Ana SayfaGüncelDemirtaş ve Yüksekdağ’dan HDP kongresine mesajlar

Demirtaş ve Yüksekdağ’dan HDP kongresine mesajlar

HABER MERKEZİ – HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, partisinin kongresine gönderdiği mesajında eş başkanlığı ‘zorunluluktan devrettiğini’ belirterek “Görevimi gönül ferahlığıyla devrediyorum” dedi. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise kongreye gönderdiği mesajında somut bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” hazırlanması yönünde, tüm parti yönetimine, kurumlarına ve HDP bileşenlerine çağrı yaptı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, tutuldukları cezaevlerinden HDP 3. Olağanüstü Kongresi’ne birer mesaj gönderdiler.

Yüksekdağ’ın mesajı

Yüksekdağ, kongreye tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Cezaevi’nden mesaj gönderdi.

Yüksekdağ’ın mesajını, kongrede eş genel başkanlığa getirilmesi beklenen Serpil Kemalbay okudu.

Yüksekdağ mesajında “Milletvekilliğimle birlikte parti üyeliğimin de gasp edilmesi sadece Eş Genel Başkanlık görevini yasal olarak devretmeme yol açabilir” dedi.

Mesajında devamla “Partiye, halklarımıza, barış, emek, özgürlük davamıza karşı görevlerim kesintisiz devam ediyor. Bu zorlu dönemeçten de maharetle geçeceğimize olan inancım tam” diyen Yüksekdağ, “Zorunlu olarak ama yürek ferahlığıyla Eş Genel Başkanlık görev ve pozisyonunu devrediyorum” dedi.

Yüksekdağ’ın gönderdiği mesajın tam metni şöyle:

Değerli partili arkadaşlarım, değerli kongre delegeleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, özlemle selamlıyorum.

Zalim bir kuşatma altında, tarihin bu zor dönemecinde dirençle, misyona bağlılıkla, halklarımızın onurunu, özgürlük tutkusunu yükselterek çalışan, görev üstlenen tüm parti üyelerini ve gönüllülerini yoldaşça kucaklıyor, teşekkür ediyorum. Beraber çalışma ayrıcalığını ve mutluluğunu yaşadığım Parti Meclisi üyelerini, Kadın Meclisimizi, Merkez Yürütme Kurulumuzu, Gençlik Meclisimizi ve il-ilçe yönetimlerimizi; yine HDP’yi HDP yapan, parti, birey ve inanç bileşenlerini, kadın, doğa, emek örgütlenmelerini minnetle, sevgiyle selamlıyorum.

Daha da önemlisi referandum sürecinde, Newroz alanlarında, 8 Mart ve 1 Mayıs meydanlarında, bütün demokratik direniş süreçlerinde halkların birleşik iradesinin boyun eğmeyeceğini tarihe yazan başta Kürt halkı olmak üzere, bütün Türkiye halklarını kutluyor, iradesinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Bu süreçte en esaslı sözü yine halk söyledi. Katliamların, savaşın, rehin alma saldırılarının, siyasi yolsuzlukların karşısında dimdik durarak kazandı. Referandum arifesinde “yine kazanabiliriz” demiştik ve hep birlikte kazandık. Sahte zaferle avunan, kanunsuz-kuralsız iktidarlarını sadece zor aygıtlarıyla ayakta tutabilen Saray sevdalıları, tarih nezdinde artık hükümsüzdür. Referandumda ortaya çıkan siyasi halk iradesi tek adamcı-tek partici Saray-AKP iktidarını veto etti. Bugün haksız çoğunluk bile diyemeyeceğimiz, toplumun yarısını dahi temsil etmeyen bir siyasi sultayla yüz yüzeyiz. Mühürsüz pusulalarla, Türkiye halklarının geleceğini mühürlediğini sananlar yanıldığını görecek, haklı çoğunluk yolunu çizecektir.

Şüphesiz ki, partimiz bu olağanüstü süreçte, yaşadığı tüm ağır kayıplara rağmen belirleyici bir güç olduğunu gösterdi. Bundan sonra Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan işte bu politik dirayet ve güçtür. Meşru olan ve olmayan arasındaki ayrımın bu kadar derinleştiği bir iklimde, halkların ve siyasi meşruiyetin varlık ve gelişim çizgisini HDP temsil ediyor. Siyasi iktidarın ve merkez siyasetin statükoya saplandığı ve kendisiyle birlikte tüm toplumu batağa sürüklediği koşullarda, değişimin, yenilenme ve tam demokrasi idealinin gerçek temsilcisi olma misyonu bizlerin omuzlarındadır. Siyasi iktidarın meşruiyet krizine çakılıp kaldığı bir durumda, Türkiye halklarını ileriye yöneltecek olan fiili, meşru mücadelenin gücüdür. Bu güçten bir an olsun şüphe duymadığınıza eminim. Çünkü HDP’yi HDP yapan tam da bu fiili, meşru mücadele gücüdür.

