Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirFederal Kürdistan’ın bağımsızlığı: KDP’nin fikir, zikir ve eylem uyumsuzluğu

Federal Kürdistan’ın bağımsızlığı: KDP’nin fikir, zikir ve eylem uyumsuzluğu


ABDULMELİK Ş. BEKİR


Federal Kürdistan Bölgesi 1992 yılındaki parlamento seçimlerinden beri 25 yılı yarı bağımsız devlet olarak geride bıraktı. Bu süre zarfında merkezi hükümetle ekonomik kaynaklı kimi sorunlar ve Federal Irak Anayasası’nda 140. Maddeyle düzenlenen statüsü belirsiz bölgelere ilişkin yaşanan tartışmalara ilişkin zaman zaman bağımsızlık söylemi dillendirilse de, genel olarak var olan statü benimsendi.

IŞİD’in zuhur etmesiyle birlikte tüm bölgede olduğu gibi Federal Kürdistan Bölgesi’nde de eski dengeler ciddi anlamda sarsıldı. Irak Merkezi Hükümeti devlet olma vasfını ciddi oranda yitirirken, ülkenin zaten pamuk ipliğine bağlı olan birliği de yerle yeksan oldu.

Hakeza IŞİD’in bir hamlesiyle kutsallaştırılan sınırların, abartıldığı kadar da gizemli ve sarsılmaz olmadığını herkes yaşayarak gördü. Genelde Ortadoğu, özelde ise Irak ve Suriye için artık milat Arap halk ayaklanmaları öncesi ve sonrası olarak okunur hale geldi. Sarsılan statüko ile yıllardır anayasada yer almasına rağmen merkezi hükümetin  statüsünün netleşmesini engellediği bölgeler fiili olarak Federal Kürdistan Bölgesi’nin denetimine geçti.

Bu gelişmelerin tetiklediği Federal Kürdistan Bölgesini kapsayacak olan bağımsız Kürt devleti tartışmaları son 5 yılda yoğunlaştı. Bağımsızlık söyleminin şimdilik söz düzeyindeki taşıyıcılığını KDP yapmaktadır. Artık neredeyse günü birlik olarak KDP yetkilileri basına verdikleri her demeçte mutlaka bağımsızlığa değiniyor.

Önümüzdeki dönemde ya da IŞİD’ten sonra bu tartışmalar daha da yoğunlaşacaktır. Tartışmalarla birlikte olası bir bağımsızlık ilanını etkileyen birçok faktör bulunuyor. Bunların bir kısmı olumlu, bir kısmı da olumsuzdur.

Olumlu etmenler genellikle dışsal, geriye ket vuranlar ise içsel olmaktadır. Olumlu etkenlerin başında Ortadoğu’daki altüst oluş gelmektedir. Tek millet yaratmaya dayalı ulus-devlet yapısının Ortadoğu’da hakim olması en fazla Kürt halkını mağdur etmiştir. Bu statükonun sarsılması ve alternatif siyasi ve idari modellerin çıkması ise varlığı inkar edilen halklar ve inançlar için yeni fırsatlar yaratmaktadır.

Ulus-devletin kırılganlığı

Ulus devlet milliyetçiliği gereği değişmez ve dokunulmaz olarak zihinlere işlenen sınırların IŞİD gibi devlet dışı bir yapılanma tarafından bile kısa sürede tuzla buz edilmesi, mevcut kutsallığın suni olduğu gerçeğini gösterdi. Aynı zamanda ulus-devlet zihniyeti ve mistisizminde bir kırılma yaratırken, statü talep eden topluluklarda da özgüven nüvesine dönüştü. Bu konjonktür Kürt bağımsızlıkçılığını güçlendirici bir rol oynadı.

Verili nizamın koruyuculuğunu üstlenen Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası mekanizmaların 21. yüzyıl itibarıyla işlevsizleştiği gerçeği en fazla Kırım/Ukrayna, Suriye ve Irak’taki gelişmelerde kendini gösterdi. Dünya siyasetinin iki ya da tek kutupluluktan çok kutuplu ve geçişken bir yapıya evirilmesi, yeni güç alan ve dengelerinin açığa çıktığı bir döneme kapıyı araladı.

