Ana SayfaÇeviriGaston Bachelard’la söyleşi: Filozofun portresi

Gaston Bachelard’la söyleşi: Filozofun portresi

HABER MERKEZİ – Fransız filozof Gaston Bachelard’la ölümünden bir yıl önce (1961) yapılmış olan söyleşiyi Dünyanın Yerlileri için M. Taha Tunç Türkçeleştirdi.


Çeviri: M. TAHA TUNÇ


Place Maubert’in yakınlarında, kitaplarla tıka basa dolu küçük bir oda. Burası, 80 yaşındaki Fransız filozof Gaston Bachelard’ın kafa dinlediği yer. Sorbonne’daki sınıfı büyüleyici bir nesildi: Bachelard, eserleriyle buradan matematikçiler, şairler –belki her ikisini birden– çıkarmayı başarmıştı. Ayrıca birkaç önemli isim de onun takipçisi oldu. Birkaç gün önce Grand Prix National des Letters’i[1] aldı ve bu basında epey yer buldu. Öncelikle Bachelard’ın güler yüzü ve nezaketi sayesinde, ayrıca da kendisi çocukken düşlediğimiz Filozofa benzediğinden, onunla söyleşi yapma cüretini buluyoruz kendimizde.

Üstat diye hitap etsem, rahatsızlık duyar mısınız?

Duyamadım.

Üstat diye hitap etsem rahatsız olur musunuz?

Katiyen, asla! Gaston Bachelard ya da Bachelard deyin. Sayın Profesör filan olmaz! Şaka yapmıyorum. Ben bu konuda son derece rahatım, herkes bana Bachelard der. Üstat falan olmaz, alelade bir insanım ben.

Geldiğimizde radyo dinliyordunuz. Radyoda ilginizi ne çeker?

Kızım bana transistörlü bir radyo aldı, sabah yedi ile akşam dokuz arası her saat başı son dakika haberlerini takip ediyorum.

Niçin?

Üç dakikalığına dünyanın benim etrafımda döndüğü hissine kapılıyorum, sanki dünya evrenden haberler getiriyormuş gibi. Müthiş bir şey. Onsuz olmuyor. İlla mühim olaylarla alakalı olacak değil. Vuku buldukları şekliyle: izahsız biçimde. Bazen yorumları dinliyorum; ama beni hayal kırıklığına uğratıyor bunlar. Genel bir çerçeve yetiyor, sonrasında ben kendimce küçük yorumlar getiriyorum.

Filozofun tanımını yapmak mümkün müdür?

Ders anlatırken bir tanım kullanırdım; ama o da kalmadı artık. Neden bir tanım isteyesin ki? Bazılarının dediği gibi, “bilgeliğin müderrisi”.

Bunu sormamın sebebi insanların bu konuda bir fikrinin olması. Onlara göre felsefe yapılmıyor.

Öyle ama bana kalırsa eskiden de böyleydi. Yani, asli fikirler olmadan devam etmek istiyorsanız, bunu felsefe olmadan da yapabilirsiniz.

Filozof, insanlardan üstün müdür?

Tanrı değil ya, hayır. Üstünlük filan yok. Mertebe gizemciliğim yoktur. İnsanlar olabildikleri gibidir. Biri olmak daima tatmin edici olmaz, bu yüzden kendisini başkalarıyla kıyaslayan birini hiç anlamam.

Filozoflar sanki diğerlerinden daha iyi nasıl yaşanacağını bilir sanıyoruz ya biz…

Daha iyi bir yaşam mı? Neden ki?

Filozof arzudan… mahfuzdur.

Hayır. Her zaman öyle değil.  Talihsiz de olabilir.

Süslü bir cevap, ama bu sorunun cevabı değil.

Hayır. Düşünce ve yaşam mutlak suretle birbirinden ayrılmaz değildir. Felsefi bir kitap okurken tamamıyla odaklanırım ama bu beni herhangi biri gibi yaşamaktan alıkoymaz. Tıpkı, iyi bir vatandaş, bir aile üyesi veya işini icra eden işçi gibi. Yaşamın zorluklarından uzak, dalıp giden bir filozof imgesi yüklemek istiyorsunuz bana.

Öyle yapmak istemedim; ama bu, filozoflar hakkında yaygın bir kanı.

