Ana SayfaGüncelKılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’ın ‘lütfuna’ cevap: Firavun belli, Musalar burada

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’ın ‘lütfuna’ cevap: Firavun belli, Musalar burada

HABER MERKEZİ – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin bu haftaki grup toplantısını  ‘Adalet Yürüyüşü’nün duraklarından olan Çamlıdere’de gerçekleştirdi. Burada AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürüyüşe ilişkin açıklamalarına yanıt veren Kılıçdaroğlu, “Benim haklarımı lütuf olarak hatırlatıyorsa ben de ona diktatörlüğünü hatırlatıyorum” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bu haftaki grup toplantısını partinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a başlattığı ve 6. gününde olan ‘Adalet Yürüyüşü’ duraklarından olan Çamlıdere’de düzenledi.

Gülmen ve Özakça’ya selam

Burada konuşan Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada işlerine iade talebiyle 103 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya selam gönderdi.

Gazetecilerin tutuklanmasına da değinen Kılıçdaroğlu, Türkiye’de 150’den fazla gazetecinin tutuklu olduğunu belirterek, “Darbenin olduğu yerde gazeteciler hapiste olur” dedi.

Daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu milletvekilleri konusunda yapılan başvurulara ilişkin kararını açıklamadığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, mahkemenin “sınıfta kaldığını” belirtti.

Konuşmasında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yollarda yasal yürümeniz hükümetimizin lütfudur” sözlerine tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Bunu tarihte firavunlar söylerdi, günümüzde de diktatörler söylüyor” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Ona diktatörlüğünü hatırlatacağım”

Adaletin olmadığı yerde devlet yoktur. Adaletin olmadığı yerde insan yoktur. Bize doğuştan gelen haklarımızı veya anayasal haklarımızı lütuf olarak sunmaya çalışanlar var.

Efendim, ‘Yürüyorsunuz, lütfediyoruz biz size’. Bunu tarihte firavunlar söylerdi, günümüzde de diktatörler söylüyor. İnsan olarak doğdum, benim doğuştan haklarım vardır. Demokratik bir ülkede yaşıyorum, anayasal haklarım vardır. Birisi benim haklarımı bana bir lütuf olarak hatırlatıyorsa ben de ona diktatörlüğünü hatırlatıyorum. Sen diktatörsün diyorum.

“Halk 15 Temmuz konusunda aydınlanmasın diye mücadele ettiler”

Parlamentoda olsun olmasın, bütün siyasi partileri, bütün medya darbeye onuruyla karşı durdu. Ama geldik 20 Temmuz’a, Saray’ın 15 Temmuz’u. Saray’ın 15 Temmuz’u şudur. Halk 15 Temmuz konusunda aydınlanmasın diye mücadele ettiler. Darbecileri ortaya çıkaralım diye komisyonlar kuruldu. Eski Genelkurmay başkanları, MİT Müsteşarları geldi. Ama en temel iki aktör bu komisyona hiçbir zaman gelmedi.

Çünkü Saray’ın 15 Temmuz’unun gerçekleştirenler buna izin vermediler. Hani yeri ve zamanı gelir ya “Gazi Meclis”, “Yüce Meclis”, e senin iki bürokratın neden gelemiyor buralara? 20 Temmuz’da bir darbe yaptılar, kararname çıkarma yetkisinin hükümete verildiği tarihtir 20 Temmuz darbesi. Bu kanuna CHP karşı çıktı. Sayın Başbakan beni aradı, “OHAL kararnamesi çıkarma yetkisini hükümete vereceğiz” diye. Bu parlamentoda demokrasiyi savunacak bir partiye ihtiyaç var. Bu da en çok CHP’ye yakışır. Kusura bakmayın, biz buna evet diyemeyiz”. Kendisi hayatta. Kararnameler çıktı arka arkadaya, 105 bin 836 kamu görevlisinin işine son verdiler. Bunlar mı darbe yaptı? Aileden birisini suçlu ilan ediyorlar, bütün aileyi mahkum ediyorlar.

