Ana SayfaGüncelSavaş, yıkım ve imkansız aşk: ‘Hiroşima Sevgilim’

Savaş, yıkım ve imkansız aşk: ‘Hiroşima Sevgilim’


ŞİLAN AVCI


Aşk, aslında talihsiz bir rastlantı mıdır?

Bedenle başlar film. Bedenlerin konuşması ve sözcüksüz birbirine geçmesiyle… Tek gecelik uzun sürecek bir beraberliğin, ilk anlarıdır bunlar. Hiroşima’da bir otel odasında, Japon bir adam ve Fransız bir kadın, kentin içine işlemiş derin acısında, uzun uzun aşka bulaşacaktır. Tek bir gecede, belki de yıllarca gece ve gündüz yanyana bir şey paylaşamayan insanlardan, çok daha fazla şey paylaşacaklardır. Gerçek bir ilişki, zamanla mı kıyaslanır?

“Hiroşima’da hiçbir şey görmedin” der Lui.

“Her şeyi gördüm, nasıl olur da görmezdim!” der Elle.

Tam dört kere, Hiroşima’daki o müzede insanları seyrettim. Ben de onlar gibi düşünceli bir yüzle demirlere baktım. Yanmış demirlere, et kadar savunmasız hale gelmiş demirlere… İnsan derileri gördüm; sallanan ve hala kıvranan, hala o ilk acıyı taşıyan. Taşlar; erimiş ve parçalanmış taşlar… Sahibi bilinmeyen, uyuyan kadınların kafalarından dökülmüş saçlar gördüm… Hiroşima’da barış meydanındaki sıcaklığı hissettim. Barış Meydanı’nda sıcaklık on bin dereceydi.

Aslında sıcaklığın 300 bin derece olduğu konuşulur. Saatte 1800 km ile esen alev rüzgarı, şehri ve üzerindeki her canlıyı yok etmeye, yok etmediklerini mahvetmeye hizmet eder. Ağır anemi krizleri, yanıklar, sakatlıklar, eriyen bedenler, her biri ayrı yağmalanmış uzuvlar… Hepsinden öte, savaşın ve yaşanan vahşetin travması. Radyoaktif serpintinin yağmurla beraber kente inmesiyle birlikte, ürkütücü olan tablo, daha da derine iner. Rüzgar ve yağmur, şehrin üzerine salınan vahşete yardım ediyor gibidir. Bazen doğa, insanın insana ettiğine karşı, öfkeli bir ebeveyn midir?

2.Dünya savaşı sırasında, ABD tarafından Hiroşima’ya atılan bombanın etkilerini izleriz. Elle’nin müzeden hatırladıkları, gördükleri ve seyircinin tanıklık etmesi istenenler üzerinden, bir vahşetin açılımıdır ilk sahneler.

Bedenle devam eder film. Zevkin ve acının karşıtlığı, bedenin ikliminde şekil bulur. Uluslararası bir filmde rol almak için Hiroşima’da olan Elle, Kızıl Haç hemşiresi kostümünü giyip sete giderken vedalaşırlar ama Lui peşinden gider. Bir kostümün peşinden gider biraz da. Hayatın içinde kodlanan bütün duyguların, gizli saklı albenisine kapılmıştır ikisi de. Elle, bulunduğu işin içinde, inanmak istediği barışa, buruk gülümser. Öyle ya; “sabun satmak için bile film yapıyorlarsa, neden barış için yapmasınlar?” der.

“Hiçbir şey görmedin sen!”

“Her şeyi gördüm! Görme sanatının öğrenilmesi gerektiğine inanıyorum.”

“Hatırlamanın açık gerekliliğini neden inkar etmeli?”

İnsanın insana yaptığı, insanın insana olanı haber yaptığı ve insanın insana yaptığı habere ağladığı üzerinden akan yansıma, karanlık bir köşeye sürükler bizi. O karanlık köşede, bir kadın duyarlılığıyla izleriz yakın tarihin korkunç yüzünü.

Dokuz saniye içinde, iki yüz bin insanın öldüğü ve on binlercesinin yaralandığı bir kentte, bir otel odasında sevişen kadın ve adamın sohbetinden yansır acının ete ve ruha düşüşü.

İnsanlığın politik şuurunun, sınıflar arası eşitsizlik ilkesinin, aşkın ve acının sorgulandığı film, bizi layığıyla rahatsız eder. İnsan olma duygusuyla zedeleniriz.

“Bir kadında bin kadınsın sanki” der Lui. İçinde saklı hüznü görmüştür Elle’nin. Bir kadında bin kadın taşıyan bütün kadınlar için gülümser Elle ve hikayesini anlatır. Bir Alman asker olan sevgilisinin kendi soydaşları (Fransızlar) tarafından nasıl öldürüldüğünü ve hemen ardından bir süreliğine aklını nasıl kaybettiğini de.

Bir aşık bir ülkeyi temsil edecekse, daha acılı pek az aşık vardır bu hikayaye göre. Ve bir acı bir şehri temsil edecekse, kaderine en çok ağlanacak yerdir Hiroşima. İkisinin ortasında durup, Japon sevgilisine bakarak uzun uzun ağlayıp anlatır Elle. Gerçek bir aşkı yitirmenin, bir nevi kendini yitirmek olduğunu da anlatır. Uzun yıllardır, belki de ilk defa yitikliğini farkeden birine rastlamıştır. Aşk, aslında talihsiz bir rastlantı mıdır?

Bu şehrin, aşkı ölçmek amacıyla kurulduğunu nereden bilebilirdim? Ya senin benim vücudumu değerlendirmek amacıyla yaratıldığını? Beni yok ediyorsun, bana iyi geliyorsun.

Filmin şiirsel senaryosunu yazan Marguerite Duras; savaşın travmasını, imkansız aşkı ve hayatın yaşattığı yıkımı çok iyi bilen kalbinin mürekkebine usta kalemiyle dokunur. Bir kadın hikayeci/senaristin, bir kadın kahramanla anlattığı Hiroşima felaketi, zarif bir acıyla içimize  ince ince işler.

“Büyük ihtimalle bir daha birbirimizi görmeyeceğiz, ama belki bir gün bir savaşta…”

Otel odasında buluşurlar. Kadın adama yarım kalmış bir aşkla bakar.

“Senin adın Hiroşima… Hi-ro-şi-ma…”

Hiroşima Sevgilim

Filmin senaryosunu Marguerite Duras yazmış, yönetmenliğini ise Alen Resnais yapmıştır. Başrol oyuncuları; Emmanuelle Riva ve Eiji Okada’dır.

Previous post
Müslüm Gürses aramızdan ayrılalı dört yıl oldu
Next post
'Pontos Gerçeği' yüz yıl sonra aydınlanıyor