Ana SayfaYazarlarArif AltanBedenin kutsallığı

Bedenin kutsallığı

Yetersiz organlarla dünyaya gelenler, hayatı ağır bir yük gibi omuzlarında hissetmekle ötekilerden ayrılır, kolaylıkla kötümser bir dünya görüşünün kucağına yuvarlanırlar. Kendilerinde bir organ yetersizliğinin açık seçik fark edilmemesine karşın, haklı ya da haksız olarak içlerinde bir aşağılık duygusunu barındıran çocukların durumunun da bundan pek geri kalır yeri yoktur.

[Alfred Adler]


ARİF ALTAN


Bedeni, ilk utancıdır çocuğun; öyle öğretilmiştir. Vücuduna dokunan çocuğa ilk kamçı “ayıp” diyen kapkaranlık bir bakış biçiminde iner. “Ayıp ve pis”, bembeyaz belleğine düşen ilk siyah lekelerdir çocuğun. “Ayıp” olana bakmamalı, “pis” olana dokunmamalı. Baktığında, dokunduğunda cezalandırılacaktır. Gövdesi, kendisine yasak bölgelerle bölünmüştür. Her ihlal, bağışlanamaz birer suç girişimidir. Ömrünce peşini bırakmayan tedirginliği, her ihlal teşebbüsüyle gelen zevk ile yakalanma korkusu arasına sinen bu ilk ağır utancın izlerini taşır. Çektiği bu ilk acı, aynı zamanda dünyaya karşı duyacağı şiddetli nefretinin de ilk kaynağı. Bedeninden utanç duyan çocuk, bir başka bedenin yok edilmesinde bir sakınca görmeyen yetişkinin ilk acı ve ilk utancına karşılık kazandığı ilk zafer, hayatın kendisinden aldığını, bir düşmana kıyarak hayattan geri alma rövanşıdır belki de.

Başka türlü olduğu sanılır; ama insan, kendine benzeyenden nefret eder. Nefret ettiğimizin içinde biz varız. Ve kendini sevmeyendir, kendisiyle görülecek bir hesabı olandır, ülke diye kendi gövdesi içinde hapis kalanların tıkıştırıldığı bu topraklar. Eksik doğmuştur, baktığı pek çok yüzde bu eksikliğini görür. Ötekileştirirken, ötekileştirdiği kendisidir. İnen ilk karanlık bakışın acısı ve utancı, kabuk bağladıkça kanayan bir yaradır içinde, gün gelir patlar o yara.

Aşağılık duygusunun üstesinden gelinemez, beden kusurlarının bir kusur olmadığı duygusunun üstesinden gelinmedikçe. Ruh kusurları düzeltilebilir, beden kusurları düzeltilemez. Bedeni, aşamadığı uçurumudur. Kıyısında durup da bakamadığı, gözlerini sıkıca kapadığı, derin bir boşluk hissi. Çıplak gördüğünü, bir başkasının da görmesinden korktuğu şekilsiz bir et yığını. Çirkinliğine inanmıştır, o halde kendisine benzeyen her şey de çirkin olmalı. Çirkin olansa, yaşamamalı!

Ruhsal ve bedensel kusurlar dahiler de doğurabilir, canavarlar da. Dahi, kusursuz bir heykel diker ve alt eder zamanı. Sonra canavar gelir, yüzyıllara direnen eseri bir vuruşta yıkar ve esiri olur nefretin anlık suretine bürünmüş zamanın. Gövdenin, yüzyılları alt edişine dayanamaz. “Ruh” der, hiçliğine, bütün nefretine, ölümcül o bir tek hırsına sığınarak. Sanatçı sessizce toplar, eserin dağılmış parçalarını. Ruhsal kusurlarını, eşsiz yeni bir eser yaratarak giderir. Onun gövde tapıcılığında yaşama, insana ve insan ruhuna duyduğu hayranlık; canavarın beden tahammülsüzlüğünde, yaşama, insana ve insan ruhuna karşı dizginleyemediği sonsuz nefret saklıdır. Kaplanın, ceylan yavrusunun güzelliğine vurulacağı beklentisi akıl dışıdır. Estetik duygu insana özgü ve ilk hoşlanma fizikseldir.

Güzellik, dâhinin sonsuz açlığıdır. Yaşamaktan duyulan ebedi hazdır bu. Fizik ötesi düşünürlerin her türlü maddede gördüğü “yücelme çabası” insanın, doğa ya da tanrının yarattığı eserde hayran olduğu o yüksek dengedir. Sağlam dengeli bir enerji durumunun maddi bir surette en yetkin biçimini alarak sürmesi, yaşamın her biçimi karşısında kendini kaptırdığı hayranlık, duyduğu insanca sevinçtir.

