Ana SayfaGüncelİsyanlarını çalgıları ve kahkahalarıyla anlatan kadınların hikayesi: İstanbul Kadın Orkestrası

İsyanlarını çalgıları ve kahkahalarıyla anlatan kadınların hikayesi: İstanbul Kadın Orkestrası

HABER MERKEZİ – Tesadüfü bir şekilde bir araya gelip müzik yapmaya başlayan kadınların adı ‘İstanbul Kadın Orkestrası’. Kadının ve tüm ezilenlerin sesini müziğin eşsiz nameleriyle birleştirerek notalara döken kadınlar hikayelerini Gazete Karınca’ya anlattı.


Röportaj: PELİN ÖZKAPTAN


İstanbul Kadın Orkestrası (İKO), dertlerini ritm ve kahkahalarıyla anlatmak isteyen kadınların Ocak 2016’da kurduğu bir müzik grubu.

Bir yandan hayatın gündelik sorunlarıyla, bir yandan da sistemin baskılarıyla mücadele eden kadınlar çareyi tüm çirkinliklere inat müziğin sesini yükseltmekte bulmuş.

Kadınlar orkestrayı nasıl mayalayarak bir araya geldiklerini, müziklerinin dertlerini, eril yapıya karşı giriştikleri mücadeleyi, kadın ve sanatçı olarak ‘Hayır’larını Gazete Karınca’ya anlattı.

Kadınların umut dolu, coşkun tınısına kulak verin.

İstanbul Kadın Orkestrası Üyeleri

Duygu Yeşilyurt – Solist

Esra Lora Yılmaz – Solist

Necla Demirli – Solist

Şebnem Şimşek – Solist

Dilek Gürbey – Bağlama

Ela Karakuş – Keman

Serenay Giray – Keman & Erbane

Müge Alaboz – Obua

Elif Muratoğlu – Viyolonsel

Gönül Turhan – Yan Flüt

Yeliz Uğurlu – Klasik Gitar

Zeynep Yıldız – Bas Gitar

Songül Akbaba – Davul

Sena İncetahtacı – Davul & Darbuka

Kadın kadına müzik yapma yolcuğuna nasıl başladınız?

Serenay Giray: İstanbul Kadın Orkestrası’nı zaten biliyordum. Kadın ve çocuk haklarıyla ilgili politik duruşlarının ve tabi ki sadece kadınların oluşturduğu bir grup olmalarının özellikle son dönemde önemli bir tavır olduğunu düşünerek yanlarında yer almak istedim. Ortak bir arkadaşımız olan Müge vesilesiyle de gruba girdim.

Dilek Gürbey: Kadın kadına müzik yapmak kadın orkestrası kurma fikri anlık alınan bir karar değil aslında, birikerek çoğalmış hatta geç bile kalınmış bir karar. Bu sorunun cevabını günlük hayatımızdaki olaylarda, gazete ve televizyonlarda neredeyse her gün karşılaştığımız kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet, taciz, tecavüz haberlerinde bulabilirsiniz. Ayrıca Türkiye’deki müzik gruplarına bakıldığında birçoğu tamamen erkek üyelerden oluşuyor bu durum da bizi etkileyen faktörler arasında önemlidir.

Gönül Turhan: Daha önce birbirini tanıyan ve ortak bazı gruplarda birlikte çalışmış kadın arkadaşlardan “Neden sadece biz kadınlar bir grup oluşturmuyoruz?” fikriyle başlayan gruba ben de solistlerimizden Necla’nın aracılığıyla “Neden olmasın?” “Hatta iyi de olur, kadınlar birlikte güçlenmeli” fikriyle başladım. Grubumuz kadın ilişkileri üzerinden çoğaldıkça, sesimiz de çoğaldı ve çoğalacak da…

Sena İncetahtacı: Benim daha önceden perküsyon dersi aldığım hocam vasıtasıyla bana ulaştılar. Orkestra daha kuruluş aşamasını yeni tamamlamak üzereydi o zamanlar. Kadın kadına üretme bir şeyler ortaya koyma fikri beni çok heyecanlandırdı ve güç verdi. Öyle bir güç ki amatör bile denemeyecek bir düzeydeyken ilk sahneme çıktım. Zamanla enstrümanımla ilgili bilgim ve özgüvenim arttı.

