Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirTrump-Erdoğan görüşmesi başlamadan bitmiştir – ABDULMELİK Ş. BEKİR

Trump-Erdoğan görüşmesi başlamadan bitmiştir – ABDULMELİK Ş. BEKİR

Erdoğan’ın görüşmeler öncesi elini güçlendirmek için yaptığı Şengal ve Rojava harekâtlarının istenilen sonucu vermediği açıktır. Aksine ABD ve Rusya’nın eşzamanlı operasyonları eleştirmesi, YPG ile sınır boylarında birlik konuşlandırarak ve bunun basına yansımasını sağlayarak Türkiye’ye emrivakiye izin vermeyecekleri mesajı verildi.


ABDULMELİK Ş. BEKİR


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, referandumdan sonra dış görüşme turuna başladı. Bugün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve henüz net olmasa da 16-17 Mayıs’ta ABD Başkanı Donald Trump ile yapacağı görüşmeler en önemlileridir. Zira Suriye meselesinin temel gündem olması bekleniyor. Ancak ilk göze çarpan Erdoğan ile Putin ve Trump’ın görüşmelere yüklediği anlam, atfettiği önem ve beklediği sonuçları itibarıyla makasın epey açık olduğudur.

Erdoğan’ın görüşmelerden beklentisi yüksek. Bu iki nedenden dolayı böyledir. Birincisi, ilk baştaki Sünni dünyanın hamisi olma strateji ve hedefleri bakımından anlamsızlaşan, sarkaç misali bir uçtan diğer uca sıkça savrulmasına rağmen ikincil hedef olan Kürtlerin statü kazanmasını engellemeye bile çare olmayan ve iki cami arasında binamaz kalmakla sonuçlanan politikasına bir çıkış bulmak. İkincisi ise, 16 Nisan referandumuna gidilen süreçte milliyetçi ve ulusalcılar başta olmak üzere iç kamuoyununun desteğini almak için ‘beka sorunu’ olarak yansıttığı Suriye ve Irak’taki gelişmeleri engelleme, ‘başkanlık’ denilen sihirli değnekle dış politikada Türkiye’nin gücünü gösterme vaadini yerine getirmek için ABD ya da Rusya’dan gerekli desteği sağlamak.

Görüşmelere gitmeden evvel de elini güçlendirmek için Türkiye’nin nelere muktedir olduğunu göstermek amacıyla 24 Nisan’da Irak ve Suriye’de Şengal ve Derik’e hava saldırısı düzenlendi. Böylece Türkiye’nin istediği zaman emrivaki yapabileceği ve oyunun kurallarını bozabileceği mesajı verilmeye çalışıldı. Bu işin ‘sopa’ tarafıydı kuşkusuz. İşin havuç kısmı ise çıkmayan candan umut kesilmez misali sunulacak olan yeni plan ile kırk yamalı bohça ÖSO refakatinde Rakka yollarına revan olmak.

Planın muhataplarını ne kadar ikna edeceğini görüşmelerin ardından daha iyi görebilme şansına sahip olacağız. Ancak şimdiden bazı noksanlıklarını görmek de mümkün. Bu plan yani havuç kısmı, daha önce de Amerika’ya birkaç kez sunuldu ancak çok akilane bulunmadığından nazikçe reddedildi. Üstelik DSG’nin (Demokratik Suriye Güçleri) Rakka’ya bulunduğu en yakın mesafe 50 kilometre iken. ABD yeni zırhlı ve kara birliklerini Rojava’ya nakledilmemişken. Rakka ablukaya alınmış ve giriş kapısı olan Tabka kontrol edilmişken Türkiye’nin yeni planının kabul edilmesi en az Şam’da namaz kılmak kadar hayalidir. Sopa kısmı da aslında El Bab’tan sonra Türkiye birliklerinin Minbic’e yönelmesi sırasında gereken cevabı almıştı. Kentin kuzeyine ABD birlikleri batısına ise Rusya’nın yerleşerek Türkiye’ye dur denilmişti. Akabinde El Bab operasyonunun bitirildiği açıklaması gelmişti Genelkurmay Başkanlığından.

