Ana SayfaGüncelİHRAÇ EDİLENLERİN ‘HAYIR’I | Sevilay Çelenk: Hafızayla, hikayeyle direneceğiz, ‘Hayır’ diyeceğiz

İHRAÇ EDİLENLERİN ‘HAYIR’I | Sevilay Çelenk: Hafızayla, hikayeyle direneceğiz, ‘Hayır’ diyeceğiz

HABER MERKEZİ – Ankara Üniversitesi İLEF’ten KHK ile ihraç edilen Barış Bildirisi imzacısı akademisyenlerden Doç. Dr. Sevilay Çelenk, ‘Hayır’ını Gazete Karınca’ya anlattı. KHK’lar ile akademinin başına gelenleri ‘gerçek bir çölleşme’ olarak nitelendiren Çelenk, “Bizler sözcüklerle, hikayelerle, yazılarla, kitaplarla direnen insanlarız” dedi ve ekledi: “Bunu da en iyi biçimde yapmak boynumuzun borcu… O halde biz de ‘Hayır’ diyeceğiz.”


Röportaj: ALTAN SANCAR


Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi (İLEF) Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nden ihraç edilen Doç. Dr. Sevilay Çelenk ile akademiden ihraçları, Sokak Akademisi’ni, medyaya yönelik baskıları ve referandum tavrını konuştuk.

Ankara Üniversitesi’nden, 679 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen 21 akademisyen arasında yer alan Çelenk, referandumuna ilişkin yaptığı değerlendirmede anayasa değişikliğini yapmak isteyenlerin halka bir şeyler anlatma dertlerinin olmadığını söyledi.

“Bizler sözcüklerle, hikayelerle, yazılarla, kitaplarla direnen insanlarız. Bunu da en iyi biçimde yapmak boynumuzun borcu” diyen Çelenk, referandum sürecinde ‘Hayır’a yönelik medya ambargosu ve baskıya dikkat çekerek de “Bizden ‘Evet’ çıkmaz” dedi.

“Akademinin başına gelen şey gerçek bir çölleşme”

Kanun Hükmünde Kararnamelerin hedefinde bulunan bir akademisyen olarak akademinin OHAL ile geldiği durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu sıralar farklı kişiler tarafından farklı platformlarda dile getirilen bir cümleyi paylaşacağım ben de. Arka arkaya yayınlanan KHK’larla akademinin başına gelen şey gerçek bir çölleşmedir. Sosyal bilimlerde, özellikle barış akademisyenlerinin ihracıyla birlikte, çöl iklimini iliklerine kadar solumaya zorlanan bir akademi bırakıldı geriye. Bu çölleşmenin yol açtığı kum fırtınası da bu toplumun, bu ülkenin geleceğini önüne katmış sürüklüyor. Çünkü yayınlarında ve derslerinde ruhsuz, kuru ve  şematize bilgileri aktarıp durmaya direnen, çalışma alanlarının toplumla, bilim dünyasıyla ve dünya bilimiyle, siyasal alanla, barış, demokrasi ve özgürlüklerle olan ilişkisini derinden kavrayan ve akademik üretimini bu kavrayış içinden sürdüren çok nitelikli kadrolar tasfiye edildi. Geride kalanlar arasında aynı türden duyarlılıklara sahip akademisyenler -ki zaten bu duyarlılığa sahip olanların toplamı hiçbir zaman hiçbir kurumda çoğunluğu oluşturmuyordu- iyiden iyiye azaldı.

Elbette bunu son derece üzücü buluyorum. Bu birikim kolay oluşturulmuyor. Bu durum bu ülkeye ve bu ülkenin geleceğine yapılmış en büyük hainliktir. Bakmayın sağa sola “hain” filan diye saldırdıklarına. Böyle lafları sevmiyorum ama bundan büyük “ihanet” yok. Mesela Anadolu Üniversitesinden, Munzur Üniversitesinden, Ankara Üniversitesinden ve diğer üniversitelerden toplu ya da tek tek ihraç edilmiş barış akademisyenlerinin yarattığı akademik birikime, dersler, yayınlar, konferanslar, doğrudan genel bir kamuya dönük yazı ve çalışmalar bazında bir bakarsanız, nasıl kıymetli bir birikimin ve donanımın hedeflendiğini de görürsünüz.