Böyle bir sevince yabancıdır insan boğazlayan şu insan sürüsü. Bir kelebeği ezmekten duyduğu hazzı, bir çocuğu boğazlamaktan, bir ozanı yakmaktan da alabilir. Kendi bedeninin güzelliğine inanmayanın, çirkin olduğuna kanaat getirdiğini yok etmesi. Vatan aşkı mı? Hadi canım, o en fazla kötülerin erdemi olan bir ölüm tapıcılığı! Kutsal olan tek şey, kendine benzettiği varlığın yok oluşu. Doğanın kendine kestiği cezayı, parçaladığı insan cesetlerine bölüştürmesi! Anne babasından, doğadan, tanrıdan aldığı intikam.

Kusurlu yaratılmıştır, bu yüzden kusurlu olan her varlık yok edilmeli. Güçsüzün, güçsüzlere katlanması için hiçbir nedeni yoktur. Böyle bir zevktir Linç ayinleri. Vahşi bir çocuk topluluğunun yakaladığı bir kurbağayı, bir serçe yavrusunu eziyet çektirerek öldürme biçimi. Parçaladığı kurbanın bedeninde parçalanan, utanç duyduğu kendi gövdesidir. Bir uzlaşma yoludur bu. Yaralı bir ruhun, yaralayarak veya öldürerek kusurlarını düzelttiğine inandığı bedenine sevgiyle bakmasıdır. Mahkûmun hücresini artık hor görmemesi. Ne de olsa, kendini hırpalamanın huzurlu tadı var bir başkasını huzursuzca paralamakta.

Bahtsızlığı, onu kötü bir insan yapmasıydı. Gerçekten de kötüydü Quasimodo, çünkü vahşiydi; vahşiydi, çünkü çirkindi. Onun yaradılışında da bizimkindeki gibi bir mantık vardı. Fevkalade bir şekilde gelişmiş olan gücü kötülüğünün bir başka nedeniydi. Hobles’in değdi gibi, güçlü çocuklar hain olur. [Victor Hugo]

Hainler, gücün gölgesinde yaşar. Belki de gücün gölgesidir hain. Gölgesi olabileceği başka bir şey bulamamıştır. Çirkin olduğu için kötü, vahşi ve hain değildir, çirkin olduğuna inandırıldığı için kötü, vahşi ve haindir. Ruhlar elçisi zalim Frollolarla ölümlüler arasında, çirkin, doğanın düzeltilemeyen bu en kötü kusuruna sahip olduğuna inandırılan zavallı Quasimodoların vahşi gücü yükselir. Çirkinliğe yamanmış gücün, lanetlilerin çığlıklarının duyulduğu alev kuyularına eğilmesi. Ama aynı çirkin kambur, Frolloların gölgesinden çıkıp da Esmeraldalara, yani güzelliğin zümrüt ışığına sığındığında, insanlığın en büyük erdemi gibi parlar. Çirkin olan huylardır ve güzellik yalnızca bir gövdeden ibaret değildir çünkü.

“Sakat yapıtlar yakılmalı. Tanrı ve doğanın eksik bıraktığı eser olan bu çürük insanlar, bir ırkın üstünlüğü adına yok edilmeli!” İşte iktidarın sakat bıraktığı zehirli bir ruhun asıl çirkin şarkısı. Faşizmin linç ıslığı, kendi yazgısından ve vücudundan nefret eden genç Quasimodoların vahşi bir isteriyle kıyıma başlama işareti. “Kusurlu vücut” inancı, her türlü zulüm için haklılık parıltılarını uçuşturur karanlık bir hınçla kaynayan her beynin derinliğinde. Bulanık bir dünya içinde, siyah noktalara dönüşür bakışlarının hedefi olan her varlık. Bir tişörtün üstünde yalnızca bir figür bile olsa, yaralı benliğinin kutsal ülkülerle atılan dikişlerini patlatan bir küfürdür düşman bellediği bir yüzün silueti.

İnsan bedeninden daha güzel, insan bedeninden daha kutsal ne bir ülkü, ne de bir dünya görüşü vardır. Tanrı ya da doğanın bu mükemmel eserine duyulan hayranlıkla yücelir duygular, onu yok etmeye yönelmekle alçalır her dünya görüşü. Kendi bedeninin mükemmelliğine gözü kördür, bir başkasını yok eden her insanın. Habil’i öldüren Kabil, sadece kardeşini veya bir insanı değil, tanrının eserini, yani tanrının kendisini öldürmüştü. Sonrası “Kendilerinde bir organ yetersizliğinin açık seçik fark edilmemesine karşın, haklı ya da haksız olarak içlerinde bir aşağılık duygusunu barındıranların” kan gölüne çevirdiği cehennemden bir dünya ülküsü.




Önceki Haber
Şevket Çoruh net konuştu: Bu referandumda ‘Hayır’ diyeceğim
Sonraki Haber
Şakran'da açlık grevi 47. gününde: 'Sağlık durumları kötüye gidiyor'