Ana SayfaGüncelHUKUKÇULARIN ‘HAYIR’I | Hürrem Sönmez yazdı: Neden ‘Hayır’ diyorum?

HUKUKÇULARIN ‘HAYIR’I | Hürrem Sönmez yazdı: Neden ‘Hayır’ diyorum?


Av. HÜRREM SÖNMEZ


Türkiye gibi bir ülke için nispeten şans sayılabilecek coğrafi ve sosyal koşullara doğdum. O koşulların katkısı ile İstanbul’da hukuk tahsili yaptım ve avukat oldum.

Zamanlamam fena olmamış olacak ki askeri darbenin ardından yeniden soluk almaya çalışılan bir ortamda genç dimağlara “hukuk nosyonu”, “adalet duygusu” edindirme idealinden vazgeçmemiş saygın hukukçular tanıdım. Bir devlet büyüğüne göre içinde oynaya oynaya pek fena hallere düştüğümüz bol bir elbise olan 1961 Anayasası’nı da, daha ilk cümlesinden “kutsal devlet olur mu?” diye düşündüren, hep karşısında durduğum 1982 Anayasası’nı da ders olarak okudum.

Bendeki istidat ne kadarını anlamaya yetmiştir bilmiyorum ama ömrünü daha adil topraklar üzerinde yaşamamız için mücadele ederek ve bu ülkede yaşayan insanların eşit ve özgür vatandaşlar olmasına kafa yorarak geçirmiş insanlardan nasihat aldım.

Ömrüm boyunca “vatanım, milletim” sözü etmişliğim yoktur, edenden de uzak durdum ama doğduğum ve yaşadığım memleketi sevdim daima. Sokağını sevdim, ağacını, güneşinin batışını, yaşadığı yere benzeyen insanını sevdim.

Bu referandum memleketin kaderini, çocuklarımızın kaderini tayin edecek

Biz bu ülkeyi seven insanlarız. Bazen bir hülyalı hâl ile sevdik, bir sabah vakti sisler arasından Haliç’i görüvermek gibi…Bazense umutsuzluk içindeki umuda tutunur gibi, izbe bir otobüs mola yerinde çalan içli bir şarkıda hüzünlenmeyi sever gibi sevdik.

Kendine has bir yaşayış biçimi vardı bu ülkenin yüzyıllardan süzülüp gelen. Misal Tanpınar “Birbirini anlamayan iki âlemin ortasında, bir düğüm noktasında yaşamış olmanın bize yüklettiği zahmetler” demiş bunun için epey vakit evvel…Biz o yaşayışı, belki de hiç fark etmeden, derdi ile hemhâl olup “ne olacak bu memleketin hâli” diye diye sevdik….

Derken bir dönemece geldik; şimdi önümüzde bir referandum var ve bu referandum memleketin kaderini, tarihin akışını, çocuklarımızın geleceğini tayin edecek.

Anayasa Hukuku karşısında mahiyeti nedir anlaşılamayan, tekçi bir rejim önermek dışında ne sunduğuna anlam verilemeyen bir metin önümüzdeki.

Hikmetinden sual olunmaz yüce iktidarımız lûtfetmiş bu konuda fikrimizi soruyor, belki de son bir defaya mahsus olmak üzeredir, zira o sandıktan ‘Evet’ çıkarsa bir daha hiçbir konuda fikrimize ihtiyaç duymayacaklar, her türlü yetkiyi elinde tutan kişi, canının istediğini yapacak ve “milletin iradesi var” deyip çıkacak işin içinden.

Razı mı geleceğiz?

Tek bir kişinin hepimizin hayatı üzerinde böylesi sınırsızca tasarrufta bulunabilmesine razı mı geleceğiz? Tek bir kişinin arzusu ve mutluluğu için milyonlarca insanın özgürce yaşama hakkını kendi elimiz ile teslim mi edeceğiz?

Tek bir kişinin tüm yetkileri elinde toplayacağı, denetlenemez, kontrol edilemez, keyfi bir rejim ile yönetilmek istiyor muyuz?

Bu metnin bir hukukçu açısından savunulabilir tarafı yok, savunanların hukukçuluğuna da saygı duymuyorum baştan söyleyeyim.

Neden ‘Hayır’ diyorum?

Bir hukukçu ve adalete ihtiyacı olan bir vatandaş olarak ‘Hayır’ diyeceğim çünkü bağımsız yargı darmadağın edilmiş, hakimler savcılar iktidarın oyuncağı haline gelmişken Anayasa’ya “tarafsız” kelimesi eklemekle, yargının bağımsız ve tarafsız olmayacağını, üyeleri cumhurbaşkanı tarafından seçilen bir kurulun yargısından adalet beklenemeyeceğini biliyorum.