Zeynep Yıldız: Benim üniversiteden sınıf arkadaşım ve daha sonrasında da hayatta çok yakınlarımdan biri olan Derya geçen sene grubun menajerliğini yapıyordu. Benim de müzik yapma isteğimi gerçekleştirecek cesaretim yeni gelmişti ve enstrümanımı alalı henüz birkaç ay olmuştu. Tesadüf ki orkestra bas gitar çalacak birini arıyormuş o dönemler (2016 yaz başı). Bende bass vardı ama böyle bir işe girişecek teknik bilgi, tecrübe ve cesaret yoktu. Gerek Derya gerek grup içindeki arkadaşlarım tecrübesizliğim ve teknik yetersizliğime rağmen beni cesaretlendirip aralarına aldılar. Bu cesaretlendirme sayesinde bugün birlikte çok güzel işler yapıyoruz.

Duygu Yeşilyurt: Geçen sene ocak ayında 4-5 kadın bir araya gelerek başladık bu yola, daha sonra eklenen arkadaşlarımızla 14 kişi olarak yolumuza devam ediyoruz.

Esra Lora Yılmaz: Daha önce de tanıştığımız arkadaşlarla neden kadın mücadelesini de içine katarak yolumuza devam etmiyoruz ki diye düşündük ve çevremizdeki erkek arkadaşlarımızın da desteğiyle bu yola çıktık.

“Karanlıklar içimizdeki ışığı fark etmemizi sağladı”

Yola çıkış motivasyonunuz ne oldu?

Necla Demirli: Kadınlar olarak sahnede yeterince olamayışımız ve daha çok olmalıyız duygusu kadın mücadelesine çok renkli, çok dilli etnik müziğimizle katkıda bulunma isteği en büyük motivasyonumuz oldu.

Müge Alaboz: En büyük motivasyonumuzun, hayatın her alanında ve her anlamda yaşamayı, sevgiyi, barışı, doğal olanı olanaksız hale getirmeye çabalayan zihniyet ve uygulamaların ruhumuzda, zihnimizde ve bedenimizde yarattığı karanlıklar olduğunu düşünüyorum. Sebep oldukları yığınla olumsuzluk arasında bu karanlıklar; içimizdeki ışığı fark etmemizi, ortaya çıkartmamızı ve birbirimizi görmemizi sağladı.

Aydınlığa duyduğumuz ihtiyaçla ve hatta zaruri görmemiz dolayısıyla bir arada el ele, sevgiyle, sesimizle ve müziğimizle büyüdük. Yola devam ediş motivasyonumuzdaki öncelikler bireysel farklılıklar gösterse de parlak ya da sönük, her türden, her yerden renk renk, çeşit çeşit ışıkla birleşerek daha da büyüyüp ışıldamak ve yayılmak ortak motivasyonumuz.

Esra Lora Yılmaz: Motivasyonumuz her zaman müzik ve kadın mücadelesine verdiğimiz önem oldu birçok farklı kesimden kadının bir araya gelip, üretebileceğine inandık ve gösterdik.

Gönül Turhan: Öncelikle kadınların neredeyse her gün vahşi bir şekilde katledilmesi, zorbaca itilmesi-kakılması, aşağılanması, baskılanması, devlet eliyle hakları gasp edilerek evlere kapatılması, erkeklere tahrik olma hakkı tanıyarak işledikleri açıkça suç olan kararlara iyi hal indirimleri gibi sayılabilecek onlarca kadına yönelik gerici politikalara dur demek gerekiyor. Sadece kadına yönelik şiddet değil; kadın üzerinden aslında toplum mühendisliği yapılmakta ve hızlı bir şekilde ülkeyi yoz ve tutucu bir hale getirilmektedir.

