Ana SayfaÇeviriTrump etkisi: Katar’a politik saldırı nasıl başladı? – DAVID HEARST

Trump etkisi: Katar’a politik saldırı nasıl başladı? – DAVID HEARST


DAVID HEARSTThe Middle East Eye

Çeviri: Mustafa Doğan


Karanlık günlerden geçiyoruz. Manchester’da katledilen çocuklar, Donald Trump’ın Riyad’da gördüğü ‘yaltakçı’ muameleyle zaten kararan günlerimiz Trump etkisiyle iyice karardı ki etkisi Trump’un kendisinden bile daha tehlikeli olabilir.

Trump, cizyesini ödeyen Arap liderlere çok açık konuştu. “Buraya insan haklarından bahsetmeye gelmedim. Aslına bakarsanız onun hakkında tek bir kelime bile etmeyeceğim. Size demokrasi dersi vermeye de gelmedim. Halklarınızla canınız ne isterse onu yapın. Hatta buraya hayattan konuşmaya da gelmedim. Buraya ölümden bahsetmeye geldim. Cihatçıların tamamını yeryüzünden silmenizi istiyorum,” der gibiydi.

Cicero değil, Sezar gibi konuşmaktı bu. Bu yeni bilgelik ve güç kaynağına yakınlık her şey demekti. Zirvenin sonundaki aile fotoğrafı çekiminde Kral Selman Trump’ın solunda, Katar Emiri de sağında poz verdi. Sisi de en fazla Kral Selman’ın yanındaki Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın yanında yer alabilmişti.

Abu Dabi emirliğinin veliaht prensi Muhammed bin Zayid ise gecikmişti. Sisi’yle el sıkışıp Trump ile Katar Şeyhi Temim bin Hamadu’s-Sani’nin arasına sokuldu.

Bin Zayid, Trump’ın sağı kolu olarak Ortadoğu’daki vazifelerini ciddiye aldı. Pazartesi ise gece yarısı kapıyı çalan kimsenin sesi tüm Katar’da duyuldu.

Katarlılar, Katar Haber Ajansı’nın (QNA) internet sitesinde Katar şeyhinin, bir Körfez ülkesi liderinin söyleyebileceği en zarar verici şeyleri söylediğini haberini okuyarak güne uyandılar: İran’ın İslami bir güç olduğunu kabul ettiğini, İran’a düşmanlık gütmenin akıl kârı olmadığını ve Trump’ın da ülkesinde adli meselelerle muhatap olduğu…

Hacker’ların işi olan üstünkörü hazırlanmış sahte bir haberdi bu. Evvela, haberin iddia ettiği gibi Katar emiri şimdiye dek harp okulundan yeni mezun askerlerin mezuniyetinde bir konuşma yapmamıştı. İkincisi, aklı başında hiçbir Arap lider resmi bir seremonide açık açık İsrail ile yakın bağları olduğunu söylemez.

Yalan haber veya değil, Suudi ve Emirlik medyası hemen işe koyuldu. Suudi sermayesi Al Arabiya ile Al Ekhbariya ve Emirlik’in ortağı olduğu Sky News Arabia programlarını iptal edip gece boyunca malum sahte habere çarşaf çarşaf yer verdi. Medyanın tepkisi o kadar hızlı ve eksiksizdi ki, ancak önceden planlanmış olsa öyle olurdu. Uyku sersemi Katarlıların tekzip yayınlanması saatler aldı ama ona rağmen ya görmezden gelindi ya da sabaha kadar yayınlanmadı.

Katar’a saldırılar Çarşamba günü de sürdü. Al Arabiya, emirin konuşmasının çarpıtma olmadığına dair “delil” yayınladı. Yalnız haber, ekranda görünen haber saatinin üzerine oynandığı bilgisini paylaşmıyordu. BAE’nin dışişleri bakanı ise tüm Katarlı haber sitelerinin yasaklandığını duyuruyordu.

Hack saldırısı başarılı bir operasyondu. Ve netice almayı hedeflemişti. Ne olduğunu fark ettiklerinde küçük krallıkta şok dalgaları yayılmaya başladı. Kimse uyumadı. Bir darbenin planlandığını düşündüler.

Trump’ın yeşil ışığı

Parmaklar, Katar’a düşman komşu ülkeleri gösteriyor; bilhassa da Emirlikleri işaret ediyor; zira hem bu işi yapmak için gerekçesi hem de böyle bir numara çevirecek ustalığı var.

Geçen sene Ağustos ayında Amerikan siber güvenlik firması Zimperium’da araştırmalar yapan İtalyan güvenlik uzmanı Simone Margaritelli BAE destekli bir firmanın kendisine, elit bir hacker ordusu kurması için iş teklifi yaptığını iddia etti. Onun öncesinde, New York Times BAE’nin kullanıma hazır gözetleme cihazlarını satın aldığı haberini yapmıştı. Şimdiki iddialar bakılırsa BAE son zamanlarda kendi virüs ve casus programlarını geliştirmek üzere bir hacker ekibi kurmaya uğraşıyordu.