Artık en zayıf ve küçük güçlerin dahi etkili hamlelerinin kelebek etkisi yaratarak önemli sonuçlara neden olduğu bir süreç yaşanıyor. Bu durum Federal Kürdistan Bölgesi gibi yarı devlet ve devlet dışı aktörler için çoklu siyaset yapısı içinde ilişki-çelişki diyalektiği gereği önemli diplomasi alanı, ekonomik ve askeri, taktik ve stratejik ortaklıklar geliştirme olanakları demek aynı zamanda. Federal Kürdistan Bölgesi, mevcut şartları iyi değerlendirebilirse, mevcut durumu bağımsızlık için avantaja çevirme şansına sahiptir.

Bağımsızlığın önündeki engeller: Ulusal birliğe vurulan ket, ekonomik kriz, ordu yokluğu 

Bölgenin içinde bulunduğu ve ne kadar süreceği öngörülemeyen kaotik süreç Kürt bağımsızlıkçılığı önündeki en büyük engel olan Türkiye ve İran gibi devletleri yeni arayışlara itmektedir. Ulus-devletlerin bir fiskede dağıldığı ve hegemon güçler marifetiyle kadavraya dönüştüğü bir ortamda, emperyal heves ve emelleri olmakla birlikte, algı ve pozisyonları önemli oranda kendilerini bu kapandan kurtarmaya ve korumaya odaklıdır. Kapasiteleri, küresel güçlerin içinde bulunduğu gelişmeleri etkilemekle birlikte, engellemeye matuf olmadığı son 5-6 yıllık süre zarfında görülen diğer bir realite olmuştur. Olası bağımsızlık ilanını sindirmeseler dahi doğrudan müdahaleden ziyade, hem bölgesel çıkar ve çatışmalar hem de küresel güç odakları ve ortaklıkları gereği engelleyemedikleri gelişmelere uyumlu bir pozisyon almaları mecburidir.

Kürtlerin ulusal mücadelesi ve statü talebi, Kürdistan meselesine taraf olan devletler dışında dünyada da düne göre daha fazla haklı görülmekte ve destek bulmaktadır. Bağımsız Kürdistan’a destek verdiğini beyan eden İsrail gibi bazı devletlerin yanı sıra, birçok devlet Türkiye, İran ve Irak ile çıkar ve ilişkileri için tutum belirlemese de, ilan edilmesi halinde bağımsız Kürt devletini tanıması oldukça mümkündür. Düne kadar Kürt bağımsızlıkçılığı karşısında dezavantaj olan birçok dışsal neden bu gün bir avantaja evirilmiştir.

KDP eksenli yürüyen bağımsızlık tartışmaları, statükocu bölgesel ulus-devletler tarafından korkutucu bir tabu haline getirilen ‘bağımsızlık’ lafzının normalleşmesine katkı sunuyor. Bu yönüyle kendi kaderini tayin hakkının dillendirilmesi ve bunun mücadelesinin verilmesinin Kürt halkında önemli bir karşılığı da vardır. İçsel engellerin ortadan kaldırılması ya da minimize edilmesi ve bunun tutarlı ve güven verici bir program ile sunulması; günün koşullarında Federal Kürdistan Bölgesi’nin bağımsız devlete evirilmesi imkanı var. Dolayısıyla Kürt bağımsızlıkçılığı önündeki en önemli engeller içsel nedenlere dayanmaktadır. Kürtlerin önünde mevcut haliyle duran en önemli sorun bu engellerin ortadan kaldırılması.

Peki Kürtler tarihlerinin bu önemli eşiğinde iç engelleri aşma ve en azında Federal Kürdistan Bölgesi’nde kendi kaderini tayin etme kapasite ve başarısını gösterebilir mi? Bunun tek bir cevabı var. Hem Kürt halkı hem de Kürt siyasal hareketleri de bunun farkında ve biliyorlar. O da Kürt ulusal birliğinin sağlanmasıdır.

