Ana SayfaGüncelCHP’nin ‘darbe raporu’: Öngörülen, engellenmeyen ve sonuçları kullanılan bir kontrollü darbe

CHP’nin ‘darbe raporu’: Öngörülen, engellenmeyen ve sonuçları kullanılan bir kontrollü darbe

ANKARA – CHP milletvekilleri tarafından hazırlanan darbe raporu kamuoyu ile paylaşıldı. Hazırlanan raporda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha önce dile getirdiği ‘kontrollü darbe’ söylemi tekrarlanırken, ‘Hain darbe girişiminin olacağını bilen ve bekleyenler de vardı’ denildi.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) darbe komisyonu üyesi milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Aytun Çıray, Zeynel Emre ve Aykut Erdoğdu tarafından hazırlanan ve Darbe Komisyonu’na muhalefet şerhi olarak sunulması planlanan 307 sayfalık raporda, darbe girişimi ‘öngörülen, engellenmeyen ve sonuçları kullanılan bir kontrollü darbe’ olarak tanımlandı.

Darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL’in de sonuçlarına yer verilen raporda, yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile mesleklerinden ihraç edilen kamu emekçilerinin mağduriyetleri dile getirildi.

KHK’ler ile kapatılan veya OHAL döneminde baskıya uğrayan yayın kuruluşlarına da yer verilen raporda, yaşananlara ilişkin ‘Cemaat suçlamasıyla yapılan adaletsizlikler karşı darbe sürecinin güç gösterisine dönüşmüştür’ ifadelerine yer verildi.

Raporda darbe girişiminin 15 Temmuz günü saat 14:20’de öğrenildiği, ancak etkin önlemlerin alınmadığı belirtilirken, ‘Bu ihmaller zinciri sonucunda 15 Temmuz hain kalkışması önlenmeyen darbe girişimi olarak tarihe geçmiştir’ denildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘darbeyi eniştemden öğrendim’ sözlerinin anlaşılamaz olduğunun belirtildiği raporda, ‘Darbe tehlikesini atlatıncaya kadar olduğu söylenen OHAL kalıcılaştırılarak TBMM devre dışı bırakılmış ve Erdoğan’ın karşı darbe süreci başlamıştır’ ifadelerine yer verilmesi dikkat çekti.

CHP tarafından hazırlanan darbe raporunda öne çıkan noktalar şöyle:

Darbeci ‘zümre’nin devlet teşkilatına sızmasında AKP’nin oynadığı rol

Araştırma Komisyonunun başlangıçta belirlenen amaçları sağlamaktan çok uzak olduğu anlaşılmıştır. AKP’nin tespit ettiği uzmanlarca hazırlanan ve dağıtılan Taslak Rapor’da darbenin öngörülebilir, önlenebilir hususlarına dair hiçbir araştırmanın, beyanın yansıtılmaması; raporun oluşma sürecinin muhalefet partilerinden tamamen gizlenerek yürütülmesi ile bir kez daha amacın gerçeğin açığa çıkarılması ve sorumluların bulunması olmadığı ortaya çıkmıştır. AKP tarafından yazılan Taslak Komisyon Raporunda:

– Sürecin nasıl işlediği ortaya çıkarılamamış,

– Kimlerin ne tür roller üstlendikleri netlik kazanmamış,

– Türkiye’yi 15 Temmuz’a taşıyan süreç aydınlanmamış,

– 15 Temmuz sonrası için demokratik ve hukuki bir yol haritası ortaya konulamamış.

AKP İktidarı darbeyi araştırmak bir yana darbeyi tek adam rejimine giden yolda fırsat (!) haline dönüştürmüştür. Burada AKP’nin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin desteğiyle referandum ile anayasa değişikliğini başarmış olmasının da unutulmaması gerekir.

Komisyon süreci hem usul hem de esas bakımından bilinçli olarak AKP tarafından manipüle edilmeye çalışılmış, önergelerin birleştirilmesi dışında Partimizin darbe girişimini aydınlatmaya, siyasi ve siyasi olmayan sorumlularının açığa çıkarılmasına dair önerileri kasten yerine getirilmemiştir. Komisyon sürecinin kuruluşundaki beklentileri yansıtmamasının AKP tarafından kasten engellenmek suretiyle olduğu defaten dile getirilmiş ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu muhalefet şerhimiz Komisyon süreçlerini daha ayrıntılı olarak kamuoyu ile paylaşmak, hesap verme sorumluluğundan kaçan AKP’nin manipülasyonunu görünür kılmak adına önem taşımaktadır.