Trump gibi Ortadoğu’ya acemi birisi, El-Kaide ile IŞİD’in palazlanmasından en başta kendi tiranlıkları ve hükümetleri mesul olan Arap liderlerden müteşekkil bir topluluğa yeşil ışığı yakınca tam da bunlar oluyor işte.

Bunu, şiddet halkasını körükleyen batılı hükümetlerin mesuliyetini azaltmak için söylemiyorum. Sırplar, Kaddafi ve Esad öcüyken Britanya doğumlu Müslümanları Bosna, Libya ve Suriye’de savaşmaya teşvik etmekte İngiliz istihbaratı için problem yoktu. Fakat ulusal politikalar çuvallamaya başlayınca —2012’den sonra Suriye politikasında olduğu gibi— bu evlerine dönen savaşçılara farklı muamele ediliyor.

Ancak Ortadoğu’da Bush-Blair tipi bir felaketi önleyeceksek —belki bu sefer İran ve onun Hizbullah gibi taşeronlarına yönlendirerek—  Trump’ın şunu farkına varması lazım ki o yeni Arap müttefiklerinin teröre karşı bitmeyecek bir savaşta yeni bir sayfa açmayı denemek gibi ABD’den veya diğer Batı devletlerinden çok farklı motivasyonları var.

Onların tek kaygısı, Mübarek ve Bin Ali rejimlerini sonunu getiren, despot rejimlerinin ahlaksızlıklarını muhafaza etmek. Halk devrimleri o iki diktatörü devirdiğinde ve Mısır ile Tunus’ta ilk kez serbest seçimler yapıldığında El-Kaide bitme noktasındaydı. IŞİD’in piyasaya çıkışı hemen hemen Mısır’daki Haziran 2013 darbesine tesadüf ediyor. Şayet Trump El-Kaide ve IŞİD’in palazlanmasından kimin mesul olduğu sorusuna kısa cevap isteseydi, cevap müşterek halde tam önünde duruyordu.

Bu vaziyet Ortadoğu’daki Trump etkisini, deneyip de geri çekilmekte başarısız olan selefi Obama’nın bıraktığından daha tehlikeli bir hale getiriyor.

Serbest düşüş

Obama çok hata yaptı. Yerine getirebileceğinden fazlasını vaat ederek, Araplar için Trump’tan çok daha tehlikeli bir Amerikan başkanı olduğunu ispatladı. Trump ise ne söz veriyor, ne de gereğini yapıyor.

Ne var ki Obama’nın Haziran 2009’da Kahire’de yaptığı “sıfırdan başlama” konuşması ile Trump’ın Riyad’da yaptığı cafcaflı kirli çamaşır listesini kıyaslamak öğretici.

Obama’nın öğrenciler nezdinde Araplara seslendiği Kahire Üniversitesi’ndeki konuşması irfan vurguluydu. Obama medeniyetlerin İslam’a borçlu olduğunu söylemişti. Trump ise Ortadoğu’ya suk (çarşı) yahut kendi ifadesiyle, global bir fırsat merkezi olarak bakıyor: milyarlarca dolarlık silah anlaşmalarından kopardığı dolarları çantasına dolduran bir bezirgan…

Obama, ABD’nin Irak’ı işgalinin sebep olduğu karmaşayı temizleme mesuliyetini üstlenmişti. Trump ise buna hiç değinmedi bile. Obama insan haklarından bahsediyordu. Trump bu ifadeleri bir kez olsun ağzına almadı. Obama hayattan, Trump ölümden bahsetti. Cihatçılarla başa çıkmanın tek yolunun onları yeryüzünden kazımak olduğu söyledi.

15 yıldır sürdürülen terörle savaşta tünelin ucunda ışık görünmemesi değil mesele yalnızca. Veya her yeni aktörün ne hikmetse bu savaşı sürdürmeye katkı vermesi de değil — 2003’te Bush ve Blair, 2011’de Cameron ve Sarkozy, 2017’de Trump ve Netanyahu. Mesele, bu aşağı düşüşte tam zemine bastığınızı düşündüğünüzde bir bakıyorsunuz ki daha düşecek baya mesafe var.

2011’deki halk ayaklanmalarına mahal veren ahval şimdi her zamankinden daha da kötü. Baskı daha da şedit. Ortadoğu’daki devletler halklarına emniyet ve en temel ihtiyaçları temin etmekten aciz. Tüm dünyada ölüm makinesini tutan fren serbest bırakıldı. Amerika öncülüğündeki koalisyonun Suriye’deki hava saldırıları, IŞİD mensuplarından iki kat fazla sivili öldürdü.

İki kulağının arasında bir iki gram beyni olan birinin yeni bir müdahaleye girişmeyeceğini düşünürdünüz ama istikametimiz hiç şüphe yok ki tam da orası. Bir sonraki kolektif ölüm piyangosunun kime vuracağı tahminlere kalmış. Bir kez daha güney Lübnan olabilir. Bir başka müdahalenin kokusu çok bariz ama. Gelecek masum nesiller üzerindeki neticeleri de…


Kaynak: Haberiyat