Bu değişiklik kabul edilirse Anayasa Mahkemesi’nin neredeyse tüm üyeleri bir şekilde Cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş ve atanmış olacak, Cumhurbaşkanı’nın iktidar partisi genel başkanlığını yaptığı Meclis’ten gelecek kanunların Anayasa’ya uygunluğunu bu şekilde oluşmuş bir Anayasa Mahkemesi denetleyecek. Bu şekilde oluşmuş Yüce Divan görevini tarafsız ve bağımsız şekilde yerine getirecek öyle mi? Hakimler ve Savcılar kurulunun üyeleri, neredeyse tümüyle “İktidar Partisi Genel Başkanı” tarafından belirlenmiş ve atanmış olacak. Yargı, yürütmeye tâbi olan bürokratik bir organ halini almış, kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkmış olacak.

Bir insan olarak ‘Hayır’ diyeceğim, çünkü bana hukuka ve hayata dair bildiklerimi öğretmiş, adil ve özgür bir dünyada yaşamanın kıymetini anlatmış, buna olan inancı aşılayarak bu dünyadan geçmiş insanlara karşı vefa borcumdur Hayır demek.  Güzel günler göreceğiz, güneşli günler dediğimiz çocuklara, ardımızdan gelen ve mutlu bir geleceği hak eden gençlere karşı yükümlülüğümdür ‘Hayır’ demek.

Bu memlekete dair, insanlığa dair hayalleri olan ve o hayallerinden asla vazgeçmeyecek olanlarız bizler, bu memlekette hâtıraları olan ve o hâtıralara sâdakât duyanlarız bizler. Hayallerimize layık olmak, hâtıralarımıza sahip çıkmaktır bizim için ‘Hayır’ demek.

Cezaevlerinin soğuk duvarları ardında olanlar, mahkeme kapıları önünde adalet bekleyenler, ekmeği özgürlüğü elinden alınanlar için avukatlık yeminime olan bağlılığımdır ‘Hayır’ demek.

Sokakları boy boy afişler ile donatanların, medyayı sadece sahibinin sesinden ibaret kılanların, parası pulu, sınırsız kamu gücü yani her şeyi olanların karşısına inancı ve onuru dışında bir şeyi olmayan, iktidar sahiplerinin karşısına çelimsiz bedenlerini, dosdoğru cümlelerini koyan insanlarla dalga dalga bir itiraz yükseliyor şimdi.

Meydanlarda anayasa anlatan gencecik çocuklarla, süpürgesiyle, tuğlasıyla ‘Hayır’ yazan işçilerle, ev ev dolaşan kadınlarla…. Genç, yaşlı, kadın, erkek memleketin dört bir yanından bir itiraz yükseliyor şimdi. Bu umudu büyütenlerin yanında boynumun borcudur ‘Hayır’ demek.

Türkiye gelişecek diyorlar ya; bizim memleketin gelişmesinden anladığımız şey, köprüler, havaalanları, otoyollar değil, üstelik memleket dediğin anayasa ile gelişip güçlenen bir şey de değil. “Güçlü Türkiye için Evet deyin” diyorlar ya bizim güçten anladığımız  bir avuç zengin daha da zengin olsun diye dağlarımızın, ormanlarımızın, derelerimizin parsel parsel satılması değil. O dağlar ve denizler biz yokken de vardı, hükümetler kurulup, hükümetler devrilirken, iktidar savaşları verilirken, galipler ve mağluplar tarihteki yerlerini alırken onlar hep oradaydı.

O denizlerde dedelerimizle balık tuttuk biz, o derelerin sesini dinledik,  ormanların kokusunu içimize çektik. İçimize işlemiş rüzgara, kokusunu aldığımız ormanlara, dağlara ve denizlere olan borcumuzu ödemektir bizim için ‘Hayır’ demek.

Bu bir seçim değildir artık bizim için eskilerin tabiri ile bir izzet-i nefs meselesidir. Çünkü bu ülkede olan bitenler haysiyetimize dokunuyor çok uzun zamandır. Bu topraklara barış gelsin dediği için hain ilan edilen, fikri, sözü, inancı, seçimi, yaşayış biçimi yok farzedilen, hayatları hiçe sayılan, onurları ayakları altına alınmak istenen milyonlarca insanın haysiyet itirazıdır ‘Hayır’ demek.

Bu ülkenin bir evladı olarak ‘Hayır’ diyeceğim çünkü hayallerinden vazgeçmeyen ve bir umudu büyütmeye devam eden insanlarla yan yana yürüyorum. Anlatacak hikayelerimiz, söylenecek şarkılarımız, hep birlikte oturacağımız sofralarda dostluğa ve aydınlık bir geleceğe kaldırılacak kadehlerimiz var bizim, olmaya da devam edecek…İçimizde taşıdığımız tüm iyi ve kötü hikayeleri hiç unutmadan, kendi hikayemizi yeni baştan yazmak için.. ‘Hayır’ diyeceğim.

  HUKUKÇULARIN 'HAYIR'I | Hasip Kaplan yazdı: Neden 'Hayır' diyorum?