Ana SayfaManşetZarrab Davası’nı takip eden avukat: ‘Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri dolaylı olarak sanık sandalyesinde’

Zarrab Davası’nı takip eden avukat: ‘Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri dolaylı olarak sanık sandalyesinde’

HABER MERKEZİ – Reza Zarrab davasını CHP adına takip eden avukat Yegane Güley, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nın da tutuklanmasıyla Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin dolaylı olarak artık sanık sandalyesine oturtulduğunu belirtiyor.


Röportaj: ALTAN SANCAR


Avukat Yegane Güley

ABD’de tutuklu bulunan Reza Zarrab davasını Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adına takip eden avukat Yegane Güley, Gazete Karınca’nın sorularını yanıtladı.

Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın tutuklanmasının Türkiye Cumhuriyeti yetkililerini dolaylı olarak sanık sandalyesine oturttuğunu belirten Güley, davada gelinen son aşamayı değerlendirdi.

Davanın anlaşma yoluna gidilerek çözülmesi ihtimalinin yüksek olduğunu ve bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her türlü tavizi verebileceğini belirten Güley’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

“Bir kamu bankası kullanıldı, Türkiye açısından çok önemli bir dava”

Reza Zarrab’ın ABD’de yargılanma sürecini yakından takip ettiniz. Süreç Türkiye gündemine bazen doğru bazen de eksik bilgiler ile girdi. Zarrab yargılaması Türkiye ve iktidar açısından neden önemli? Yargılamada iktidar ile Zarrab arasında kurulan bağlantılar neler?

Evet, Reza Zarrab davasını 30 Mart 2016’dan beri CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatı ile takip ediyorum.

Zarrab kamu bankası olan Halkbank’ı kullanmış olmasından dolayı Türkiye açısından çok önemli bir dava. Zarrab ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoyu delmek için bir Türk kamu bankasını kullandı. Hükümet için önemli olması ise; Zarrab’ın yönetimindeki kara para aklama mekanizmanın bir devlet bankasını kullanması hükümetin bilgisi dışında yapılabilecek çapta münferit birkaç işlem değil. Özellikle bahsi geçen rakamlar ve yayıldığı zaman dilimi dikkate alınırsa en tepedeki yetkilinin haberi olmadan yapılabilecek bir iş değil. En tepedekinin onayı ile yapıldığı için, en tepedeki de Tayyip Erdoğan olduğu için her ne kadar Tayyip Erdoğan “Zarrab babamın oğlu değil” dese de aslında göbek bağı ile bağlı Erdoğan Zarrab’a bu davada.

Türkiye’ye damgasını vuran ancak yargıya intikal edemeyen 17-25 Aralık sürecinde ortaya çıkan detaylar, ABD’de devam eden yargılamada dile getirildi mi?

Birçok defa dile getirildi. İddianamenin ana metnine direkt girmedi ama şu ana kadar olan birçok aşamada iki taraf da yani hem savcılık hem de savunma 17-25 Aralık iddianamesini davanın esası ile alakası olmayan taleplerini ve argümanlarını güçlendirmek için dilekçelerine ek delil olarak koydular. Her ne kadar iddianamenin hiçbir bölümünde 17-25 Aralık iddianamesine atıf yapılmasa da sonraki aşamalarda, mesela kefalet talebinin görüşmelerinde, daha sonra e-maillerin karartılması talebinin verilmesinde ve sonra karşılıklı sunulan dilekçelerin eklerinde hem 17-25 Aralık iddianamesi hem de 17-25 Aralık yolsuzluklarını kapsayan yargılama süreciyle ilgili bir çok yerli ve yabancı basında çıkan yazı ve makalelerde ek delil olarak dosyaya girdi.  Ayrıca iddia makamı mahkemeye sunulan bir dilekçede 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturması ile ortaya çıkan bilgi ve delillerinin FBI’ın soruşturmasında elde ettiği deliller ile örtüştüğünü beyan etti.

“Dolaylı olarak Türkiye Cumhuriyeti de ‘sanık’ olarak davaya dahil edildi”

Trump’ın başkanlığı ve ardından Preet Bharara’nın görevden alınması ile yargılama sürecinin seyrinin değişebileceği yönünde söylemler mevcuttu. Trump ve Preet Bharara’nın görevden alınmasının ardından yaşanan süreçte bir değişiklik oldu mu?