Partimiz boyun eğmeyenlerin, biat etmeyenlerin, para ve silahın orduları karşısında dimdik ve yalın haklılığıyla kazananların tarihi adresidir artık. Siyasi tasfiye ve imha saldırılarının deneyimli, örgütlü, kimlik ve rol bilincini sağlamlaştırmış halkların demokratik birliğini bozacağı çağ kapanmıştır. Yeni çağın yeni siyaset çizgisini kavramış ve nice zor sınavdan geçmiş partimiz, halkların birleşik ve yan yana mücadele çizgisini geliştirmek için samimi, tutarlı çabalarını şüphesiz ki sürdürecektir. Referandumda ortaya çıkan halk iradesi, ortak paydalar siyasetinin sağladığı bir başarı olduğu kadar, yeni demokratik ortak paydalarda buluşmak üzere yükselen bir çağrıdır da.

Bugün OHAL ve KHK, savaş rejimine karşı demokratik, dayanışmacı ortak duruş sergilememek, toplumun çoğunluğundan yükselen çağrıya kulak kapatmak anlamına gelir. Artık ‘hayır’ mücadelesinde ikinci etaba geçilmiştir. Barış, politik özgürlükler, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, iş güvencesi, yaşamda ve yargıda adalet için daha kararlı ve kazanıcı bir mücadelenin önü açılmıştır.

Halklarımıza dayatılan siyasi zorbalık ve siyasi yolsuzluk anayasası karşısında, özgürlükçü ve demokratik yeni bir anayasanın yapılması, bu mücadele içerisinde mümkün olacaktır. ‘Hayır’ kampanyası boyunca gelişen halkın siyasete doğrudan katılım inisiyatifi ve sonucu belirleme iradesi, en zor koşullar altında dahi kazanıcı ve yeniden kurucu bir eğilimin gelişmekte olduğunu gösteriyor. Bizlere düşen, ait olduğumuz yerde, halklarımızın bağrında bu gelişmeyi ileri sıçratmaktır. Kadınların, gençlerin, demokrasi gönüllülerinin sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde, okullarda ve meclislerde, platformlarda, ittifaklarda büyüttüğü başarıya yol açmaktır.

Sayın divan, değerli kongre delegeleri…

Eminim ki, yasal zorluklar nedeniyle toplanan Olağanüstü Kongremiz, aynı zamanda yeni döneme daha güçlü hazırlığın da platformu olacaktır. Milletvekilliğimle birlikte parti üyeliğimin de gasp edilmesi sadece Eş Genel Başkanlık görevini yasal olarak devretmeme yol açabilir. Partiye, halklarımıza, barış, emek, özgürlük davamıza karşı görevlerim kesintisiz devam ediyor. Bu zorlu dönemeçten de maharetle geçeceğimize olan inancım tam. Zorunlu olarak ama yürek ferahlığıyla Eş Genel Başkanlık görev ve pozisyonunu devrediyorum.

Elbette partimize yönelik tasfiye harekatında en önce kadın eş başkanlık temsiliyetinin hedef alınması, ardından milletvekilimiz Nursel Aydoğan’ın aynı saldırıya hedef olması tesadüf değil. Politikada yükselen kadın temsiliyet ve iradesini düşürme, aşağı çekme operasyonu, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kadın direniş ve dayanışmasına çarpıp dönecek. HDP, kesintisiz işlettiği ve koruduğu eş başkanlık kurumuyla, Kadın Meclisi, Kadın Parlamento Grubu’yla ve birleşik kadın hareketi içerisindeki varlığıyla milyonlarca kadının umudu, direnci, siyasi gücü olmaya devam edecek. Buradan şahsım ve tüm seçilmiş tutsak kadınlar adına, kadın yapımızı kutluyor, selamlıyorum.