Çocukların evlerinde, okullarında, sokaklarında, korumaya alındıkları, dini eğitim verildikleri kurumlarında, yurtlarında gözü dönmüş bir şekilde tacize ve tecavüze uğramaları; hayvanların cinsel istismara, işkenceye maruz bırakılarak yaşam haklarının yok edilmesine; doğanın paraya kurban edilerek gasp edilmesine, talan edilmesine; hayat için en temel ihtiyaç olan suların mülk edilmesine…. Aslında daha birçok şeye dur demek için yola çıktık. Biz kadınlar tüm bu anti demokratik ve vahşi kapital düzenden rahatsızız. Yakın zamanda yapılacak referandum da dahil; özgürlükleri ve yaşam hakkını yok sayan her şeye HAYIR diyoruz. En büyük motivasyonumuz muhalif halimizdir.

Duygu Yeşilyurt: Kadınların gördüğü toplumsal şiddet, baskı, kadın cinayetleri bunları müziğimize taşımak istedik. Çünkü müziğin iyileştirici gücüne inanıyoruz.

“Eril yapı hava ve suyu dahi paralandırıp parçalayacak”

Müzik başta olmak üzere sanatta kadının temsiliyetini nasıl görüyorsunuz? Erkek egemen yapı bu alanda da kendini gösteriyor mu?

Esra Lora Yılmaz: Maalesef her alanda olduğu gibi müzik alanında da kadın yok sayılıyor veya kendini var edemiyor. Toplumsal algı, kadına yüklenen misyon buna engel olabiliyor. Gelişmiş ülkeler bu durumu görece aşmış durumda ancak bizde; olduğu gibi kadın haklarını hiçe sayan, kadını birey olarak görmeyen politikaların işlediği ülkelerde bu durumu aşmak hayli zorlaşıyor.

Necla Demirli: Sanat deyince, kadının maalesef sesinin soluğunun kesildiği bir alan diyebiliriz ancak yaşayabileceği kadar nefes alabiliyor. Tabi bunun sebeplerinin başında kadına yüklenen toplumsal rollerin ağırlığı kadının yeterli direnci gösterememesi gelmektedir. Kadının kendine dair yapmak istediği her şey çocuk bakımı ev işleri vs. gerekçelerle ötelenmektedir.

Israr etme direnci kırılmaktadır. Dolayısıyla büyük hevesle başladığı sanat hayatı çoğunlukla kısa süreli olmaktadır. Başladığı bir enstrümanı öğrenemeden, tabloyu bitiremeden bırakmak zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla sanatta hakkettiği kadar yer alamamaktadır. Oysa tarihte de sanatta başarılı olmuş isimleri görebiliriz erkek egemen sistemin gölgesinde kalmaya zorlansa bile…

Gönül Turhan: Aslında her dönemde toplumsal barış, ortak yaşam ve umut için kadının temsiliyetine ihtiyaç duyulmuştur. Ancak günümüzde gerek dünya genelinde gerekse ülke içinde buna “hemen şimdi, kadınlar birleşin ve gidişatı durdurun” eylemliliğine, temsiliyetine muhtaçlık vardır. Üreten ve var eden kadın emeği ve sözü yaşamımız için su ve hava kadar önemli bir yerde. Çünkü biz kadınlar temsiliyeti bir an önce almazsak eril yapı; hava ve suyu dahi paralandırıp parçalayacak…

Her alanda olduğu gibi müzik alanında da eril bir baskı ve dil hâkim. Melodi ve ezgilerimizi kadın ağzıyla seslendirip; müzik alanında biz de varız demek istiyoruz. Kadınlara, çocuklara, doğaya, hayvanlara yani hayata dair sorumluluklarımızı müziğin birleştirici gücüyle neden yapamayalım?

“Derdimizi çalgılarımızla, kahkahalarımızla arz ediyoruz”

Müziğinizle amaçladığınız bir şey var mı yada diğer bir deyimle müziğiniz bir derdi var mı?