Sopaya daha büyük bir sopa ile karşılık verildi

Şengal ve Rojava’ya yapılan harekat ile elin güçlenmediği ve ‘sopa’ mesajının murat edilen istikamette algılanmadığı kısa sürede anlaşıldı. ABD’li komutanlar YPG komutanlarıyla vurulan yerler ziyaret edildi. Birkaç gün sonra da yaşamını yitirenlerin cenaze merasimi sırasında benzer bir fotoğraf verildi. AKP medyasına göre bu komutanlardan biri daha önce PKK’de komutanlık yapan Afrin doğumlu ‘Şahin Cilo’ kod adlı Ferhat Abdi Şahin’di. Bu karenin iki güçten habersiz, tesadüf eseri ya da şehven medyaya servis edildiğini zannetmek her halde ileri düzeyde naiflik olur. Erdoğan’ın fotoğrafları üzücü bulması ve bunu Trump’a sunacağını ifade etmesi ise ya mesajın algılanmak istenmediği ya da Türkiye siyaseti ve diplomasisinin üzülecek durumda olduğuna işarettir ancak. Ek olarak hem Pentagon hem de dış işleri bakanlığından art arda hava saldırısına yönelik tepkiler geldi. Yetmedi Türkiye’nin karadan havan ve top atışlarına da sınıra ABD zırhlıları konuşlandırılarak aslında sopaya daha büyük bir sopa ile karşılık verilmiş oldu. Dolayısıyla Trump-Erdoğan görüşmesinin Suriye kısmının bir yönüyle başlamadan bittiğini söylemek mümkündür. En azından Türkiye’nin Rakka ve DSG’ye yönelik talep ve planlarının kabul görmeyeceğine işarettir. Görüşmede Suriye’ye ilişkin yeni bir şey çıkmasının tek şartı, Erdoğan’ın ABD’nin mevcut politikasını harfiyen kabul etmesidir.

Rusya’dan taraf da durum çok farklı değil. Türkiye siyasetinin tek kişi tarafından belirlenmesinden beridir içine düştüğü belirsizlik ve öngörülemezlik tüm muhatapları temkinli olmaya itiyor. Rusya’nın uçak hadisesinden itibaren Türkiye’ye ilişkin bir çetele tuttuğu muhakkak. Erdoğan-Putin arasında yapılan görüşmelere ve ilişkilerin eski seyrine döndüğüne dair yapılan tüm iyimser yorumlara rağmen, işin perde arkasının böyle olmadığı biliniyor. Gerek turizm gerekse tarım ve gıda sektörlerine ilişkin gelişmelere bakıldığında Rusya’nın Türkiye’nin son altı yıllık Suriye politikasını kolay kolay unutmayacağı ve Türkiye’ye güvenmeyeceği açıktır. Üstelik özrün ardından gelen Moskova deklarasyonu gereği verilen birçok sözün yerine getirilmemesine ek olarak ABD’nin Şayrat Havva Üssü’ne yapılan saldırının sevinçle karşılanması ve devamının temenni edilmesi Rusya’nın var olan güvensizliğine tüy dikti.