Bunun için ulusal kongre tartışma ve hazırlıkları on yıllardır Kürtlerin gündemindedir. 2013 yılında buna epey de yaklaşıldı. Ulusal, birleşik askeri güç başta olmak üzere siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik gibi alanlarda gerekli tartışmalar ve kararlaşmalara gidildi. Ancak gelinen aşamada Kürtler bu şansı kaçırdı.

Nedenleri ayrı bir yazının konusu olsa da temel engelleyici faktörler dışsaldı. 2013 yılında engelleyici pozisyonda olan engelleyici dış faktörlerin bir kısmı ya ortadan kalkmış ya da etkisiz hale gelmişken, destekleyici dış faktörlerin ön plana çıktığı bir konuma gelinmiştir. Ancak şimdi de içsel nedenler 2013 yılının çok gerisindedir.

Bunların en başta geleni siyasi kriz ve istikrarsızlıktır. Kürt ulusal birliğinin sağlanması tahmin edilen dış faktörler nedeniyle komplike ve zor bir sorun olduğu aşikardır. Ancak mümkün olmasına rağmen Federal Kürdistan Bölgesi’nde var olan kısmi birlik de korunmadığı gibi yanlış politikalar sonucunda daha da parçalı hale getirildi. Temel neden de başkanlık seçimi yani iktidar olgusu olmuştur.

KDP’nin, bir dönem yasa değiştirilerek görev süresi uzatılan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin bir dönem daha görevde kalmasında ısrarcı olması fitili ateşleyen ilk adım oldu. Kanuna aykırı olsa da uzlaşma aranarak mümkün olan başkanlık seçimi, KDP’nin diğer partilerin hassasiyetlerini yeterince gözetmemesi sonucu krize dönüştü. Derinleşen kriz Federal Kürdistan Bölgesi Parlamentosu’nun fes edilmesiyle sonuçlandı. Birçok sorunu olsa da iyi kötü işleyen ve Kürt halkının iradesini temsil eden parlamentonun kapısına 2015 yılından beri KDP tarafından anlaşılmaz bir şekilde kilit vurulması, bugün bağımsızlık önündeki en büyük engeldir.

Parlamentonun kapatılmasının birkaç önemli neticesi oldu. İçerde Federal Kürdistan’da bulunan partiler arasında telafisi güç sorunlar yaratıldı. KDP’nin fiili olarak yönetime el koyması ve Parlamento Başkanı Yusuf Muhammed Sadık’ın Başkent Hewlêr’e almaması gibi uygulamalar daha önce az da olsa yönetime katılan diğer partilerin dışlanmasına ve tepkisine neden oldu.

Seçimlerin yapılmamasına bağlı olarak Federal Kürdistan Bölgesi Başkanlığı, parlamentonun kapatılmasına bağlı olarak da 23 yıllık kurumsallaşma çabasına darbe vuruldu ve bu sıfatlar ortadan kaldırıldı. Bu husus KDP tarafından çok önemsenmese de bağımsızlık için destek istediği AB ülkeleri başta olmak üzere demokratik ülkeler nezrinde söylemini ciddi anlamda zayıflatmıştır. Nitekim Barzani’nin AB ülkelerine yaptığı ziyaretlerde bu hususun muhatapları tarafından sıkça hatırlatıldığı ve Bölge Başkanlığı sıfatı yerine kimi ziyaretlerde KDP Genel Başkanı sıfatının daha ön plana çıkarıldığı bilinmektedir. Parlamentonun kapatılmasıyla Federal Kürdistan Bölgesi adına yapılan ziyaretler Kürt hükümetinden çok KDP ismi ve etkinliği ön plana çıkmıştır. En azında muhataplar nezrinde bu böyledir ve bağımsızlık söyleminin ciddiyetini sakatlamaktadır.