Müge Alaboz: Bazen fiziksel, bazen duygusal olanaksızlıklar sebebiyle iletişim kurabildiğimiz, ilişki kurup dokunabildiğimiz hayatlar, insanlar, canlılar maalesef çok küçük bir çerçeve ile sınırlı kalıyor. Müzik bize bu çerçeveyi genişletme ve hatta sınırları yıkma imkanını sunuyor. Böylece, bir sözümüzle, kelimelerle ulaşamayacağımız canlara, notalarla, melodilerle ulaşma fırsatı buluyoruz ve ne kadar uzak olursak olalım yakın olabiliyoruz, anlaşabiliyoruz.

Bazen gülümseten, bazen ağlatan, bazen de oynatan ezgileri yürekten seslendirişimizle, tüm dinleyenlere içimizdeki sevgiyi hissettirebileceğimizi, el ele tutuşarak bu sevgiyi yayabileceğimizi, uyuyan yürekleri uyandırabileceğimizi düşünüyoruz. Sevgimizin sadece kadınlara ve insanlara değil, tüm canlılara, cansızlara, doğaya, düşünceye, nesneye, nesillere, çeşitliliğe yayılabilecek kadar güçlü ve fazla olduğunu herkes hissetsin istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sevginin olduğu yerde iktidar da olmaz, şiddet de. Yalan da olmaz, talan da. Adaletsizlik de olmaz, hırs da. Boşvermişlik de olmaz, çaresizlik de. Bir reklam başlığı olarak: Sevgi güç ve enerji verir, üstelik gülümsetir 🙂

Gönül Turhan: Biz kadınların çok derdi var, hiçbiri de şahsımıza ait olmadan. Bu nedenle İstanbul Kadın Orkestrasının da dertleri var elbette. Hem kadın olarak hem de kadın müzisyen olarak eşit koşullar ve söz hakkı istiyoruz mesela… Tercihlerimize ve kararlarımıza müdahale edilmemesine; babanın, kocanın, ağabeyin, polisin, devletin ellerini bedenimizden ve ruhumuzdan çekmemelerine; okurken, çalışırken, uyurken, severken, gülerken, şarkı söylerken erkeklerin ellerine, dillerine ve bellerine sahip olmamalarına; devlet babanın zorba ve tacizci oğullarını hukuk eşitliği gözetilmeden gözetip kollamasına dertliyiz. Derdimizi çalgılarımızla, şarkılarımızla, kahkahalarımızla arz ediyoruz.

Esra Lora Yılmaz: Elbette her şeyden önce nitelikli müzik üretmek amacımız. Çünkü maalesef o kadar kötü müziklere maruz kalıyoruz ki iyi müzik dinlemek de bir ihtiyaç. İnsanlara bunu sunabilmek istiyoruz. Müziğin birleştirici gücü ile kadınlara ulaşmak, şiddete uğramış, uğrayan kadınların sesi olabilmek, bir şarkı ile umut verebilmek istiyoruz. Konserlerimizde bunun karşılığını aldığımızda çok mutlu oluyoruz.

Dilek Gürbey: Kadınlara ve çocuklara karşı uygulanan şiddetin, aşağılamanın, kadınların kimliğini kaybettirmeye yönelik yapılan politikalara, tecavüzü meşrulaştıran, şiddeti kanıksatan, kadın bedenine dair kararlar alan erkek iktidarına karşı her dilden şarkılar söyleyerek ayrıştırılmış kadınları bir araya getirmek istiyoruz.

“Kadın orkestrası deyince isyan havası estiriyoruz”

Cinsiyetçi bir tutumla karşılaştığınız oluyor mu?

Serenay Giray: Genelde pozitif ayrımcılıkla karşılaşıyoruz. Ama neden sadece kadınların olduğunu sormayanlar da olmuyor değil.