Türkiye açısından davanın esası itibari ile süreçte henüz bir değişiklik olmadı ve hatta Türkiye Cumhuriyeti de Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nın tutuklanması ile dolaylı olarak sanık sandalyesine oturtulmuş oldu. New York’ta devam eden dava Donald Trump seçilmeden veya Preet Bharara görevden alınmadan önce yalnızca bir Türk vatandaşı olan Reza Zarrab’ın davası idi. Şu anda dolaylı olarak Türkiye Cumhuriyeti ve dolayısı ile yöneticilerinin de “sanık” olarak davaya dahil edildiği bir sürece girildi. Yani savcılık makamı açısından bakıldığında dava süreci Türkiye’ye karşı sertleşti.

Rudy Guiliani ve Michael Mukasey gibi Başkan Trump’a yakın isimlerin Reza Zarrab’a avukat olarak tutulması ve bunların Tayip Erdoğan ile Ankara’da görüşmesi savcılık makamlarını siyasi müdahaleyi minimize etmek için harekete geçirdi ve Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla tutuklandı. Savcılık bir nevi Tayyip Erdoğan’a “Madem bu davaya müdahale etmek istiyorsunuz buyurun, sanık olarak müdahil ediyoruz sizi” dediler. Bundan dolayıdır ki Erdoğan referandum sürecinde çıktığı bir TV programında “Bharara gitti ama ekibi halen orada” diye bir yorum yaptı.

Sahiden de Preet Bharara görevden alındı ama davayı götüren, usul duruşmalarında mahkemeye çıkan hep üç savcı yardımcısı idi. Onlar halen görev başında ve Atilla’nın gözaltı talebinin onayında o üç savcının imzası var. Bharara’nın yerine vekaleten bakan şu anda New York Güney Bölge Savcısı görevini yürüten Joon Kim’in değil. Trump’ın başkan olması ve Bharara’nın görevden alınması Zarrab lehine olur algısı doğruydu, fakat aksi durum söz konusu oldu. Hukukun üstünlüğü prensibine pek değer vermeyen Trump gibi bir başkanın olduğu ABD’de artık dava süreci nasıl gelişir tahmin etmek daha da zorlaştı, ama Bharara’nın görevden alınması Türkiye açısında şu aşamada olumlu bir değişime neden olmadı. Hatta aksini söylemek mümkün.

Fakat bu tür davaların yüzde 85’i anlaşma ile sonuçlanıyor ve Bharara’nın yerine atanacak yeni savcı anlaşma sürecinde daha yumuşak davranabilir. Yeni savcının Zarrab’ın yeni avukatı eski ABD Adalet Bakanı Michael Mukasey’nin oğlu olması bekleniyor. Diğer bir isim ise Zarrab’ın avukatları arasında olan ve Kasım ayında istifasını veren ünlü hukuk firması Clifford Chance’ın ortaklarından Edward O’Callaghan ki Edward O’Callaghan da Başkan Trump’ın “geçiş ekibi” içerisindeydi. Fakat Bharara’nın yerine atanırsa etik kuralları gereği Zarrab’ın davasına bakamayacak.

“Türkiye ekonomisini çökertir”

Türkiye’nin sık sık siyasal olarak yargılamaya müdahale etme çabaları olduğu, avukatların iktidar tarafından tutulduğu ve harcamaların karşılandığı iddiaları gündeme geldi. Bu iddialar doğru mu? Türkiye’nin müdahaleleri bir karşılık aldı mı?

Türkiye’nin her yolu, siyaset de dahil olmak üzere denediği çok aşikar ve eski New York Belediye Başkanı ve şu anda Başkan Trump’ın İnternet (cyber) Güvenlik Danışmanı Rudy Giuliani ve Michael Mukasey’nin mahkemeye sundukları beyanları da zaten bunu hecelemiş durumda; “Amerikan ulusal güvenliği için diplomatik çözüm arayışları” içerisinde olduklarını belirtmek sureti ile. Yeni avukatlar Rudy Guiliani ve Michael Mukasey’in ücretinin kimin ödediği direkt olarak soruldu ve cevap olarak Zarrab’ın kendisinin ödediği belirtildi mahkemede. Bu aşamada bu cevaplar normal. Türkiye’nin yatırım ve alt yapı projelerinde kullandığı Clifford Chance’ın ortaklarından, adı Bharara’nın sandalyesi için geçen Edward O’Callaghan’ın avukat olarak tutulması gözden kaçmamıştı. Tesadüfte olabilir. Fakat Türkiye ve Erdoğan açısından bu davanın önemi çok büyük olduğu için, Türkiye’nin direkt avukatların ücretini ödemese de lobi faaliyetleri kapsamında bir takıp girişimleri olmaması mümkün değil.

