Ana SayfaGüncelSırrı Süreyya Önder’den: Gülmen ve Özakça’nın tutuklanması, iktidarın bitmeyen ‘Gezi korkusu’

Sırrı Süreyya Önder’den: Gülmen ve Özakça’nın tutuklanması, iktidarın bitmeyen ‘Gezi korkusu’

HABER MERKEZİ – Yıldönümünde Gezi Direnişi’ne dair değerlendirmelerde bulunan HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, açlık grevindeki eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanma gerekçesine dikkat çekerek “4 yıldır her politikalarını saptarken Gezi korkusuyla davranmak zorunda kalıyorlar” dedi. Önder’e göre devlet en küçük toplumsal itirazı Gezi hafızasını aklında tutarak mübalağa ile bastırmaya çalışıyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Gezi Direnişi’nin yıldönümü vesilesiyle açıklamalarda bulundu ve son zamanda yeniden gündeme gelen ‘siyaseti bırakma’ konusuna dair de konuştu.

Yıldönümünde Gezi ‘korkusu’

dihaber’den Kenan Kırkaya ile Selman Gozelyuz’e açıklamalarda bulunan  HDP’li vekil, 28 Mayıs 2013 tarihinde başlayan ve 1 Haziran’da tüm Türkiye’ye yayılan Gezi Direnişi’nin Türkiye’nin sivil demokrasi mücadelesinde sarsılmaz bir yeri olduğunu söyledi.

“Bu durum egemenleri o kadar korkuttu ki, 4 yıldır her politikalarını saptarken Gezi korkusuyla davranmak zorunda kalıyorlar” diyen Önder, açlık grevindeki eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın ‘Yeni bir Gezi yaratabilir’ gerekçesiyle tutuklanmasına dikkat çekti.

Hiçbir şey Gezi’den sonra eskisi gibi olabilemedi. 7 Haziran başarımız tam da Gezi ruhunun arzuladığı bir profilin başarısıydı. Gezi hadisesi geçtikten sonra bakalım diğer siyasi partilere; işte CHP gitti MHP ile ortak aday çıkardı Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde. Yerel seçimlerde bu kent yağmasına katılan ne kadar suçlu varsa onları aday gösterdi. CHP hiçbir şey anlamadı siyasal olarak Gezi’den. Ama HDP bahsettiğim gecikmeyi de hesaba katarak söylüyorum; bu ruhu, olguyu en doğru en gerçekçi analiz edebilen siyasal yapı oldu.

Bizim Haziran kampanyamız ile Gezi’nin yürütülüş biçimi bire bir aynıdır. Birbirinin kopyası değildir; ama aynı yaratıcılık, aynı coşku, aynı çok renklilik yansıdı siyasetimize.

Devlet açısından, devlet artık en küçük toplumsal itirazı Gezi hafızasını aklında tutarak mübalağa ile bastırmaya çalışıyor.

‘Siyaseti bırakma’ konusu

Önder, son günlerde gündeme gelen ‘siyasetten çekilme’ meselesine dair de açıklamalarda bulundu.

Ben bir sosyalistim ve HDP fikriyatının oluşmasına katkı sunan insanlardan birisiyim. İlk kuruculardan birisiyim. Ve halen gelişmelerin HDP fikriyatının ve HDP’ye olan ihtiyacı gün geçtikçe daha da hayati kıldığını düşünüyorum. Dolayısı ile HDP’liliğim de siyasi mücadelem de hiç durmadan kesintiye uğramadan devam ediyor. Bu bizler açısından bir yaşam biçimidir ve devam edecek.

Ama parlamenterlik ise evet söylüyorum, gerek sağlığım gerek ise artık Türkiye’de parlamenter sistemin alanının son derece daralmış olması, gerekse de başlangıçtaki kavlim buna izin vermiyor.

Ben aslında bir dönem bir dayanışma nöbeti gibi adaylığı kabul etmiştim. Çünkü sinemada önemli bir birikimim var. Ve bekleyen bir sürü üretimim var.

Siyasette benim gördüğüm işlevi birçok genç, yetenekli arkadaşımız benden daha yetkin, daha iyi yapabilirler. Bunu görüyorum. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Günlük siyasetti kast ediyorum. Ama sanat alanındaki üretim biraz daha zor, biraz daha meşakkatli farklı deneyimler istiyor. Az buz tecrübe de kazanmadık. Politik sinema kulvarında üretim yapan birisiyim. Bu deneyimlerimi ölmeden Türkiye halkları ile paylaşmak istiyorum. Bundan daha doğal bir şey yok. Tüm yoldaşlarım da bunun böyle olduğunu biliyorlar.

Fakat herhalde bırakmam yönünde toplumsal bir talep var diyorum. (gülerek) Bu kadar iştahla herkes üzerine atlayınca.

Önder’in “Yani tamam mı devam mı?” sorusuna yanıtı ise şöyle oldu:

Benim Türkiye halklarına borcum var. Bu barış mücadelesi, barış ile özgürlük ile finalize olana kadar biz bu mücadelenin içindeyiz. Ama Parlemento’da ama sokakta, ama sendikada, ama sinemada, ama edebiyatta. Yani bu bizim Türkiye halklarına, zindandaki yoldaşlarımıza, toprağa verdiğimiz kardeşlerimize, geleceğe en büyük borcumuzdur. Sorumluluğumuzdur. Bundan kaçan bütün bu değerlere ihanet etmiş olur. Bundan kaçmamız mümkün değildir.