Geriye ket vuran diğer bir husus ekonomi olmaktadır. Tüketime dayalı, dışa bağımlı bölge ekonomisinin yaşadığı kriz, yolsuzluk ve rüşvet çarkı nedeniyle ayakta kalamaz durumdadır. Tek partinin elinde olan ve herhangi bir mekanizma tarafından denetlenmesine izin verilmeyen ekonominin yaşadığı kriz bağımsızlığın sırtına saplanmış bir hançer durumundadır. Özellikle petrol anlaşmaları ve gelirlerinin miktarı ve nereye, nasıl harcandığı bilinmemektedir. Ekonomik kriz bu yönüyle, durumdan rahatsız olan diğer partiler üzerinden siyasi krizle iç içe geçmiş haldedir. Peşmerge ve memurların maaşını bile ödeyemeyen ve daha kötüsü bunun üstesinden nasıl gelineceğine dair bir program ve vizyona sahip olmayan bir yapının varlığı da bağımsızlığa geriye ket vuran ciddi bir içsel neden olmaktadır.

Bağımsızlığın olmazsa olmazlarından biri de kuşkusuz ordu olmaktadır. 25 yıllık bir geçmişe sahip olan Federal Kürdistan Bölgesi’nin hala bir ordusu bulunmamaktadır. Parlamentoya bağlı Peşmerge bakanlığı olmakla birlikte, buna bağlı gücün sayısı ancak otuz bin dolayındadır. Parlamentonun KDP tarafından fes edilmesinden sonra o da işlevsiz hale gelmiştir. Buna karşı KDP ve YNK’ye bağlı Peşmerge sayısı 400 bin civarındadır. Peşmerge güçlerinin birleştirilmesi ve profesyonel ordu olarak disipline edilerek, ağır silahla donatılması kararının üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, bu konuda ciddi bir adım atılmamıştır. Peşmerge’nin IŞİD’in saldırısı karşısından Şengal’de içine düştüğü vahim durum ise askeri birliklerin hem moral ve motivasyon olarak hem de eğitim ve donanım olarak milis bir güç pozisyonunda bırakıldığını gözler önüne serdi. Özcesi Federal Kürdistan Bölgesi’nin düzenli, profesyonel ve caydırıcı bir askeri yapılanmaya sahip olmaması, bağımsızlık söylemini ciddi manada havada bırakmaktadır.

KDP’nin bağımsızlık söylemi ve yukarıda kısmi olarak ifade edilen realitesi arasında makas oldukça açık. Makas açıklığı da hem Federal Kürdistan’ın bağımsızlığını destekleyen dostları hem de karşı olan düşmanları tarafından sarih bir şekilde görülmektedir.

Yazının girişinde Kürtler için olumlu bir faktör olarak değerlendirdiğimiz bağımsızlığın tartışılması hususu, tartışmaların öncülüğünü yapan KDP’nin realitesi ile kıyaslandığında olumsuz bir faktöre dönüşebilir ya da dönüşüyor. Hem bazı dış güçlerin hem de iç güçlerin bağımsızlık söylemiyle KDP’nin içine düştüğü sıkışmışlıktan çıkmak ve realitesini perdelemek için kullandığı yönünde tespitleri buna dalalettir. Nitekim KDP’nin bu konuda samimi olmadığını ve kendilerine karşı kullandığını düşünen diğer Kürt partileri son dönemlerde tersinden KDP’yi sıkıştırma yoluna gidiyor. Yekgirtû, Komala ve Goran’ın bağımsızlığa destek vereceklerini deklere etmesi, YNK’nin bir adım ileri giderek Kerkük’e bayrak dalgalandırması bunun bir yansımasıydı. Adı geçen partilerin, “Parlamentoyu işlevsel hale getirelim, bağımsızlığı ilan etsin” şartı karşısında tıkanan KDP, bağımsızlık ilanını çaktırmadan bir vites küçülterek ‘Bağımsızlık referandumuna’ çekmesi de adeta bir turnusol kağıdı görevini gördü. Tartışmaların ileride yansıyacak diğer bir tehlikesi de, gereği yapılmadan fazlaca dillendirilmesi ‘bağımsızlık’ hayati bir meseleyi aşındırması ve siyaset kurumuna güvensizliği geliştirmesidir.