“Anayasa Mahkemesi sınıfta kalmıştır”

Anayasa Mahkemesi 20 Temmuz darbesinden sonra sınıfta kalmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin saygı değer üyelerine seslenmek isterim. Neden karar vermiyorsunuz? Eski kararlarınıza neden sahip çıkmıyorsunuz? Eski kararlarınızın arkasında neden dik durmuyorsunuz? Milletvekilleri hapisteyken niye sessiz duruyorsunuz? Milli irade, milli irade diyenlere neden “Siz milli iradeyi hak etmiyorsunuz” diyemiyorsunuz? Eğer diğer hakimlerin yaptığı gibi siz de çay toplamaya meyilliyseniz söyleyecek bir şey yok. Ama yok biz hukuk okuduk, adalet dağıtacağız, onurluyuz diyorsanız Saray’a bakmayın. Onurunuzla durun. Biz de size saygı gösterelim. Ve bu saygıyı biz size göstereceğiz, siz de kararınızı verin, bekliyoruz.

“Mahkemelere talimat verdiğini ispat edersem istifa edecek misin?”

Geçenlerde biri demiş ki, anayasanın 138’inci maddesi var. Ne diyor okuyayım: ‘Hiçbir organ, hiçbir makam, hiçbir merci yargı kararlarının uygulanmasında tavsiye ve telkinde bulunamaz.’ Ben buna uyuyorum, böyle bir yetkim de yok benim. Bu düzenleme iktidar sahipleri için getirilmiştir. Şimdi ben buradan açık ve net çağrı yapıyorum. Bana 138’inci maddeyi hatırlatan beyefendiye çağrı yapıyorum; Senin ve hükümetinin hakimlere, mahkemelere talimat verdiğini ispat edersem ben, sen namuslu bir insan gibi görevinden istifa edecek misin? Ben de şu sözü veriyorum, ben ispat edemezsem siyaseti bırakacağım.

“Kul hakkı yiyorsun, koltuğun hakkını vermiyorsun”

Sözde cumhurbaşkanı, koltukta oturuyor, bir sürü laf ediyor. Ben kendisiyle muhatap olmak istemiyorum. Kendisinin bulunduğu konum farklı bir konum. Namusun varsa gel karşıma, senin televizyonunda tartışalım. Medeni iki insan gibi oturalım, sen de konuş adaletten, ben de konuşayım adaletten. Benim bildiğim diktatörler çok da korkmaz, ama iç dünyalarında korku vardır. Niye gelmiyorsun?

Efendim bütün bunlar niye oluyor, size bir sır vereyim kimseyle paylaşmayın. Bütün bunlar, 2019’un korkusu nedeniyle oluyor. Korkuyor. Ya koltuk giderse? Ya arkadaş, koltuk kimseye baki değildir. Koltuğun hakkını vereceksin, kul hakkı yemeyeceksin. Sen kul hakkı yiyorsun, koltuğun hakkını vermiyorsun. Biz bu yüzden sokaklardayız.

Gülmen ve Özakça’ya selam

İki eğitimci Ankara’da açlık grevine başladı. Ellerinde bir kağıt, ‘İşimizi geri istiyoruz’ yazıyor. Vay sen misin açlık grevi yapan. Yapmadıklarını bırakmadılar. Hapishaneye attılar. İkisine de buradan selamlarımızı gönderiyoruz.

‘Her Firavun’un bir Musa’sı vardır’

2019 Türkiye’de demokrasinin şaha kalktığı bir dönem olacak. Geçende söyledim. Her Firavun’un bir Musa’sı vardır. Firavun belli, Musalar da burada. Biz zulme karşı direneceğiz. Biz halka inanırız. Biz şunu çok iyi biliriz: Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır.

  ‘Adalet Yürüyüşü'nün 6’ncı gününde Kani Beko: Türkiye'nin her yerine yayılmalı