Tutsaklığım ve siyasi haklarımın gasp edilmesi sürecinde, temsili iradesine sahip çıkan ve dava arkadaşlarım, yoldaşlarım olarak beni-bizleri bir an olsun yalnız bırakmayan halkımıza, tüm özgürlük güçlerine sonsuz teşekkürlerimi, sevgilerimi sunuyorum. Başta Van halkı olmak üzere, Kürdistan coğrafyasının vefalı, direngen, asil evlatlarını, değer ve birikimlerine sahip çıktıkları için saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’nin dört bir yanında zulme karşı demokratik direniş hakkını kullanan halk, emek, özgürlük ve barış güçlerinin yolunun açık olmasını diliyorum. İşi ve emeği için bedenini açlığa yatıran Nuriye Gülmen, Semih Özakça’nın ve oğlunun mezar hakkı için grevde olan Kemal babanın direnişini selamlıyor, vicdan sahibi tüm yurttaşları sahiplenmeye çağırıyorum.

Kongrede seçilecek Eş Genel Başkanımıza, Parti Meclisi üyelerimize sonsuz başarılar diliyorum.

Umutla, inançla, yoldaşça selamlarım hepinizi…

Demirtaş’ın mesajı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 3. Olağanüstü Kongresi’ne, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutulan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da bir mesaj gönderdi.

Demirtaş’ın mesajını HDP Sözcüsü Osman Baydemir okudu.

Demirtaş mesajında somut bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” hazırlanması yönünde, tüm parti yönetimine, kurumlarına ve HDP bileşenlerine çağrı yaptı.

Demirtaş’ın mesajının tamamı şu şekilde:

Divan üyelerini, siz saygıdeğer delegeleri, partimizin tüm yönetim kademelerindeki değerli arkadaşlarımı, milletvekili arkadaşlarımı, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcilerini ve basının değerli emekçilerini yürekten selamlıyorum. Siyasi rehine durumumuz nedeniyle fiziken aranızda olamasak da, kalben ve bütün ruhumuzla Olağanüstü Kongremizin heyecanını sizlerle paylaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar;

7 Haziran seçimleri sonrasında başlayan siyasi darbenin bir parçası olarak sürdürülen ve HDP’nin beş bini aşkın yönetici ve üyesinin tutuklanması ve gözaltına alınmasıyla devam eden bir siyasi tasfiye operasyonu ile karşı karşıyayız. Bugün gerçekleştirmek zorunda kaldığımız Olağanüstü Kongremiz de bu tasfiye girişimlerinin ortaya çıkardığı mecburiyetten kaynaklanıyor. Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ’ın hukuk, yasa ve her türlü siyasi etiğin ayaklar altına alındığı bir komplo sonucunda milletvekilliğinin ve Eş Genel Başkanlığı’nın düşürülmesi karşısında bu kongre hukuki mecburiyetlerle toplanmıştır.

Her şeyden önce Sayın Yüksekdağ’a yönelik hukuk dışı saldırıyı bir kez daha kınadığımı, bu saldırının HDP’nin kurumsal şahsına yönelmiş pervasızca bir komplo olduğunu belirtmek isterim. Sayın Yüksekdağ’ın resmi olarak üyeliğinin ve vekilliğinin düşürülebilmiş olması bizim nazarımızda yok hükmündedir. Bizler, özgürlük ve demokrasi mücadelesine eşbaşkan veya vekil olarak başlamadık; bu sıfatlarımızın zorbalıkla düşürülmesi de bizi mücadelemizden zerre kadar geri bırakamaz.

Sayın Yüksekdağ bizim açımızdan hala halkın seçilmiş vekili ve HDP’nin onurlu, devrimci Eş Genel Başkanı’dır. Zorlu bir dönemde üç yıldır birlikte HDP’de Eş Genel Başkanlık yaptığımız Sayın Yüksekdağ’a, değerli yoldaşıma sizin aracılığınızla Edirne’den Kandıra’ya selam, sevgi ve dayanışma duygularımı gönderiyorum. Cezaevlerindeki bütün siyasi tutsakları bu vesileyle bir kez daha coşkuyla selamlıyorum.

Saygıdeğer delegeler, değerli konuklar;

Bu kısa mesajımda uzun uzadıya siyasi değerlendirmelere değinme şansım yok maalesef. Ancak son iki yılda yaşanan üç önemli kırılma noktasını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Birincisi, 7 Haziran sonrası hayata geçirilen siyasi darbe ve savaş konsepti; ikincisi, 15 Temmuz darbe girişimi; üçüncüsü de 16 Nisan referandumudur. Bu konularda partim HDP yeterli ve doyurucu tespitler yapmış, bunları mütemadiyen kamuoyu ile paylaşmıştır. Elbette her üç kırılmanın da gerçek mağduru halkın, ezilenlerin bizzat kendisidir. Yönetici elitlerin kendi aralarındaki devleti ele geçirme kavgasının gerçek mağduru yoksul halklarımız olmuştur.