“Kamunun bilgilenme hakkına sadece sosyal medya gazeteciliği ile yanıt üretilemez”

OHAL ile gazeteciliğe ve medyaya yönelik baskıların artması ve gazeteciliğin tek eksene sıkıştırılmaya çalışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya kuruluşları, gazeteler ve gazeteciler üzerindeki baskı OHAL’den çok önce başlamıştı zaten. Medya alanının vergilerle, tehditlerle, havuza devirlerle OHAL’in çok öncesinden başlayarak nasıl daraltıldığını biliyoruz. Mesela Medyascope TV’nin, Periscope üzerinden düzenli yayın yapan gazetecilerin, sadece internetten yayınlanan T24, Diken,  Gazete Duvar ve Gazete Karınca gibi gazetelerin varlığını hatırlayın. Bunlar uzun bir baskı ve sindirme sürecinin sonunda yaratılmış alternatif yollar, mecralardır ve hiçbiri OHAL ile başlamadı.

OHAL öncesine baktığınızda uzun bir döneme yayılmış düzenli bir gazete faaliyeti yürüten Bianet ve Sendika.Org gibi haber portallarının yanına bugün çok sayıda gazete ve haber portalı eklendi. Anaakım’dan dışlanıldıkça, basılı gazete maddi yükü nedeniyle muhalefet bakımından imkansızlaştıkça alternatif haber kaynaklarına yöneliş artıyor. Ancak işte onlara erişim her zaman sınırlı bir erişim.

Kamunun bilgilenme hakkına sadece sosyal medya gazeteciliği ile yanıt üretilemez. Türkiye gibi yetişkin nüfusunun hala önemli bir kısmı bakımından televizyon haberlerinin ana haber kaynağı olduğu bir ülkede bu mümkün değil. Daha çok birbirimizi okuyup dururuz böyle…

Dolayısıyla, OHAL ile birlikte medya üzerinde önceden olmayan yeni bir baskı başlamış gibi bir söylemi tekrar etmemek gerekir. Zira adı üstünde OHAL; baskıyı münferitleştiren ve meşrulaştıran bir süreç olarak kodluyor bu söylem..

Baskı uzun zamandır vardı, şimdi yoğunlaşmış ve çok derinleşmiş biçimde sürüyor. Medya alanında baskı olmadığını anlatmak için yurttaşlara mütemadiyen, “bakın gazetelerinden, sosyal medyalarından nasıl da küfrediyorlar bize, medya üzerinde baskı olsa bunu yapabilirler miydi?” diye soruyorlar. Bu o kadar acayip ve antidemokratik bir akıl yürütme ki, tarifi mümkün değil. Medya özgürlüğünün kanıtı küfretme özgürlüğü olmuşsa, başka bir örnek verilemiyorsa gerçekten durum vahim demektir. O halde demek ki sadece bu yüzden Kadri Gürsel gibi inanılmaz makul, üretken ve iyi bir gazeteci aylardır hapisteyken, öteki küfür ede ede yazıyor. Demek ki biz yurttaşların değil ama siyasi iktidarın ona ihtiyacı var…

“Hafızayla, hikayeyle direneceğiz”

Sokak Akademisi’nde verdiğiniz bir derste direnmenin anlatı ile olan ilgisine dikkat çekmiştiniz. Bu bağlamda KHK mağdurları başta olmak üzere sürecin tüm mağdurlarının hikayelerini ve direnişlerini kalıcılaştırmanın yolunu nasıl şekillendirmek gerekli?

