Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirAfrin’in dikiz aynasındaki Deyr ez Zor ve olası gelişmeler

Afrin’in dikiz aynasındaki Deyr ez Zor ve olası gelişmeler

Türkiye artık kendi başına değil Afrin, Suriye’nin hiçbir bölgesinde operasyon yapmaya muktedir değil. Afrin’e saldırı tamamıyla Rusya’nın tutumuna bağlı. Rusya’nın da bu konuda çok rahat olmadığı kesin. Bunun ise birkaç nedeni var… Türkiye açısından da olası Afrin saldırısı ciddi sonuçlar doğurmaya gebe. En önemlisi ise Suriye savaşının Kürtler üzerinden Türkiye’nin içine yansıma boyutu.


Abdulmelik Ş. Bekir


Türkiye’nin Afrin’e yönelik tehditleri sıklaştı. Tehditler yeni değil, Suriye iç savaşının başından itibaren ambargo uygulanan bir bölge Afrin. Türkiye, ÖSO gruplarıyla sürekli, kendisi ise zaman zaman askeri müdahalelerde bulundu. Ancak son dönemlerde yapılan askeri yığınak ve hazırlığın yoğunluğu, müdahalenin boyut ve dozajının farklı olabileceği yönünde. Türkiye’nin Kürtlerin denetiminde bulunan topraklara yönelik müdahale isteği ve hevesi sır değil. Kürt kazanımlarını kendisi açısından ‘beka sorunu’ olarak gördüğünü defaatle tekrarladı Türk yetkililer. Fırsat bulduğunda ise Fırat Kalkanı gibi operasyonlara girişmeyi ihmal etmedi. Yani Türkiye’nin Afrin’e yönelik müdahalede motivasyon soru yok.

Türkiye’nin kendi başına Suriye’de operasyon yürütmeye muktedir olmadığı aşikar. Bu son olarak Fırat Kalkanı operasyonunun Mınbıç’e yöneldiğinde ABD ve Rusya’nın uyarısıyla bitirilmesinde tanık olundu. Türkiye bu gerçekliğin idrakinde olduğu için de sürekli değişen dengeleri kullanarak Kürt kazanımlarını bertaraf etme çabasını sürdürüyor. Burada belirleyici soru şu: Suriye’de hangi gelişmeler hangi fay hatlarını hareketlendirdi de Türkiye alelacele Afrin’e müdahale heyecanına kapıldı?

ABD ve Rusya’nın çakışan politikaları

Suriye’de son iki aylık gelişmelere baktığımızda vaziyet anlaşılıyor. Türkiye’nin Kürt kazanımlarını engelleme motivasyonu ve Rusya’nın pragmatist siyasetinin geçici de olsa aynı momentumda buluşması temel neden olarak karşımıza çıkıyor. Bunun arka planında ise Mart ayından itibaren Suriye’nin güney ve güneydoğusundaki gelişmeler var. Suriye’nin iki hegemonik gücü olan Rusya ve ABD arasında paylaşılmış durumda. İki gücün buna ilişkin rızasında bir noksanlık bulunmamaktadır. Asıl ihtilaf konusu paylaşıma konu alanın sınırlarıyla ilgilidir. Rusya’ya göre bu sınırın batısı kendisinde, doğusu ABD’de olmak üzere Fırat Nehri’dir. Ancak ABD’nin bu konudaki politikası net olmamakla birlikte, gelişmelere göre sürekli bir değişkenlik içindedir.

Suriye’de zaman zaman gerilimin artması ve iki gücün birbirine pazularını göstererek güç gösterisinde bulunmasının sebebi de budur. Kuşkusuz hegemonik güçlerin terkisinde bulunan yerel aktörlerin Şia hilali ve Sünni kemerinin çakışmasında doğan enerjinin yarattığı yüksek gerilim de önemli bir faktördür. Ancak Afrin’in Türkiye tarafında işgal tehdidine varan süreci tetikleyen gelişme, Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) ABD desteğiyle Fırat’ın güneyine geçmesidir. Tabka’nın IŞİD’den temizlenmesi amacıyla düzenlenen operasyonla başlayan gerilim, Rakka operasyonuyla doruk noktaya çıktı.