Öyleyse, hemen değişmeli bu kanı. Birine ihtiyaç duymadan her şeyi yapabilirim: yemek pişiririm, özerk biriyimdir. Tıpkı gençler gibi kasaba gider, alacağımı kendim seçerim. Gündelik hayatımda hiç çekingen olmadım. Hem küçük çalışma odamda önümdeki sözlükle işimi yapar hem de dükkândan en kaliteli peyniri alırım. Jambonun kalitelisini bir bakışta anlarım. (Gülerek) Peki siz gündelik şeylerden mustarip misiniz?

Maalesef, sizden daha az.

Vay, bir de kalkmış beni sorguya çekiyor! (Gülüyor)

Nihayetinde, yaşam biçimi.

Evet. Bu iyiydi: “yaşam biçimi”. Bir yaşam biçimi bulmakla mükellefsiniz, yoksa yersiz yurtsuz biri olursunuz. Akıp giden yaşamda dengede kalmak zorundasınız.

Paris’te küçük bir dairede yaşıyorsunuz.

Evet, epey küçük.

Öyle sanıyorum ki, daire fikri, sizin gerçek ev fikrinize uymuyor.

Evet, bana kalırsa ev dediğin biraz dikey olmalı. En azından bodrum ve tavan arası olmalı; tabii, bunlar arasında yer almalı her şey.

Sanıyorum, bizler daima merdivenden bodruma ineriz ve…

… ve çatı arasına çıkarız. Okudunuz mu bunu? Nihayetinde, bu doğru değil mi? Bodruma, gerçek bir mağaraya elinde elektronik aleti olan uygar biri olarak inmezsiniz. Şahsen, elimde şamdanla iner ve fıçıdan şarap alırım. Fıçının musluğunu doğru yöne çevirmelisiniz. Görüyorsun, aşağı inme kabiliyetin olmalı. Sanırım, Toprak ve Durmanın Hayali’nde[2] söylemiştim: Bizim oralarda kadınlar bodruma inmezdi, bu onların işi değildir. Kadınlar biraz korkarlardı; ama sen aşağı inecek kadar cesur bir erkek olmak zorundaydın. Çatı katı için durum farklıdır. Siz nerede doğmuştunuz?

Montpellier’de doğdum.

Müstakil bir evde mi yaşadınız?

Maalesef bir dairede yaşadım.

O zaman, dediğim şey hakkında bir karineniz yoktur.

Fırsatınız olsa memleketinize döner misiniz?

Elimden geldiğince sık gidiyorum memlekete. Şehirden uzak, büyük, bahçeli bir evim var. Gerçek bir memleket havası. bütün ağaçlarımın çiçek açtığı o ilk baharı hatırlıyorum da. Şaşkına dönmüştüm. Kapitalist bir faaliyet yürütürken, kendi çiçek açan ağaçlarınıza sahip olabiliyordunuz. Bahçe işlerini yaparak yaşamaya bayılırdım. Bir ay boyunca o evden çıkmayıp düşününce yaşamın nasıl akıp gittiğini görüyorsunuz. Uzun zaman önce sık sık yürüyüşe çıkardım. Eee zamanla değişmek zorunda kalıyorsunuz. elinizden gelmeyeni istememeyi öğreniyorsunuz.

Yaşlanmak üzücü mü sizce?

Evet, evet. Epey üzücü.

Eski gücünüze sahip olmak isterdiniz.

Biraz üzücü evet, bunu röportaja koyma ama.

Ama oldukça zinde görünüyorsunuz.

Umarım böyle kalır.


Kaynak:


[1] ÇN: Bachelard, bu ödüle 1961 yılında sahip olmuştur. Ödülü, ondan önce alanlar arasında Bachelard’ın eserlerinde çokça adını andığı Henri Bosco da (1953) vardır. Aynı ödüle Bachelard’dan sonra Henri Michaux (1965) layık görülmüş; ama Michaux ödülü reddetmiştir.

[2] ÇN: Kitabın aslı: La terre et les rêveries du repos: Essai sur les images de l’intimité, Paris, Corti, 1948.


Çevirinin kaynağı: Dünyanın Yerlileri

* Çevirmenin notu: İngilizce altyazı temel alınarak yapılmıştır.