Ana SayfaKültür-SanatAhmed Arif ve Nazım Hikmet’ten birer şiir

Ahmed Arif ve Nazım Hikmet’ten birer şiir

HABER MERKEZİ – Usta şair Ahmed Arif’in aramızdan ayrılışının 26’ıncı, Nazım Hikmet’in ise 64’üncü yıldönümü. Ölüm yıldönümlerinde iki önemli kalemin birer şiirini paylaşıyoruz. 

Derleme: EZGİ GÜL


Ahmed Arif

Kürt bir annenin, göçmen bir babanın çocuğu olan Ahmed Arif, ortaokuldayken şiir yazmaya başladı.

Liseden itibaren şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanmaya başlayan başarılı sanatçı, Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde okurken başlatılan ‘solcu tevkifatı’ ile ‘komünistlere para dağıttığı’ gerekçesiyle hapse girdi, uzun süre işkence gördü.

“Eşitlik için yazdım, eşitlik için söyledim, eşitlik için dayak yedim, eşitlik için sövdüm. O günleri göremeyeceğimi bilsem de birilerine o günleri gösterebilmek için öldüm” der Ahmed Arif otobiyografisinde.

Arif, kendisini ‘Yürek İşçisi’ olarak niteliyordu.

Çoğu şiiri bestelenen usta şair, 2 Haziran 1991’de geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmişti.

Ölümünün 26. yılında, Arif’in ‘Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden’ isimli şiirini paylaşıyoruz.

Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden

Yiğit harmanları, yığınaklar,

Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.

Dize getirilmiş haydutlar,

Hayınlar, amana gelmiş,

Yetim hakkı sorulmuş,

Hesap görülmüş.

Demdir bu…

 

Demdir,

Derya dibinde yangınlar,

Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs…

Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,

Çelik kadavrası korugan’ların.

Ölünmüş, canım,ölünmüş

Murad alınmış…

 

Gelgelelim,

Beter, bize kısmetmiş.

Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,

Susmak ve beklemek, müthiş

Genciz, namlu gibi,

Ve çatal yürek,

Barışa, bayrama hasret

Uykulara, derin, kaygısız, rahat,

Otuziki dişimizle gülmeğe,

Doyasıya sevişmeğe,yemeğe…

Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,

Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret

Ve asıl biz biliriz kederi.

 

İçim, bir suskunsa tekin mi ola?

O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,

Ve genç bir mısradır

Filinta endam…

Neden, neden alnındaki yıkkınlık,

Bakışlarındaki öldüren buğu?

Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri…

Nasıl da almış aklımı,

Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,

Dost, düşman söz eder kendi kavlince,

Kınanmak, yiğit başına.

Bu, ne ayıp, ne de yasak,

Öylece bir gerçek, kendi halinde,

Belki, yaşamama sebep…

 

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.

Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,

Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…

Ve zehir – zıkkım cıgaram.

Gene bir cehennem var yastığımda,

Gel artık…


Nazım Hikmet

Türkçenin en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te Moskova’da sürgünde hayatını kaybetti.

Nazım Hikmet, 1938’de girdiği cezaevinden 1950 yılında çıkmış, 1951 yılında gönderildiği sürgünde ‘vatan haini’ olduğu iddia edilerek Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılmıştı.

2009 yılında verilen kararla Hikmet, 58 yıl aradan sonra yine bir Bakanlar Kurulu kararıyla resmen Türk vatandaşı oldu.

Yaşamaya Dair

1

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak…

1948

3

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

“Yaşadım” diyebilmen için…


Ahmed Arif’ten …

 

Previous post
BİR SERGİ | 'Ayazma Bir Başkalaşım Hikayesi' Diyarbakır'da
Next post
Cebeci'de saldırıya uğrayıp gözaltına alınan 33 öğrenci serbest