Putin-Erdoğan görüşmesi

Rusya, hem ABD-AB ile Türkiye arasındaki gerginlikten azami faydayı sağlamak hem de Astana süreci üzerinden İdlib cebini radikal cihatçılardan temizlemek için ilişkileri mevcut dengede tutmayı yeğleyecektir. Aynı zamanda istediğinde Türkiye’nin canını yakacağı enstrümanları da ustaca kullanmaktan geri durmayacaktır. Nitekim Türkiye’nin aşil topuğu olan Kürt fobisine Afrin’de geliştirdiği ilişki ile hafiften dokunmayı ihmal etmiyor. Bir yandan Afrin’e Ateşkes Gözetleme Merkezi adı altından askeri güç konuşlandırması öte yandan Türkiye’nin son bir haftalık saldırı girişimlerine karşı askeri birlikleriyle sınır hattında YPG’li komutanlarla görüntülerinin basına yansıması Kürt kartını kullanmaktan geri durmayacağını gösterdi. Bu pencereden bakıldığında Erdoğan’ın Putin ile bugün gerçekleştireceği görüşmede çok yeni bir durumun çıkacağı uzak bir ihtimal. Zira Erdoğan’ın elinde birbiriyle kavgalı birkaç ÖSO grubu dışında istediğini almak için kullanacağı çok da fazla seçenek kalmadı.

Ezcümle Erdoğan’ın görüşmeler öncesi elini güçlendirmek için yaptığı Şengal ve Rojava harekatlarının istenilen sonucu vermediği açıktır. Aksine ABD ve Rusya’nın eşzamanlı operasyonları eleştirmesi, YPG ile sınır boylarında birlik konuşlandırarak ve bunun basına yansımasını sağlayarak Türkiye’ye emrivakiye izin vermeyecekleri mesajı verildi. Türkiye’nin gücüyle orantısız tahayyülleri ve buna ulaşmak için yaptığı hamleler epey bir süredir hüsranla sonuçlanmaktadır. Yapılan son hamlede benzer bir netice doğurmuştur. Erdoğan’ın elini güçlendirmekten ziyade daha da zayıflatmıştır. Diplomasinin ‘istediğini elde etmek için hangi enstrümanlara sahipsin’ şeklindeki en basit ilkesi hatırlanmadıkça da bu böyle devam edecektir.

Türk siyasal İslamcılığının 21. Yüzyıl politik okuması oldukça vasattır. Bu durum parçası olduğu Ortadoğu için daha da böyledir. Dünyanın hegemon güçleri olan ABD-AB ve Rusya ile aynı anda karşı karşıya gelmesi de bu yanlış ve 20. yüzyıldan kalma politik okumayla ilgilidir. Politikadaki vasat okuma çoğu zaman üsluba da ‘ansızın bir gece gelebiliriz’, ‘falanca yerdeki cahiller…’ yönlü akıldan ziyade duyguların eseri ve esiri olan bayağılık olarak yansımaktadır.

Sonuç olarak Kürt fobisi ile düşünülmeden atılan her adım Türkiye’ye kaybettirmektedir. Yapılan yanlışlar sonucunda Kürt meselesi artık Türkiye’nin müzakere süreçleri gibi girişimlerle tek başına çözebileceği bir konu olmaktan çıkmıştır. Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin doğrudan içinde olduğu ve şekillendirdiği bir merhaleye çıkarak küresel bir mahiyet kazanmıştır. Şengal ve Rojava’ya yapılan harekatları da bu gidişata ABD ve Rusya lehine ancak Türkiye aleyhine bir netice doğurmuştur. Kürtler, saldırılar nedeniyle hegemon güçlere daha fazla ihtiyaç duyar hale gelirken, Türkiye’de komşu coğrafyalardan ayağını kesen ve arzularını gemleyen iki hegemon güçle daha fazla karşı karşıya gelmiştir. Türk müdahaleciliği sayesinde iki gücün Rojava’da dünden daha fazla görünür ve kalıcı hale gelmesi için kafi miktarda rıza imal edilmiştir. Bu politikanın yansımalarının Türkiye aleyhine ileriki yıllarda da daha acılı ve sancılı bir şekilde zuhur edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Jeostratejik ve jeopolitik olanaklarını peşkeş çekerek ABD ya da Rusya ile geliştirilecek herhangi bir ortaklık da Suriye’deki mevcut parametreleri Türkiye lehine ciddi manada etkilemeyecektir. Herhangi bir hamle ve yeni plan projeyle Rakka’ya gitmek de bu saatten sonra artık hayal bile değildir.