Kanaatimce ortada bir rejim değişikliği kavgası yoktur. Rejimin el değiştirmesi gerçeği vardır. Eski Türkiye’nin sahibi olduklarını iddia edenlerle, sözde Yeni Türkiye’nin sahibi artık biziz diyenler arasında yaşanan bir kayıkçı kavgasından demokrasinin çıkmasını beklemek hayal olurdu elbette. Bir de Fethullah Cemaati denilen, sağ iktidarlar ve son olarak AKP eliyle palazlandırılmış, alçaklıkta sınır tanımayan paralel devlet yapılanmalarının yarattığı tahribatlar vardır ki, bu da bütün bu mağduriyetleri katmerleştirmiştir.

Değerli kardeşlerim;

Bütün bu tarihsel kırılmaların nedenlerinin ve sonuçlarının partimiz tarafından sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutulduğunu biliyorum. Bu kesimlerin ne yapmaya çalıştıklarının farkındayız. Ancak bu tespitlerden çok daha önemlisi “bizim ne yapacağımızdır”. Bütün bu tehdit ve saldırı dalgası karşısında halkı nasıl koruyacağız, demokrasiyi ve barışı sağlamak için nasıl bir mücadele hattı izleyeceğiz? Zorunluluk sonucu toplanmış olsa da, Kongremizin bu sorulara cevap verebilmesi gerekir.

Halen çok güçlü ve kararlı bir halk desteğine sahip olan HDP’yi siyaset arenasında öncü konumuna taşımanın gereklerini yapmak gibi ahlaki bir sorumluluğumuz vardır. Türkiye’nin çok dilli, çok kültürlü, çok dinli çoğulcu yapısına uygun Sünni, muhafazakar yurttaşlarımızdan Alevi inancına sahip vatandaşlarımıza; Müslüman olmayan topluluklardan, seküler kesimlere; Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Süryani, Çerkes, Pomak, Boşnak vd. topluluklara; işçi, işsiz, çiftçi, işveren, esnaf kesimlerine; öğrenci, akademisyen, kamu emekçisi, gazeteciye kadar toplumun yarısını oluşturan ve geri kalanını da doğurup büyüten kadınlara; en dinamik gücümüz gençlere, çocuklara kadar herkesin arzu ettiği demokrasiye ve barışa nasıl ulaşacağız? HDP bu konularda nasıl daha fazla inisiyatif alabilir?

İşte bu konularda daha somut cevaplar üretebilmemizin zamanı geldi de geçiyor bile. Hiç şüphesiz ki, bizim de elimizde sihirli bir değnek yok. Demokrasi karşıtı güçlerin, devletin bütün olanaklarını kullanarak içerde ve dışarıda savaş politikalarıyla eş zamanlı olarak bizlere tasfiyeyi dayattığının farkındayız. İktidarın zoru, şiddeti ve savaş araçlarını bir siyaset yapma biçimi olarak kullandığını görmeyecek kadar saf değiliz. Fakat bütün bu gerçeklere rağmen, çok önemli bir mücadele dinamiği olan dirençli bir halk ile birlikte siyaset yapıyor olmak da bizim avantajımızdır. Demokratik siyaset kanallarının neredeyse tümden kapatıldığını görüyor, yaşıyoruz. Ancak ne olursa olsun, bir kez daha inatla belirtiyorum ki, HDP demokratik siyasetten katiyen vazgeçmeyecek, siyasal sorunlarımızın çözümü için şiddet dışı yöntemlerde ısrar edecektir.

Sevgili arkadaşlarım;

Aslolan ve normal olan demokratik siyasettir; savaş ve şiddet anormal olandır, insana ve doğaya aykırı olandır. Bizler canlıların kendilerini zorunlu ve meşru olarak savunmaları dışındaki hiçbir şiddet yöntemini kabul etmiyoruz. Bu, ilkesel bir duruştur.

Bugün dünyanın bütün kıtalarında ve ağırlıklı olarak bizim bölgemizde Ortadoğu ve Afrika’da vahşet boyutlarına ulaşmış savaş-çatışma durumlarına tanıklık ediyoruz. Maalesef ülkemizde de, sınırlarımızın hemen ötesinde de bu acı tablo değişmiyor. Bütün bu histerik kan deryasında barış çığlığını yükseltmek barışı sağlamaya yetmiyor. Elbette barış, barış demekten vazgeçmeyeceğiz; ancak bunu demekle sorumluluğumuzu tam olarak yerine getirmiş de sayılmayız.

