Ana SayfaÇeviri‘Türkiye aleyhine görüş’: AP raportörü Kati Piri’nin gözlemleri

‘Türkiye aleyhine görüş’: AP raportörü Kati Piri’nin gözlemleri

HABER MERKEZİ – AP Türkiye Raportörü Kati Piri, Türkiye’ye düzenlediği ziyaret sonrası gözlemlerini ve Avrupa-Türkiye ilişkilerini değerlendiren “Türkiye aleyhine görüş” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Piri’nin bu yazısını Lokman Sazan Türkçeleştirdi.


Kati Piri

Çeviri: Lokman Sazan


Bu ayın başında Ankara’ya vardığımda, kolay bir yolculuk olmayacağını biliyordum. Türk hükümeti Avrupa Parlementosu’nun Türkiye’yle üyelik müzakerelerini geçici olarak dondurma önerisine karşılık olarak Avrupa Birliği yetkililerini istenmeyen olarak ilan etmişti. Uçaktan indiğimiz sırada hiçbir resmi görüşme kabul edilmemişti. Pasaport kontrolünden geçtiğimizde, birlikte geldiğim personellerle ortak bir iç çektik. En azından ülkeye girişimiz yasaklanmamıştı.

Birçok insan bana gergin bir atmosferle karşı karşıya olmaya hazır olmamı söylemişti ve haklılardı da. Tanıştığım bir gazeteci her an kaçması gerektiğini bildiği için bavulunu hazırda bekletiyordu. HDP merkezindeki atmosfer cenaze merasimi havasındaydı. Türkiye’yi ziyaret ettiğim günün sabahında ise 13’üncü milletvekili ( İdris Baluken) ameliyat sonrasında iyileşmekteyken hastaneden doğrudan cezaevine gönderildi ve parti eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ın vekilliği düşürüldü. Güneydoğudaki pek çok belediye başkanının görevden alınması ya da tutuklanmasıyla birlikte de bütün bölge neredeyse siyasi temsiliyetsiz bırakılmıştı.

Bu gözlemlerimi son anda görüşmeyi kabul eden Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’le gerçekleştirdiğimiz görüşmede dile getirdim.  Bana AB’nin Türkiye’nin durumunu yeterince anlamadığını söyleyen Mehmet Şimşek’in haklılık payı var. Komşu Suriye’deki savaş Türkiye’ye muazzam sayıda mülteci gelmesine neden oldu ve ülkeyi hem İslam Devleti hem de PKK’nin hedefi haline getirdi. Geçtiğimiz yazın şiddetli darbe girişimi yalnızca 248 masum insanı öldürmedi aynı zamanda tüm nüfusu mutlak şoka soktu.

Yine de bana göre bu gerçekler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, şu anda yaptığı gibi, ne muhalif sesleri bastırmasına ne hukukun üstünlüğünü baltalamasına ne de siyasi muhalifleri terörün destekçisi olarak etiketlemesine mazeret gösterilebilir ne de Türkiye Hükümeti’nin yapısal konularda hiçe sayıldığını düşündüğünde Avrupa’yı tehdit eden tavrını meşrulaştırır. Bu tutumlar, politik müttefik olarak Türkiye’nin güvenirliğini sarsıyor.

Türk Hükümeti destekçileri AB’nin Türkiye’yle olan ilişkilerinde çifte standart uyguladığını ve Brüksel’in Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinde, özellikle de AB’ye vizesiz seyahat özgürlüğü sözünü tutmadığını ısrarla belirtiyor. Bu güven eksikliği kesinlikle iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) temsilcileriyle sınırlı değildir. Türkiye’nin AB üyelik sürecinde, Sivil Toplum örgütleri ve medyadan AKP’nin sadık destekçileri de AB tarafından hayal kırıklığına uğratılmış.

Bu eski Avrupa şakşakçıları, ülke içindeki insan hakları ihlalleri karşısında kafalarını çevirip mülteci kriziyle baş etmek için Avrupa başkentlerinin Türkiye hükümetiyle transaksiyonel ilişkiler kurmasına göz yumuyor. Türkiye’nin on yıllardır böyle bir türbülansla karşı karşıya kalmadığını ve Avrupa ülkeye kapılarını kapatırsa Türkiye’nin karanlığa hapsolacağını söylüyorlar.

Böylesi bir atmosferde ülke, Erdoğan’ın hali hazırda olan gücünü sağlamlaştıracak anayasal değişikliğinin oylanacağı referanduma hazırlanıyor. Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun özetlediği gibi, ‘Evet’ oyuyla demokratik sistemden kuvvetler ayrılığının yokluğundan otoriter bir sisteme geçilecektir. Hukuk uzmanları da mevcut OHAL koşullarının böylesi bir oylama için demokratik koşullara izin vermediği uyarısında bulunmuştu.

Türkiye halkı demokrasiyi hak ediyor. Fakat çoğunluk anayasal reform önerisini onaylarsa, Avrupa Parlamentosu, ülkenin yeni yönetim biçiminin AB Kopenhag Kriterlerini karşılayıp karşılamadığını değerlendirmeye almak zorunda kalacaktır.

Ne yazık ki, yaptığım ziyaret Avrupa Parlementosu’nun AB’ye kabul görüşmelerinin dondurulması pozisyonunu tekrar gözden geçirmesi için bir sebep vermedi. Mevcut koşullar altında Türkiye’nin Birliğe katılması hakkında konuşmak, özellikle Erdoğan’ın Alman ve Hollanda hükümetlerine “ Nazi uygulamaları” gibi gereksiz suçlamaları sonrasında, güvenirlikten yoksun olurdu. Türk hükümetinin davranışlarına göz yummak, AB’nin Avrupa demokratik değerlerine sıkı sıkıya bağlı olmasını talep ettiği diğer aday ülkelere yanlış sinyal olurdu.

AB bundan sonra entegrasyon yerine işbirliğine odaklanmalıdır. Önümüzdeki aylarda vize serbestiyeti, terörle mücadele ve Suriye’deki çatışmaya çözüm bulma gibi önemli sorunlar üzerine ortak bir zemin bulabilmeyi umut ediyorum. Avrupalı değerlerimizle ortak düşünen Türkiyelilerin yanında olmalıyız. Şu anda bunu yapmak, Türk Hükümetini demokrasi ve hukukun üstünlüğü yoluna geri dönmeye çağırmak anlamına geliyor.

Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri


Kaynak: Politico