatorluğu’nu tekrar kuracağını söyler. Malena’nın etini satın almak isteyenler ise onu güdüsel ihtiyaçlarıyla tehdit eder. Malena, eğer istedikleri gibi olursa karnını doyurabilecek ve öldürülmeyecektir. Her faşist iktidarın sonunda olduğu gibi, Mussolini’nin de hayatı büyük bir trajediyle son bulurken, Malena’nın duygu faşisti kasabalısı, tüm toplumlarda olduğu gibi, geçici bir bastırılmış duyguyla siner. Tek koluyla dönen kocasının, yerinde duran koluna girip bir gövde gösterisi yaparak yürür kasaba meydanında Malena. Artık dul bir kadın değildir. Yaşam savaşında, şimdilik faşizmi “mecburi” bir tavırla yenmiştir.
Olabildiğince hızlı pedal çevirdim. Özlemden, masumiyetten ve ondan kaçıyormuşum gibi.. Zaman geçti ve birçok kadın sevdim. Beni kendilerine yakın tuttuklarında ve bana kendilerini hatırlayacak mıyım diye sorduklarında, ‘Evet seni hatırlayacağım’ diyordum ama asla unutamadığım kadın, bunu bana hiç sormayandı. Malena…
“İyi şanslar Bayan Malena.” Ve bir oğlan çocuğunun “erkek” olma yolculuğunda görevini tamamlayan Malena, aslında hikayedeki objeliğini ölümüne korur!
Malèna, Luciano Vincenzoni’nin aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmenliği ve senaristliğini Giuseppe Tornatore’nin yaptığı 2000 yapımı, bir İtalyan filmidir. Monica Bellucci ve Giuseppe Sulfaro baş rollerdedir.
PAYLAŞ:
Tweet