Kürtler arası ilişkiler

Federal Kürdistan Bölgesi dışında da Kürtler arası ilişkiler olası bir bağımsızlık ilanına yeterli düzeyde katkı sunacak pozisyonda değildir. KDP’nin Kürtlerin yarısından fazlasının yaşadığı Türkiye ile siyasi ve ekonomik münasebetleri içsel bir engel halini almıştır. Son iki yıllık çatışmalı süreç boyunca KDP’nin durduğu yer Kürtlerden ciddi bir tepki yarattı. Özellikle Kürt kentlerinde bir çok yerleşim yerinin yerle bir edilmesine karşı sessizlik, hatta dönem dönem Türkiye politikalarına yönelik KDP desteği bu tepkinin yüksek oranda öfkeye dönüştüğü görülüyor. Aynı öfke ve gerilim KDP ve PKK arasında da giderek artıyor. Türkiye ile olan savaşında KDP’nin, AKP hükümetini desteklemesi, özellikle hava harekatları nedeniyle PKK’yi suçlaması iplerin tamamen koparma noktasına getirdi. Bu gerilim son olarak Şengal meselesinde sıcak çatışmaya kadar vardı. PKK’nin diasporada yaşayan Kürtler arasındaki örgütlemesi, Rojava ve İran Kürdistan’ı ile Türkiye’deki Kürtler üzerindeki nüfuzu biliniyor. Bu yaygınlıktaki bir Kürt kitlesinin desteğinin gözetilmeden, bu kitleyi öfkelendirecek politikalarda ısrar etmek de bağımsızlık söyleminin samimiyetini sorgulanmasına neden olmaktadır.

Hakeza KDP’nin PYD’ye yönelik politikası da benzer gerilim ve çatışmalara sahne olmaktadır. Rojava yönetiminin KDP tarafından tanınmaması, ilk günden itibaren Sêmalka Sınır Kapısı’nın bir ambargo aracı olarak kullanılması, ENKS gibi yapıların varlığı Suriye Kürtlerinde de KDP’ye yönelik ciddi bir alerjinin oluşmasına nedendir. ENKS’nin Türkiye ile olan bağları ve Rojava yönetimine yönelik söylem ve politikası doğrudan KDP’nin politikası olarak ele alındığından, bu alanda da sorunun kronik bir hal alma aşamasına gittiğinin göstergesi. Kürtlerin Rojava hassasiyeti biliniyor. KDP’nin Rojava’ya destek veren ve ortaklaşan politikası bağımsızlık söylemi ve ilanının en büyük gücü olabilirdi. Ancak şimdiye dek yürütülen politika tam tersi bir istikamette seyretmektedir.

Federal Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlık ilanı ya da vites düşürülmüş haliyle bağımsızlık referandumu meselesi dış faktörler bakımından dünden daha olanaklı. Ne ki iç faktörler yönünde de dünden daha parçalı. Bağımsızlık söyleminin taşıyıcılığını yapan KDP’nin temel sorumluluğu bu projeyi diğer Kürt partileriyle ortaklaştırmak ve Kürt halkının desteğini almaktır. Aksi Kürtlerin yüzde 10’lük kesimine nüfuz eden bir KDP’nin tek başına yapabileceği bir iş değildir. Hele hele Kürtlerin yüzde 90’nını temsil eden YNK, Goran, Komala, Yekgirtû, PKK, PYD gibi yapılarla kavga ederek hiç olmaz. Acil yapılması gereken Federal Kürdistan Bölgesi’nde parlamento somutunda fes edilen kurumsallaşmaya ağırlık vermek, Kürtler arasında ulusal birlik çalışmalarına öncelik tanımak. Yani fikir, zikir ve eylem uyumunu içeren bir programla tüm Kürt yapılarıyla ortaklaşarak halka gitmek. Bunun yüzde elli oranında yapılması dahi bağımsızlığa yeterlidir. Aksi çokça bağımsızlıktan bahsetmenin telafisi zor acı sonuçları da mümkündür.