Ana SayfaBilim ve TeknolojiŞeffaflık toplumunda diren(me)mek

Şeffaflık toplumunda diren(me)mek

Bir başka toplum biçimi konusunda konuşmak istemiyorum.

J. Baudrillard


EMRE TANSU KETEN


Yeni medya teknolojileri ve özellikle internetin gelip dayandığı web 3.0 sınırı, birçok bilimsel disiplini, dini otoriteleri, popüler kültürü kendisi hakkında konuşmaya, hatta tavır almaya zorluyor.

Psikolojiden sosyolojiye, felsefeden siyaset bilimine kadar farklı disiplinler internetin ve dijital olanakların kendi alanlarına etkisi üzerine çalışmalar yaparken; Black Mirror, Mr. Robot, Westworld gibi diziler, Her gibi filmler oldukça ilgi çekiyor.

Bu yapımlara olan ilgiyi, uzun süredir var olan bilimkurgu eserlerine olan ilgiden ayıran şey, birincilerde gördüklerimizin elimizi uzatsak dokunabileceğimiz yakınlıkta olması; bugün elimizden düşürmediğimiz aygıtlarda ve rutinleşen pratiklerimizde (yakın) ihtimal olarak barınması.

Bunun yanında, hayatlarımızın bu denli asli parçası haline gelen teknolojinin kötümser/distopik yorumlarını okumaktan da ayrı bir zevk alıyoruz sanırım.

Katılmama hakkının kimseye tanınmadığı bir sanal dünyanın, herhangi bir eylem talep etmeyen kötümser eleştirisi insanlara garip bir huzur veriyor.

Byung-Chul Han da Şeffaflık Toplumu kitabında, Jean Baudrillard’a çokça referansla, geldiğimiz yeri analiz etmeye çalışıyor. Han’a göre, şeffaflık ideolojisinin hakimiyeti altına girmiş insanlık, mahremiyet yerine teşhiri, mesafe yerine teklifsizliği, bilgi yerine enformasyonu, cinsel aşk yerine pornoyu yaşıyor (erlebnis), yaşamak zorunda kalıyor.

Şeffaflık ideolojisinin en önemli özelliği, olumsuza alan bırakmayacak derecede olumlulukla dolu bir sistem dayatmasıdır:

Şeyleri olumsuz yanlarından budayıp sentetik olarak ideal biçimleri içinde yeniden oluşturmayı hedefleyen tam bir cerrahi zorlama altındayız.[1]

Bütün insan eylemleri hesaplanabilir ve planlanabilir hale geldiklerinde, olumsuzluklarından arındırılabilir ve kontrol edilebilir. Olumluluğun sürekliliğinden en ufak bir sapma cezalandırılır, aşk bile bir olumsuzluk olarak kodlanan acıdan azade kılınır, ehlileştirilir.

Örneğin, örtünme bir olumsuzluktur. Şeffaflık tamamen çıplak bir beden, tamamen ifşa olmuş bir cinsellik dayatır. Benjamin’in dediği gibi “güzellik örtü ile örtülenin çözülmez bağını gerektirir. Çünkü güzel olan ne örtü ne de örtülmüş olan nesne değil örtülü nesnedir.”[2]

Oysa şeffaflık ideolojisi, örtüyü olumsuzluk, örtülen nesneyi olumluluk olarak niteler ve kesintinin olumsuzluğundan kurtulmak ister. Bunun adı pornodur. Sevişen insan yabancılaşmış insandır, yaşamakta olduğunu değil, yaşadığının görüntüsünü dert edinir.

Aynı şekilde her türlü metin de olabildiğince açık olmalıdır. Haberden edebiyata kadar bütün metinler, başka bir anlama ihtimal vermeyecek derecede sadeleşmeli, formelleşmeli, iletişimin hızını bozmayacak düzeyde aynılaşmalıdır.

Anlaşılmak için emek ve zaman isteyen metinler olumsuzdur ve ilgisizliğe mahkumdur. Çünkü enformasyon akışında ve iletişim hızında herhangi bir kesinti tehlike yaratacaktır, kesinti noktaları tefekkür noktalarıdır.

Burada bir parantez açıp, gerek fotokopileşmeleri, gerekse olumsuz duyguları (yalnızlık, tutunamamak, kaybetmek) evcilleştirip, tüketim formu haline getirip olumlulaştırmaları anlamında popüler kültür dergilerinin (Ot, kafa…) şeffaflık toplumuna uygun formatlar olduğunu söyleyebiliriz.

Aynılaşma o düzeydedir ki, bir yazıdan başka yazıya, bir sayıdan bir sonraki sayıya, bir dergiden diğer dergiye geçişte herhangi bir dikkat ve ilgi değişimi gerekmemektedir.