Bu nedenle tüm arkadaşlarımızın, parti yönetimimizin, kurumlarımızın ve bileşenlerimizin katkısı ve desteği ile somut bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” hazırlanması gerekiyor. Bütün parti yapımızın, dostlarımızın, bileşenlerimizin bu planı sahiplenmesi ve hayata geçebilmesi için üstün bir gayret göstermesi gerekiyor. Siyasi sorumluluğumuz gereği içeride de olsak dışarıda da, bizler bu doğrultuda mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz.

Buradan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu söyleyenlere seslenmek istiyorum. Evet, ben de bu tespite katılıyorum. Ancak bu tehdit ve tehlikeden kurtulmanın başka bir yolu var diyorum, başka bir seçenek, en gerçekçi, en ahlaki, tarihsel ve siyasi geçmişimize en uygun, en doğru seçenek.

İşte hazırlayacağımız bu plan Türkiye’nin ve tüm yurttaşlarımızın bir arada, güven içinde, eşit, adil, özgür bir geleceği yaratabilmesinin fırsatını bizlere sunacaktır. Şüphesiz hiçbir demokrasi ve barış mücadelesi planı kusursuz, eksiksiz değildir. Ancak bunun, Türkiye halklarının eşit birlikte yaşamını sağlayacak, ortak bir gelecek yaratmaya katkı sunacak gerçekçi bir mücadele planı olacağı, tartışmaya değer olacağı inancındayız.

Unutmayalım ki, demokratikleşme ve barış mücadelesi her şeyden önce sabır, inanç ve samimi, gönüllü katılımı gerektirir. Demokrasiler bir gecede yasayla inşa edilemez, ancak belli bir olgunlaşma süreci ile birlikte kalıcı bir kültüre dönüşmesi için durmadan çalışmak ve kararlı olmak gerekir. Demokrasi olmadan toplumsal barış da olmaz. İlgili tüm kesimleri önerilerimizi serinkanlılıkla, ciddiyetle ele almaya, katkı sunmaya; bu samimi, ülke ve toplum çıkarlarını aynı anda gözeten makul önerilere eleştiri ve görüşleriyle destek sunmaya çağırıyorum.

Siyaset kin, öfke ve intikam duygularıyla yapılmaz, yapılamaz. Türkiye toplumunun kahir ekseriyeti bizden şiddet ortamını değiştirecek, demokrasi ve barış mücadelesini başarıya ulaştıracak bir misyon üstlenmemizi bekliyorken, bu gerçeği göz ardı ederek siyaset yapamayız. Şüphesiz ki, bütün sorunlarımızı bir planla çözemeyiz. Ama siyaseti normalleştirmeyi, mücadelelerin barışçıl, demokratik yollarla sürdürülebilmesinin kanallarını açmayı, Türkiye’yi içinde bulunduğu zor durumdan demokrasisini güçlendirerek çıkarmayı hedeflemeliyiz.

Çok değerli kardeşlerim;

İnançlarımız, ibadetlerimiz, ideolojilerimiz, türkülerimiz, halaylarımız, horonlarımız, dualarımız, rüyalarımız hep ortak yaşam ve toplumsal barış üzerineyken, bizler bunlar için daha somut, daha sonuç alıcı adımlar atmaktan çekinmeyelim. Siyasette cesaret budur. Binbir emekle gerçekleştirdiğimiz, ama bir türlü nihayete erdiremediğimiz, en son Dolmabahçe Sarayı’na gömülen barış umutlarımızı yeniden ve daha güçlü bir şekilde haykırma zamanıdır. Cumhuriyet’in demokratik değerlerine sahip çıkmak, eksiklerini gidererek, yanlışlarını düzelterek, Cumhuriyeti demokratikleştirerek mümkün olur. Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamak için, demokrasisi güçlü bir Cumhuriyet’in onurlu eşit yurttaşları olarak korkmadan, birbirimize dostlukla sarılabilmek için hepinizi cesarete davet ediyorum.

Kongremizin başarıyla tamamlanacağına olan inancımı tekrarlıyor, bugüne kadar birlikte çalıştığımız yol arkadaşlarıma emeklerinden dolayı teşekkürlerimi sunuyor, yeni görev alacak arkadaşlarıma ve Eş Genel Başkanımıza başarılar diliyorum. Aynı şekilde oda arkadaşım Hakkari milletvekilimiz Sayın Abdullah Zeydan’ın da selam, sevgi ve başarı dileklerini iletiyor, sizleri özlemle kucaklıyoruz. Mutlaka kazanacağız.