Ana SayfaGüncel‘Bir hayalet dolaşıyor’ bir hayalet, binlerce ‘Hayır’ süvarisiyle

‘Bir hayalet dolaşıyor’ bir hayalet, binlerce ‘Hayır’ süvarisiyle


ELEND AYDIN


Hepimiz Komünist Manifesto’nun “Bir hayalet dolaşıyor” diyen ilk cümlesine ve yaptığı enva-i çeşit çağrışımlara bir şekilde tutkunuz. Çünkü “o hayaletin” yer, zaman, kıyafet ve isim değiştirerek dolaştığını; bir şekilde “hep dolaştığını” biliriz.

Şimdiki sevgili hayaletimizin ise pek kısa bir adı ve endemik zenginlikler kadar zengin sûretleri vardır.

Adı: NA! NO! HAYIR! NE!

Sûreti: Yüreğinde isyan, itiraz, sorgulama, özgüven ve özgerçekleşme olan herkes sûretinden oluşur.

Saniyenin binde bir’iyle yollarsak bakışları aynalara ve gözleri gözlere, hemencecik tanırız hayaletimizin sûretini. Tanıdık, evet. Bu sûret bizim. Bazen vurulamayan uçurtmalarda şu köy senin bu şehir benim, bu dağ benim şu vadi senin diyerek uçurtma olmayan yer ve zaman bırakmaz. Bazen kitap hırsızı olur sayfalar arasında devr-i alem yaparken, hemen ardından Karadeniz Horunu’yla çılgına döner. Botan’da bablekan olur sonra, uçurumda açan çiçekle hemhal olur sessizce.

Führerler kükrer, vezirler kılıç sallarken küçülür, piyonlar hünkarın eteklerini öpe öpe böceğe dönüşür; ama bizim sûrete bir şeycikler olmaz. Ne galeyana gelir ne de kendini ispatlamanın albenili tırnaklarına atlar; yoluna devam eder. Yolun ta kendisi olur bazen, bazen de yolcunun en hakikisi, hatta bazen hem yol hem de yolcu olarak Kürdi-li-hicazkar bir şarkı tutturur.

Bu hayalet bizim! “NA” yazan bayraklarıyla, meydanlara çıkar, bir kumrunun ötüşüyle durum bildirir, karınca sebatıyla dağları devirir, kurutulmuş bir çiçekle sessizliğin uykusuna geçer eskimiş defter aralarında. O defterler bizim!

Bir hayalet dolaşıyor, bir hayalet! Zigurat ve köşklerde kahkahasını çınlatıyor rüzgar, “Devran dönmek üzere” diyen kahkahasını. Aynalarına kocaman harflerle NA-HAYIR yazılıyor evlerinin. (O da ne! Aynaya her baktıklarında alınlarında bir “NA!” durur evetçilerin) Her harf bir heyula artık, uykular kaçıyor, kat kat muktedir makyajlar, hezimeti gizleyemiyor. Ateşi çalanlar galebe çalıyor tüm kuytuluklarda. ‘Sizin olsun çürümüş tacınız, tahtınız, tankınız, topunuz, bugün var yarın yoksunuz’ diyor güvercinler.

“Bir hayalet dolaşıyor” binlerce HAYIR süvarisiyle. Mitolojik olduğu kadar gerçek, gerçek olduğu kadar sürreel olan bu süvariler ordusu, her evin penceresine bir demet gül bırakıyor her gece. Güllerin kıyısında kızılca kıyamet bir HAYIR. Pencerelere armağan olan bu güller susmaz artık: Sabaha kadar hayır, akşama kadar, 16 Nisan’a kadar hayır!

Bu NA gülleri susmaz artık. Zira pencerelerin gizli gece misafirlerinin, ta Latin Amerika’ya varan bir tılsımlı direnci var: Her zaman aşık olunası Che de geceleri pencereli diyarlardan halen de geçtiği için Latino kadınlar her gece su ve ekmek bırakırlar aziz misafirlerine. Keza Botanlı kadınlar da halen geceleri dolaşan Agit’i görür, selamlaşıp hemhal olurlarmış. Özcesi; bu hayalet süvariler bu Latinolu, Botanlı demet demet güller, kimileri gibi köksüz değil. Hep vardılar hep ‘Hayır’ dediler zulme hep de varolacaklar.

Gümüşi hayaletler tüm bilgelerin sesini de taşırlar. İşte dinliyoruz Sartre’ı:

Her şey hileli. Yalan ve şiddet, şantaj, terör, belirsizlik, bu referandumda her şey, bilincin ırzına geçilmesi ve karşıt oyların değerlerini yitirmesi için ayarlanmıştır. (11 Eylül 1958)

‘Evet’ oyu uyanmak değil, görülen düşe sıkıca sarılmak isteğidir. ‘Hayır’ oyu ise uyanmak demektir. ‘Hayır’ oyunun anlamı şudur: İki yıldan bu yana bu herif tarafından aldatılıyoruz; artık yeter! (Ocak 1961, “Hepimiz Katiliz”)

Demek ki yüzümüzü hazana boyamış bu zor zamanlardan Hayır’la uyanmışlar olarak; “gül parmaklı şafak”ın çok yakın olduğunu dost hayaletlerimizden de biliyor, umutsuzluğun karı yağmasın diye yağmur oluyoruz. Ki bu yağmur hiçbir kaleyi es geçmeyecektir. Bu yağmur biziz çünkü.

  Sartre'ın 'Hayır'ı ve uyanış