Birincisi, 15 Temmuz’a giden yolda AKP Hükümetinin en hafif deyimle “ihmali” sonucunda onca insanın hayatını kaybetmesi, yaralanması ve sakat kalması,

İkincisi de, darbeci “zümre”nin Türkiye’nin ekonomik yapısına ve devlet teşkilatına sızmasında AKP’nin oynadığı “yardım ve yataklık” rolü.

AKP, eninde sonunda hesabını vereceği bu iki acı gerçekten komisyon çalışmalarında aşamalı olarak hafifletme yoluyla kaçınmaya girişmiş: öncelikle 15 Temmuza giden yoldaki en hafif tabirle “ihmalleri” tartıştırmamak için bu yönde bir araştırmayı sulandıracak şekilde “FETÖ”nün tarihsel gelişimine gündemi kaydırmaya çalışmıştır. “FETÖ” nün tarihsel gelişimini araştırırken de sürekli olarak 2002-2013 döneminde AKP’nin rolünün hayati önemini geri planda bıraktırmak için Komisyon gündemi yönlendirilmeye çalışılmıştır. Komisyonun çalışma süresinin ilk yarısında AKP’nin önceliği 15 Temmuzdaki en hafif tabirle “ihmalin” tartışılmasını engellemek olduğu için; ikinci kaçınma hususunda durumu tam kontrol altında tutamamışlar ve üst üste gelen konuşmacılar, görevleri kapsamında ve yetkileri mertebesinde her fırsatta AKP’yi “Cemaat” tehdidine karşı uyardıklarını ancak hükümetin gereğini yapmadığını ısrarla ifade etmişlerdir. Bunun üzerine de, ikinci kaçınma manevrası kapsamında, komisyonun görev süresinin son bir buçuk ayında bir iki istisna dışında kayda değer neredeyse hiçbir toplantı yapılmamıştır.

Darbe tehlikesi atlatıldı, Erdoğan Yenikapı sürecini bozmaya başladı

Darbe tehlikesinin atlatılmasıyla birlikte Erdoğan tarafından Yenikapı süreci bozulmaya başlamıştır. Darbe tehlikesi atlatılıncaya kadar süreceği söylenen OHAL kalıcılaştırılarak TBMM devre dışı bırakılmış ve Erdoğan’ın karşı darbe süreci başlamıştır.

Darbe Araştırma Komisyonu fiilen lağvedilmiş ve komisyon darbeyi girişimini araştıran değil Erdoğan’ın karşı darbesini aklayan bir kara propaganda aracına dönüşmüştür.

Karşı darbe sürecinin hukuki silahı: OHAL

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbeye karşı direnen bütün kişi ve kurumları aldatarak başlattığı karşı darbe sürecinin hukuki silahı OHAL olmuştur. OHAL KHK’larıyla devlet tarumar edilmiş ve TSK’nın emir komuta sistemi parçalanmıştır.

Gerek 15 Temmuz darbe girişimi gerek Erdoğan darbesi karanlıkta tutabilmek ve halkımızın bilgi almasını engellemek için gazetecileri tutuklayarak, gazete, televizyon, radyo ve haber siteleri kapatılarak basın susturulmuş ve sansür edilmiştir.

Özellikle yayın hayatları Cemaatle mücadele etmekle geçen ve bu mücadelede ağır bedeller ödeyen  Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine Cemaat suçlamasıyla yapılan adaletsizlikler karşı darbe sürecinin güç gösterisine dönüşmüştür.

Cemaatle mücadele bahane edilerek içlerinde cemaatle hiç ilgisi olmayan on binlerce kamu görevlisinin de olduğu yüzbinlerce insan göz altına alınmış, tutuklanmış veya ihraç edilmiştir. Tutukluluk ve ihraç işlemleri aileleri özellikle çocukları da kapsayacak şekilde fiili cezaya dönüşmüştür.

Tescilli Cemaatçiler yurt içinde ve yurt dışında serbestçe dolaşırken en alt düzeyde on binlerce kamu görevlisi hiçbir savunma hakkı tanınmadan açlığa ve sefalete mahkum edilmiştir.