Bu hikayeler kalıcılaşma yollarını da kendileri yaratıyor. KHK zulmünün yol açtığı tahribat bir kez dile gelince hiçbir zaman yok olmayan ses gibi dalga dalga yayılacak. Youtube, periscope yayınları belgesel filmlere, belgeseller ise izleyici yorumlarına, gazete ve dergi yazılarına, bu yazılar da kitaplara akacak. Hafızayla, hikayeyle direneceğiz. Bu hep böyledir.

OHAL sürecinde başa gelen en kötü şey üniversite tasfiyesi değil, çok daha ağır şeyler yaşanıyor ama üniversite tasfiyesi de bireysel dünyalardaki yıkım ve mağduriyetin çok ötesinde sonuçları olan bir süreç. Üstelik bu tasfiyenin mağdurlarının bunu hem bu ülkeye hem tüm dünyaya anlatabilme imkanları var; kalemle, kitapla, filmle. Dolayısıyla KHK zulmünün tümü olarak değil ama çırılçıplak ortaya koyulabilecek önemli bir kesiti olarak tasfiyelerin ve ihraçların hikayesini anlatacağız. Ömrümüz boyunca hem de.

Bizler sözcüklerle, hikayelerle, yazılarla, kitaplarla direnen insanlarız. Bunu da en iyi biçimde yapmak boynumuzun borcu.

“O halde biz de ‘Hayır’ diyeceğiz”

Referandum sürecine gelecek olursak, OHAL’in bir mağdurusunuz ve referandum da bu süreçte gerçekleşiyor. Anayasa değişikliğine ilişkin gerçeklerin ne derece halka ulaştığını düşünüyorsunuz ve bu ortamda alınacak sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu değişikliği yapmak isteyenlerin halka herhangi bir şey ulaştırmaya ya da anlatmaya niyeti yok. Niyetleri olsa tartışmaktan, tartıştırmaktan bu kadar korkmazlar. Bu ülkenin en iyi Anayasa Hukukçularını ekranda görebiliyor musunuz? Kim tartışıyor bu değişiklikleri ve kimlerle tartışıyor. Buna bakmak yeterli.

Bir ülke bütün kamu kaynakları, iktidar olanakları sonuna kadar kullanılarak “Evet” demeye yönlendiriliyor. “Hayır”a bir billboard, bir el ilanı bile çok görülüyor, saldırıya uğruyor “hayır” diyenler. Yurttaş muhalefeti ve siyasal muhalefet elinden alınmış bütün imkanlara rağmen bunu yapmak için çabalıyor yine de. Bu apaçık ortada. Haram, helal kavramlarıyla düşünmeye yatkın olsaydım, “Bu haramdır” derdim. Belki de bunu söylemek gerekiyor.

Bizlerin terminolojisine göre ise bu en ağır biçiminden hak yemektir. Hukuksuzluktır. Hak ve hukuka uygun davranılsa zaten “toplu açılış” gibi kılıflar altında çıkılmazdı yurttaşın karşısına.

Anayasa değişikliğini gerçekten isteyen, bu değişiklik için bir “Evet” isteyenler bu değişikliğe ilişkin gerçek ve samimi bir bilgilenme ortamına bütün güçlerini kullanarak “Hayır” diyor. Toplumdan “Evet” demesini isteyenler televizyonlara, sokak ve mahalle çalışmalarına, billboardlara, broşürlere aklınıza gelecek her şeye “Hayır” diyor! Bu gerçekten hayret verici bir şey. Sadece buna bakarak bu değişikliğin kimin yararına olduğunu anlayabiliriz. O halde biz de “Hayır” diyeceğiz. Çok alıştık artık “Hayır”lara. Bizden “Evet” çıkmaz. Hayır, Anayasa’yı şimdi ve bu şekilde değiştirmiyoruz!

İhraçlar

OHAL Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında ilan edilen 7 Şubat tarihli 686 sayılı KHK ile 48 üniversiteden 330 akademisyen kamu görevinden çıkarıldı.

Bu KHK ile en çok ihraçlar ise Ankara Üniversitesi’nde yaşandı, 78 akademisyen ihraç edildi.

Sadece İLEF’ten ise 16 akademisyen ihraç edildi.