Haber de format olarak yaşamaya devam eden, fakat içerik olarak boş gösteren haline gelmiş bir oyalayandır. Teknolojik olanaklarla enformasyon üretiminin devasa boyutlara ulaşmış olması, bilginin arttığı anlamına gelmemektedir. “Daha fazla enformasyondan ortaya hakikat çıkmaz. Bunlarda yön, yani anlam eksiktir. Aşırı-iletişim ve aşırı-enformasyon hakikat eksikliğinin belirtisidir.” Bugün medyanın temel görevi insanları meşgul etmektir. İçeriksiz mesajlarla dolu, insanları sessizlikten -yani olumsuzluktan- kurtaran, -herhangi bir özneye atfedilemeyen anlamında- akusmatik bir sestir medya.[3]

Han’a göre, şeffaflık toplumunda temsil yerini sergilemeye bırakmıştır. Bu toplumda her özne kendi kendisinin reklam nesnesidir. Her şey sergi değeriyle ölçülür. Sennett’in Kamusal İnsanın Çöküşü’nde bahsettiği anlamda, insanların mahremiyet dışı alanda rollerle, duygu ve anlam yüklenmiş kostümlerle kendisini temsil etmesi bugün olanaklı değildir, çünkü bugünün mekanı sahne değil pazardır. “Tiyatro temsilin, pazarsa sergilemenin mekanıdır.”

Beden temsil yeteneğinden yoksun kılınmış derecede teşhir edilmiştir. Vücut çalışmaya bu denli yönelinmesinin bir nedeni de insanların ellerinde sadece bu sergi nesnesinin kalmasıdır (kaslı bir vücutla ortaya çıkmaktansa, vücut geliştirme süreci de sergilenir). Bu teşhir çağında, görünmez olan, sergi değeri taşımayan aslında yoktur. Bir şehre yapılan ziyaret, bir yemek yeme, bir kitap okuma eylemi ancak sergilendiğinde “gerçek”leşir.

Tekno-kötümser anlatının en büyük sorunu, teknolojiyi her şeyden bağımsız bir belirleyici güç olarak kabul etmesi, yani tekno-determinist bakış açısıdır. Buna göre, teknoloji kendi “doğal” seyrinde gelişmesini sürdürürken, insanlığın yaşamını ve kültürünü de belirlemektedir -ki bu gidişat insanlığın otantik değerlerini yok etmeye doğrudur.

Oysa, Han’ın da bazı yerlerde vurguladığı gibi, teknolojiyi belirleyen kapitalizmin gerekleridir. Atom bombasından, internete, yapay zekaya kadar bütün teknolojik gelişmeler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmiştir, şekillenmeye devam etmektedir. Bu anlamda tekno-kötümserlik de tekno-iyimserlik de sınıf mücadelelerini yok sayan bir noktada durmaktadır. Görünmez Komite’nin dediği gibi:

Çağımızın kâbusu, ‘teknik çağı’ değil, ‘teknoloji çağı’ olmasından kaynaklanır. Teknoloji, insanların farklı kurucu tekniklerine el koyma sürecidir. Teknoloji, en etkili tekniklerin sistemleştirilmesi, böylece dünyaların ve dünyayla ilişkilerin tesviye edilmesidir. Teknoloji, durmaksızın maddi gerçekliğe yansıtılan, teknikler hakkında bir söylemdir. Şenlik ideolojisinin gerçek şenliğin ölümü olması gibi, karşılaşma ideolojisinin biraraya gelmenin fiilî imkânsızlığı olması gibi, teknoloji de tek tek bütün tekniklerin etkisiz kılınmasıdır. Bu anlamda kapitalizm özünde teknolojiktir; en verimli tekniklerin kârlı bir düzenlemeyle bir sisteme sokulmasıdır.[4]

Şeffaflık geri döndürülemez, direnilemez bir olgu değildir. Kapitalizmin lehine kullanılan teknik olanaklar, aşağıdakilerin siyasi mücadeleleri sonucu ele geçirilebilir, insanlığın genel çıkarları için seferber edilebilir.

Sınıf mücadelesinin en önemli alanlarından birisinin internet olacağı da, yüzmilyonlarca insanın bilgilerini kontrol eden özel şirketlere karşı kamusal bir internet için verilecek mücadelenin önemi de oldukça açıktır.

İnternet teknolojisinin, sınıfsız sömürüsüz bir toplum için yaratacağı olanakları, biraz düşünürsek, tahayyül edebiliriz.

Han’ın kitabında ortaya sürülen tehlikeler kadar, bunlara karşı direnme yöntemlerinin icat edilmesi de, bir başka toplum biçimi konusunda konuşulması da önem taşımaktadır. Bugün zor olan ve daha az ilgiyle karşılanan, ne yazık ki, ikincisidir.


[1] Jean Baudrillard, Kötülüğün Şeffaflığı, çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları,  s. 47
[2] Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu, çev. Haluk Barışcan, Metis Yayınları, s. 37
[3] Ulus Baker, Yüzeybilim Fragmanlar, Birikim Yayınları, 2011, s. 215
[4] Görünmez Komite, Sibernetik Yönetimsellik, çev. Derya Yılmaz, http://www.e-skop.com/skopbulten/sibernetik-yonetimsellik/2352