Müge Alaboz: Zannediyorum şimdiye kadar orkestra olarak cinsiyetçi bir tutumla karşılaşmadık. Ama bizim cinsiyetçi olduğumuz kaygısını taşıyanlar ile karşılaştık 🙂 Maalesef, özellikle erkekler, erkek iktidara olan hırçınlığımızı ‘erkek düşmanlığı’ ile karıştırmak yanılgısına düşebiliyorlar. Her fırsat bulduğumuzda belirttiğimiz üzere biz kesinlikle erkeklere değil, erkek iktidara, eril zihniyete, cinsiyetçi dile karşıyız. Zaten hangi cinsiyet ve hangi cinsel yönelime sahip olursa olsun herkesin, yalnızca zarar veren, yok eden, körelten ve kısıtlayan bu zihniyetle mücadele etmesi gerektiğini düşünüyor ve herkese hitap etmeye çalışıyoruz.

Öncelikli dinleyici ve destekleyici kitlemizin kadınlar oluşu kendiliğinden olan bir durum ve pek da şaşılmayacak bir durum olduğunu sanıyorum. Zira, bildiğiniz üzere bu zihniyetin, iktidarın ağırlığını hayatı içerisinde en çok taşıyan, acısını en çok hisseden, olumsuzluklarını en çok yaşayan ve hatta ‘yaşayamayan’lar kadınlar. Bunun içindir ki bizlerle el ele olan, dayanışma ruhumuzu besleyen, yayan, büyüten, mücadele boyunca kararlı ve güçlü kalmamızı sağlayan da yine öncelikle kadınlar oluyor.

Gönül Turhan: Karşılaşmadım demek mümkün değil. Küçük bir kız iken başlayıp ölene kadar da alın yazısı gibi dayatılan bir şey bu bize. Otobüste, iş yerinde, sokakta, hastanede, pastanede, aile içinde her yerde bu bize doğrudan ve dolaylı olarak yaşatılıyor. Üniversite öğrencisiyken bir erkek arkadaşımız olduğunu nasıl rahatlıkla ailelerimizle paylaşamıyorduysak; 40 yaşına geldiğimizde de bunu bir erkeğin kabulü gibi rahat kabul ettirmede hala zorlanıyoruz belki. İlişkilerimizi ve tercihlerimizi birey olduğumuz için; biz olduğumuz ve hakkımız olduğu için, değil; bin bir gerekçelendirmelerle eşimize, işimize, ailemize ve çevremize kabul ettirmeye, anlatmaya çalışıyoruz. Ben “hep erkek gibi güçlü bir kız” olarak tanımlanıp onay gördüm mesela çevremden. Ta ki oyun içinde oyunu görüp “eee yeter” diyene kadar.

Sena İncetahtacı: Orkestra olarak cinsiyetçi bir durumla karşılaşmadık şimdiye kadar. Ancak “bir kadın olarak hem meslek hayatı hem müzik bir arada nasıl yürüteceksin ilerde senin için daha zor olmayacak mı?” sorusuyla çok karşılaştım. Bu soru aslında toplumun kadın algısını çok net bir şekilde ifade ediyor.

Esra Lora Yılmaz: Müzik alanından bahsediyorsanız şu an bence bizden çekiniyor karşı cinslerimiz 😉 Kadın orkestrası deyince sanırım bir isyan havası estiriyoruz.

Zeynep Yıldız: Orkestra olarak mı yoksa birey bazında mı soruyorsunuz? Birey olarak hayatımın büyük bir kısmında cinsiyetçilikle karşılaşıp cebelleşiyorum. Orkestra olarak, oluşumumuzun atanmış cinsiyeti kadın veya kendini kadın hisseden bireylere açık olması bazen eleştiri konusu olabiliyor fakat bu sebepten karşımıza sadece tek tük cinsiyetçi yaklaşımlar geliyor, o gibi durumlarda da konuşarak, meramımızı anlatarak durumu çözmeye çalışıyoruz.

“Hayat bir komplikedir, kadın gibi…”

Ötekileştirme ve ayrıştırmaya karşı da bir duruşunuz var aynı zamanda.