Hayatları cemaatle mücadeleyle geçen on binlerce kamu görevlisi de sırf muhalif veya muhalif sendikalara üye oldukları için AKP’nin gadrine uğramış, işlerinden ve aşlarında olmuşlardır.

Başta Anayasa mahkemesi olmak üzere hiçbir yargı kuruluşunun ve hiçbir yargıcın hakim güvencesi kalmamış, hakim ve savcılar OHAL silahıyla rehin alınarak AKP’nin emir erine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bu duruma direnen ve Cemaatle hiçbir ilgisi olmayan hakim ve savcılar terörist damgasıyla Cemaat çuvalına atılmışlardır.

Parti devleti inşası süreci

Karşı darbe sürecinde boşaltılan kamu görevlilerine AKP yandaşları doldurulmuş Erdoğan’ın parti devleti inşası süreci başlamıştır. OHAL olağanlaşmış KHK’lar kanunlaşmıştır.

En son yapılan haksız, hileli ve mühürsüz referandumla parlamenter rejim rehin alınmış yerine gayri meşru bir Başkanlık rejimi kurulmuştur.

Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere 15 Temmuz hain darbe girişimini sonuçları kullanılmış ve karşı darbe gerçekleştirilmiştir. Bu sebeplerle 15 Temmuz darbe girişimi karşı darbe yapmak amacıyla sonuçları kullanılan bir darbe girişimi olarak tarihe geçmiştir.

Kontrollü darbe

15 Temmuz 2016 gerçekleştirilen kanlı ve hain kalkışma bu memleketin masum yurttaşları için beklenmeyen, şok edici ve dehşet verici bir gelişme olmuştur. Ancak bu hain darbe girişiminin olacağını bilen ve bekleyenlerde vardır.

15 Temmuz darbe girişiminden aylar önce yazılan yazılardan darbe girişiminin bilindiği hatta bu girişimin hazırlık sürecinin takip edildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda en açık kanıt darbeden 4 ay önce Fuat Uğur’un Türkiye Gazetesinde 24 Mart 2016, 2 Nisan 2016 ve 21 Nisan 2016 tarihlerinde yazdığı üç yazısıdır.

Fuat Uğur’un 24 Mart 2016, 2 Nisan 20016 ve 21 Nisan 2016 tarihli  yazılarında kamuoyuyla paylaştığı bilgiler 15 Temmuz hain darbe girişiminde ve sonrasında aynen gerçekleşmiştir.

Fuat Uğur ve benzeri yazarların darbeden aylar öncesi paylaştığı bu yazılar MİT için açık istihbarat kaynağı olup, Fuat Uğur’un bildiklerini MİT’in bilmiyor olması düşünülemez.

Kanlı darbe girişimi sonrası düzenlenen Savcılık iddianamelerinin incelenmesinden Cemaatin darbe hazırlıklarına 2015 son aylarından itibaren başladığı anlaşılmaktadır. Darbeye hazırlık faaliyetleri Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından yürütülmüştür. Adil Öksüz ve diğer planlayıcılar darbe girişiminden çok önce Cemaat bağlantısı devlet tarafından bilinen isimlerdir.

Bu isimler Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki örgüt elemanlarıyla bağlantı kurarak hazırlık faaliyetlerini yönetmiş, sıklıkla ve aynı zaman dilimlerinde ABD’ye seyahat etmişlerdir.

Darbeye hazırlık sürecinde üst düzey cemaat imamı oldukları darbeden çok önce bilinen Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından darbeye hazırlık amaçlı birçok toplantı yapılmış ve bu toplantılara onlarca üst rütbeli subay katılmıştır.

MİT’in “TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” savunması geçerli kabul edilmemektedir. Çünkü güvenlik ve istihbarat makamları tarafından bilinen ve takip edilmesi gereken  “Cemaatin Hususileri” olarak adlandırılan başta Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş asker değil sivil kişilerdir. Darbeye hazırlık ve planlama toplantılarının çoğu askeri bölgelerde değil sivil bölgelerde yapılmış binlerce asker bu toplantıya iştirak etmiştir.

MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında “MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” bilgisiyle darbenin bilindiğini ve beklendiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ikrar etmiştir. Bu durum 15 Temmuz hain darbe girişiminin öngörülen bir darbe girişimi olduğunu tarihi bir gerçeklik olarak önümüze çıkmaktadır.