Türkiye’nin müdahaleleri bir karşılık almadı ve davaya bakan Yargıç Berman üzerinde de ters etki yaptı. En son duruşmada Yargıç Berman “Hayatımda böyle bir şey ile karşılaşmadım” diyerek de siyasi müdahale girişiminden yani Rudy Giuliani ve Michael Mukasey’nin girişiminden kaynaklı memnuniyetsizliğini dile getirdi. Fakat etik prensipleri şaibeli hale gelmiş olan Adalet Bakanı Session adalet bakanı iken ve  Rudy Guiliani ve Michael Mukasey gibi iki önemli Cumhuriyetçi politikacının da Zarrab’ın avukatları olması davada anlaşma yoluna gidilirse hiç bir etkilerinin olmayacağını söylemek saflık olur.

Dosya kapsamında son olarak Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla tutuklandı ve dosyalar birleştirilerek yeni bir iddianame hazırlandı. Türkiye’de yaşanan 17-25 Aralık sürecinde de gündeme gelen Halkbank’ın soruşturmaya dahil edilmesi Türkiye açısından ne gibi sonuçlara yol açabilir?

Öncelikle Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın ABD’de tutuklanması ve Reza Zarrab davası iddianamesi ile iddianamelerinin bileştirilmesi, 17-25 Aralık sürecinde Türkiye’de ortaya saçılan yolsuzluğun gerçek olduğunu bir nevi kanıtlıyor.

Bir kamu bankasının ABD yaptırımlarını ihlal etme ve delme sürecinde ve kara para aklamada kullanılmasının uluslararası bankacılık ve finansman sektöründe de ciddi sonuçları olacaktır. Ayrıca, Reza Zarrab’ın A Haber’de verdiği “Türkiye’nin cari açığının yüzde 15’ini ben kapattım” beyanlarının gerçek ticaret ile mi 5 tonluk gemi ile mi 50 ton kuru gıda taşıma türü şişirme ticaret ile mi yapıldığı da ortaya çıkacaktır. 17-25 Aralık tapelerinden biliyoruz ki İran-Türkiye “ticaretinin” yüksek olması için tepeden teşvik edici talimatlar gelmiş. Bu benim aklıma ünlü enerji devi Enron ve de ona muhasebe ve denetleme servisi veren ve Enron skandalı ortaya çıkınca Enron ile birlikte batıp tarihe karışan Artur Anderson skandalını getiriyor. Böyle bir durumda Türkiye’nin kredi notu negatif etkilenir ki bu da milyarlarca dolar dış borcu finanse etmeyi daha da pahalı hale getirir ve ekonomik krizi derinleştirir. Türkiye ekonomisini çökertir.

“Atilla’nın tutuklanmasından sonra Türkiye’ye uzanmaması mümkün değil”

Mehmet Hakan Atilla’nın dosya kapsamında hakkında yakalama kararı olduğu halde ABD’ye gittiği ve bildiklerini anlatmayı kabul ettiği belirtiliyor. Bu konu hakkında bir bilginiz var mı? Soruşturmanın Türkiye’ye uzanacağını öngörüyor musunuz?

Bu bana göre tamamen uydurma bir varsayım. Yakalama kararı hazır olsaydı ABD’ye girişte gözaltına alınırdı. Tıpkı Reza Zarrab’ın Miami’de ABD’ye girerken alınması gibi. Oysa Mehmet Hakan Atilla ABD’den ayrılırken New York JFK Havaalanı’nda  gözaltına alındı. Dosyadaki evraklardan FBI’ın gözaltı talebini 27 Mart’ta hazırladığı ve talebi aynı tarihte yukarıda da belirttiğim Preet Bharara’nın ekibinden üç yardımcı savcı tarafından imzalandığını açık bir şekilde görmek mümkün. Hakkında yakalama kararı daha önceden çıkmış veya hazır olmuş olsaydı 27 Mart değil eski bir tarih olurdu gözaltı talebi ve onayının altında. Benim kanaatim Guiliani ve Mukasey’i avukat olarak tuttuktan sonra Türkiye’nin bu işi çözdüğü varsaymasından kaynaklı olarak Mehmet Hakan Atilla ABD’ye gitti. Tutuklanmayı hiç beklemiyordu. Zarrab için de aynısı telaffuz edilmişti ama gördüğümüz gibi kurtulmak için her türlü yolu deniyor ve hiç bir masraftan da kaçmıyor.