Necla Demirli: Ötekileştirme ve ayrıştırmaya karşı duruşumuzun olmaması mümkün değil ki şu an kadınlar olarak yan yana durma ihtiyacımız da bu ötekileştirme ve ayrıştırma dilinin yaşamımızdaki karşılığına bir tavır bir duruştur. Sadece cinsel kimliğinden dolayı değil dil, din, ırk, mezhep vs vs gerekçesiyle her ne olursa olsun ötekileştiren hiçleştiren yok sayan aşağılayan her anlayışa karşı bir duruştur şu anki yan yanalığımız….

Gönül Turhan: Aslında bakarsanız hepimiz birer ötekiyiz. Grup üyeleri olarak da hepimizin bir çok ötekilikleri var. En başta bir KADIN olarak ötekiyiz. Kürt, alevi, solcu, anarşist, LGBTİ… hayat bir komplikedir, kadın gibi. Her şey farklılıklarıyla anlamlı, güzel ve özeldir. Biz grup olarak farklılıklarımızı seviyoruz. Ülkenin ve dünyanın en büyük baş belası olan bu redler ortadan kalktığında, ötekileştirmeler sona erdiğinde hayat da daha anlamlı, güzel ve özel olacak.

Biz İKO olarak; akbabalar tarafından topraklarından koparılıp denizlerde ve bilinmez diyarlarda ölüme terk edilen mültecilerin; kuzey Amerika’daki binlerce yıldır kökleri ve özleri ellerinden alınan ve günümüzde çetin koşullarda mücadele veren Dakota Kızılderililerin, tüm dünya gözü önünde ölüm makineleri tarafından kadınının, erkeğinin, çocuğunun ırzına geçilen Ezidi, Arap, Yemen, Kürt… kadim haklarının, Afroamerikalıların, özsuyu tüketilmiş Afrikalıların acılarını ta içimizde duyuyoruz. ÖNCE İNSAN şiarıyla tüm ötekilerin ve farklılıkların seslerini, renklerini müziğimizle taşımak, aktarmak istiyoruz. Bu neden etnik müziklere yer veriyoruz.

Sena İncetahtacı: Zaten kadın kimliği ile öteki olduğumuz bir ülkede yaşadığımız için yıllardır üstü çizilen kadın kelimesinin altını çizmek karşı duruşumuzu ilk bakışta ifade ediyor.

Zeynep Yıldız: Bugün toplumda toplumsal kalıplara uymayan herkes öteki oluyor. Hatta bazen hiçbir şey yapmanız da gerekmiyor, varoluşunuz reddediliyor. Ermeni, Rum, Yahudi, Çingene, Kürt, Eşcinsel, Trans, Travesti, Mülteci… Sırtınızda muhakkak bir etiket ile dolaşıyorsunuz. Herkes birilerini yargılıyor, ötekileştiriyor, etiketliyor ve farkında olarak ya da olmayarak kişilerin toplumdan soyutlanmasına katkıda bulunuyor. Biz orkestra olarak insanların birbirini yargılamadığı bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz ve bugüne kadar insanları ötekileştirmek, toplumları ayrıştırmak, kutuplaştırmak için kullanılan din, dil, ırk, cinsiyet gibi öğelere yüklenen negatif yaklaşımları müziğimizin de yardımıyla değiştirmeye; çeşitliliğin, renkliliğin güzelliğini dinleyenlerimize yansıtmaya çalışıyoruz.

Esra Lora Yılmaz: Her türlü ayrıma, şiddete karşıyız. Normal kime neye göre normal ki diğerini ötekileştirebiliyorsun?

“Dikta rejimleri 3. sınıf gerilim filmleri gibi alanlarımızı gasp etmeye çalışıyor”

‘Hayır diyen kadınlar’ın da bir parçasısınız. Bir kadın ve sanatçı olarak neden hayır ?