15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesinde öngörülen darbenin öncül belirtileri ortaya çıkmıştır. 14 Temmuz 2016 tarihinde yani kalkışmadan bir gün önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı 4. Dönem Özel Kuvvetler İhtisas Kursu Mezuniyet törenine katıldığı, önceki yıllarda böylesine bir törene katılma geleneği olmadığı, bu tören sonrası MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Özel Kuvvetler Komutanlığı bahçesinde 18:00 – 00:30 arası yaklaşık 6,5 saat boyunca baş başa görüştüğü ifadelerle ortaya çıkmıştır.

Kara Kuvvetleri Komutanının 15 Temmuz günü İzmir programını erken keserek rutin YAŞ görüşmeleri için Ankara’ya çağrılması ve aynı uçakta hain darbe girişiminin başında en yüksek rütbeli subayı olan Org. Akın Öztürk’ün olması ve aynı gün darbe girişiminin başlaması izaha muhtaç bir durumdur.

İhbarcı O.K. “aynı cemaatten” vurgusuyla “kalkışmanın bir cemaat operasyonu ve bir darbe girişimi” olduğunu açıkça söyleyerek durumun vahametini ortaya koymuştur. Bu koşullar altında MİT Müsteşarının Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a derhal bilgi vermemesi ve güvenlik birimlerini teyakkuz haline geçirmesi gerekirken bu görevini ihmal etmiş olması anlaşılamamaktadır.

Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar GÜLER’in beyanından MİT Müsteşarının Cumhurbaşkanı’nı bilgilendirmek istediği ancak ulaşamadığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü Muhsin Köse’ye “Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?” sorusuyla durumun vahametini anlattığı ancak detay bilgi vermediği anlaşılmaktadır.

Bu soru hayatın olağan akışı içerisinde sorulabilecek bir soru değildir. Bu durumda Hakan Fidan ve Muhsin Köse tarafından Cumhurbaşkanı’nın bilgilendirilip bilgilendirilmediği hususu karanlıkta kalmakta ve makul şüpheler artmaktadır.

Genelkurmay Başkanı gerek Savcılığa verdiği ifadesinde gerek TBMM Araştırma Komisyonu’na gönderdiği tarihsiz yazısında olayın öğrenilmesini müteakip alınabilecek tüm önlemleri aldığını bildirmektedir. Ancak alınan bu önlemlerin yetersiz olduğu ve Genelkurmay Başkanı ve bazı Kuvvet Komutanların darbeciler tarafından enterne edilerek rehin alındığı da üzücü bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Genelkurmay Başkanı’nın tüm kuvvet komutanlıklarına 18:30’da hareket merkezleri aracılığıyla ilettiği emirler saat 19:26’da adreslerine ulaşmıştır. Bu emirlere rağmen TSK’nın komuta kademesinin önemli bir kısmı düğünlere katılmış ve düğünlerde derdest edilerek enterne edilmiştir. Bu durum izah edilememektedir.

Özel Kuvvetler Komutanı Korg. Zekai Aksakallı’nın Ankara’da görülen darbe davasının duruşmasında dile getirdiği “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz tedbir olarak ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında, mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı” şeklindeki ifadesi şüpheleri artırmıştır.

Kara Havacılık Komutanlığında yaklaşık 2 saat süren incelemelerinde durumu hiç belli etmeden dikkatli incelemeler yaptığını ve personele sorduğu sorularla bilgi almaya çalıştığını incelemeler sırasında herhangi bir hareket hazırlığı görmediğini ve 21:25 sıralarında Kara Havacılık Komutanlığından ayrıldığını beyan etmektedir. Ancak Kara Kuvvetleri Komutanı’nın hiçbir hareket görmediği Güvercinlik Kara Havacılık Okul Komutanlığından Kara Kuvvetleri Komutanının ayrılmasından dakikalar sonra helikopterlerin havalanarak hain darbe girişimine katılabilmiş olması izah edilememektedir.

MİT’in bildiği ve dış makamları bilgilendirdiği Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın öngörülen bu darbe başladıktan sonra Cumhurbaşkanı’nın “darbeyi eniştemden öğrendim” demesi Başbakan’ın “eşten dosttan öğrendim” demesi ve sanki hiç bilmedikleri ve beklemedikleri şok edici bir gelişmeyle karşılaşmış gibi davranmaları anlaşılamamaktadır.


Cumhuriyet Halk Partisi tarafından hazırlanan darbe raporunun tamamına buradan ulaşabilirsiniz