Mehmet Hakan Atilla’nın bildiği her şeyi anlatacağına hiç ihtimal vermiyorum. Ankara ne talimat verirse onu tekrarlamaktan başka bir şey yapmayacaktır. Mehmet Hakan Atilla’nın tutuklanmasından sonra Türkiye’ye uzanmaması mümkün değil. Sonuç itibari ile Halkbank bir kamu bankası ve bu kadar büyük bir kara para aklama mekanizmasının Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin –  bakanlar ve başbakan –  bilgisi haricinde yapılması da pek mümkün değil. Reza Zarrab’ın A Haber’e çıkartılıp Türkiye Cumhuriyeti bayraklı fon ile “Türkiye’nin cari açığının yüzde 15’ini katladım” beyanı tek başına aslında cari açığın kapatılması için devletin aktif olarak Zarrab’ın kara para aklama mekanizmasını desteklediği bilgisini de içerir nitelikte.

“Erdoğan her türlü tavizi Trump’a verebilir”

Birleştirilerek hazırlanan yeni iddianamede savaş suçu konusu da yer alıyor. Türkiye’deki iktidarın bu bağlamda Zarrab ile ilişkisi ortadayken ve Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın konumu belli iken soruşturmaya dahil edilecek siyasiler ve yakınları var mıdır?

İddianamede “savaş suçu” ibaresini ben görmedim. Bunun bir kaç gazete/online haber sitesinde yazıldığını okudum ama böyle bir ibare yok iddianamede. Sanırım bazı yayın organları İran’ın Mohan Havayolları’na para transferleri ile ilgili kısımda Mohan Havayolları’nın Hizbullah’a silah ve cihatçı taşımasından dolayı terörün finansmanını asist ettiğini ileri sürülen kısmı “savaş suçu” olarak yorumladı. Bana göre bu savaş suçu olarak değil terörün finansmanı olarak değerlendirilmeli.

Davanın kısa sürede tamamlanması oldukça zor görünüyor. Sizin konu hakkındaki tahminini nedir? Olası ceza durumunda uluslararası bağlamda Türkiye’ye dönüşü nasıl olacaktır?

Alışıla gelmişin dışında Zarrab’ın savunma ekibinin jürili duruşmalara geçişin ertelenmesini “hazırlanmak için vakte ihtiyacımız var” gibi nedenlerle talep etmesi aslında anlaşma yolları için zaman kazanmaya çalıştıklarını gösteriyor. 30 Kasım’da ve 25 Ocak’ta başlanması planlanan jürili duruşmaların ertelenmesini talep etmeleri oldukça şaşkınlık yaratmıştı ama aslında normaldi. Seçilen yeni başkan Trump ile yeni savcı atanacağını öngörmüşler ve Preet Bharara gibi kayıtsız şartsız hukukun üstünlüğü prensibi ile görevini yürüten demokrat savcı ile anlaşma masasına oturmak yerine Trump’ın atayacağı yeni savcı ile anlaşmanın daha kolay olacağını düşünmüş olmalılar ki erteleme istediler. Aynı gün Trump’ın Bharara’ya görevde kalmasını teklif etmesi hayal kırıklığı yaratmıştır ama Nisan’da Bharara’ın Trump’ın kendisini araştırması ihtimali ortaya çıkınca görevden alması da içlerine su serpmiştir.

Olası jürili duruşmalarda ortaya saçılacak bilgi ve detaylar Türkiye açısından çok vahim olacağı için bu davanın jürili duruşmalar aşamasına geçmeden anlaşma yolu ile sonuçlanması çok yüksek bir olasılık. Anlaşmalarda gizli kalmak üzere yapıldığı için suç kabul edilse de Türkiye’ye – anlaşma yolu başarılı olursa – dönüşü sınırlı olmayacaktır. Bunun için de Tayyip Erdoğan her türlü tavizi Başkan Trump’a verebilir.

Previous post
‘Suriyeli Kürtlerle ilişkimiz sürecek’ diyen Putin: Türkiye’nin endişelenmesi için sebep yok
Next post
KÜRT DİL BAYRAMI | Kamîran Ali Bedir-Xan'dan 'Ülke Edebiyatı'