Serenay Giray: Özellikle son yıllarda belirginleşen, hükümetin kadınlara yönelik ayrıştırıcı ve baskılayıcı üslup ve tutumu hepimizin malumu. Kadınların özgürleşmesinin önüne konulmaya çalışılan engeller ile kadınlara uygulanan şiddet ve tacizlerin önünün neredeyse açılması geçtiğimiz senelerde kadınların karşı çıkarak uygulatmadığı kararlarla meşrulaştırılmaya çalışıldı. Önümüzdeki referandumda kadınlara sorulacak soru tek bir adamın hayatlarımız hakkında bu kararları verebilmesine evet deyip demeyeceğimizle ilgilidir. Bu noktada sadece son 4 yıla bakarak, bu yetkilerin neler olabileceğini görelim:

– Kürtaj yasaklanır.
– Kadınların miras ve nafaka hakları kısıtlanır.
– Çocuk evlilikleri yasallaşır.
– Kadın ve çocuklar tecavüzcüsüyle evlendirilebilir.
– Kadınlara yönelik şiddet ve taciz suçlarında cezasızlık artar, vb.

Kadın cinayetlerinin %1400 arttığı bu hükümetin cumhurbaşkanı her fırsatta kadın erkek eşitsizliğine vurgu yaparken bizim yapmamız gereken buna karşı çıkmak ve hayatlarımıza sahip çıkmak için “HAYIR” demektir.

Dilek Gürbey: Bir kadın ve müzisyen olarak kadınların aşağılanmasını ve çocuk istismarlarını meşrulaştıran tek adamlığa tabi ki de hayır diyorum. Hayatımızla ilgi kararların bir kişide toplanmasına özgürlüklerimizin kısıtlandığı sesimizin kısılmaya çalışıldığı tüm uygulamalara hayır diyorum.

Müge Alaboz: Elbette ki yalnızca ‘erkek iktidar’a değil, ‘tek başına iktidar’a da karşıyız. İktidar adı altında istediği her şeyi yapmayı kendinde hak gören bir zihniyete, ezilmeye, yaşam alanlarımızın yok edilmesine, nefesimizin kesilmesine, bedenlerimizin, kimliklerimizin ve ruhumuzun değersizleştirilmesine, tek tipleşmeye, sessizliğe, renksizliğe, şiddete, adaletsizliğe ve sıralamakla bitmeyecek yığınla çirkinliğe her zaman ve kesinlikle hayır!

Keyifle, sevgi ve barış içinde yaşamanın sadece bir dilek olarak kaldığı, yalnızca hayatta kalmaya çabaladığımız şu günlerde bizi ayakta tutan ve güçlü kılan en önemli unsurlardan biri sanat. Hayır demezsek, kimliğimiz ve hayatlarımız gibi sanatın da ya kalmayacak ya da tek biçimde, düşünce ve ruhtan uzak, yalnızca iktidarın lehine olanların empoze edilmesi amacıyla hayatta kalacağını görüyor ve biliyoruz. Çeşitlilik olmadan tek renkle, tek sesle, tek sözle, tek hareketle sanat ve hayat olamayacağını da biliyoruz. Seslendirdiğimiz şarkılardaki kadar çok sesli, çok renkli bir dünya için, nefes almak için, tüm canlılar için, yaşam için hayır demek zorundayız.

Gönül Turhan: Tüm sorularda ‘neden hayırın’ cevabı var aslında. Hayır diyoruz çünkü biz kadınları yok saydıkları için biz buradayız, hep buradaydık, hep burada olacağız diyoruz. Bizi yok edemez, bastıramaz, gözlerimize bant, dilimize kilit, ayağımıza pranga vuramaz, ruhumuza zehir çalamazlar. Ben herhangi bir erkekten ne fazla, ne azım. Ben insanım. Ben öz irademi, özsaygımı, özvarlığımı yok edecek ellere teslim etmeyeceğim. Çılgın dikta rejimleri 3. Sınıf gerilim filmleri gibi tekrar tekrar alanlarımız gasp etmeye çalışıyorlar. Bir daha asla demek için HAYIR!!!!

Duygu Yeşilyurt: Bir kadın olarak HAYIR diyorum. Tek adam rejimine, kadın mücadelesinden aldığım güçle HAYIR, emeğimizle kurduğumuz yaşam alanımıza müdahale ettirmemek için HAYIR!