Muhtemelen DSG gibi çabuk organize olan, askeri disiplini ve savaş kapasitesi yüksek olan, girdiği alanları bırakmaya ve en önemlisi de kontrol ettiği alanlarda halkın sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlarını hızla çözen bir sistem inşa eden bir güçle çalışmak ABD’nin daha önce sadece Fırat’ın doğusuyla sınırlı olan stratejisinin güneye doğru genişlemesi fikrini muştulama ihtimali yüksektir. Zira daha önce hem ülkenin kuzeyinde çalıştığı ÖSO gruplarına büyük kaynaklar harcamasına rağmen herhangi bir verim alamadı. Hala ülkenin güneyinde Yeni Suriye Ordusu şeklinde çalıştığı güçlerle de Deyr ez Zor ve Bukemal’e doğru hamle yapmak istemiş ancak bu güçleri tutunamaması nedeniyle ciddi varlık gösteremedi. Bu fırsatta yararlanan Rusya ve bağlı güçler ise Ürdün sınırındaki Tanaf beldesinin doğusunda ABD ve bağlı grupların önünü keserek ABD ve müttefiklerinin Sünni kemerine ciddi bir darbe indirmeyi başardı.

Güneyde istediğini alamayan ABD, yoğunluğunu DSG’nin hakim olduğu alanlara ağırlık verdi. Buradaki bazı güçlerini de Haseki’ye bağlı Şeddade ilçesine transfer ettiği basına yansıdı. DSG’nin Rakka operasyonunda beklenenin üstünde bir performans göstermesi ve Deyr ez Zor’a doğru inmesi Rusya açısından alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Rakka operasyonu nedeniyle IŞİD’in Haleb’in doğusunda önemli oranda çekilmesinden de faydalanan Rusya ve rejim hızlı bir şekilde ilerleyerek nihayetinde Tabka’nın güneyinde DSG ile karşı karşıya geldi. Ülkenin güneyinde gösterdiği ısrar üzerine ABD’nin planını engelleye rejim ve destekçileri benzer bir ısrarla aynı senaryonun DSG’ye karşı da vuku bulmasını umdu. ABD ise Suriye uçağını düşürerek beklenenin ötesinde sert bir tepki gösterdi.

Tabiri caiz ise dananın kuyruğunun koptuğu yer de burası oldu. Rusya her ne kadar hava trafiğini yönetme anlaşmasını askıya alsa ve Fırat’ın güneyindeki tüm hava araçlarını takip edeceği restini çekse de, benzer bir restle karşılaştı. ABD’nin uçağını düşürmenin irrasyonelliği Rusya’yı yeni seçeneklere yöneltti. Bunun en iyi yolu ise IŞİD’e nefes aldıracak ve DSG’yi, aynı anlama gelmek üzere ABD’yi oyalamaktı.

Rusya’nın Türkiye’ye ‘göz kırpması’ yüksek ihtimal

Rusya, Kürt kazanımlarını engelleme motivasyonunu bildiği Türkiye’den bu konuda faydalanmayı şimdilik bir seçenek olarak belirdi. Bu bağlamda Rusya’nın Türkiye’ye göz kırpması yüksek ihtimaldir. Türkiye’nin yüksek tonlu tehditleri ve askeri yığınağının kaynağı da Rus ruleti mahiyetindeki bu sarı ışığı olabilir.

Afrin’e olası bir saldırının DSG’nin Rakka operasyonunu ciddi anlamda engellemezse de, daha güneye inmesini engelleyebilir. Bu durumda ABD’nin tutum ve pozisyonu önem kazanıyor.

Saldırının IŞİD’e karşı mücadeleyi zayıflatacağı gerekçesiyle ABD, Türkiye müdahalesinden rahatsız olduğunu belli etti. Ancak bunun Türkiye’nin motivasyonunu ne düzeyde gemleyeceği ve Rusya’nın yaktığı sarı ışığı kırmızıya çevirip çevirmeyeceği belirsiz. Rakka konusunda Türkiye’nin taleplerini göz ardı eden ABD’nin Türkiye’yi daha fazla tedirgin etmek istemediği anlaşılıyor.

Öte yandan olası bir müdahalenin devam eden Rakka ve düşünülen Deyr ez Zor operasyonlarını akamete uğratacağının da farkında. Mevcut hamlenin Rusya’dan geldiğini de yakında takip ediyor. Dolayısıyla Türkiye’yi doğrudan ikaz etmek ya da engellemek yerine Rusya üzerinde kırmızı ışık yakmayı yeğleyeceği akla daha yatkın bir alternatif.

Son günlerde ABD’nin bir yandan Esad rejimini kimyasal silah gerekçesiyle vurma sopasını göstermesi, öte yandan Esad’ın kaderini Rusya’ya bırakabileceği havucunu bu bağlamda okumak gerekir. Yine çapı ve etkisi giderek daralan Astana görüşmelerini ÖSO’nun güney cephesinin boykot etmesini de ABD’nin bu bağlamdaki mesajı olarak görmek mümkündür.

Rusya çok da rahat değil

Türkiye artık kendi başına değil Afrin, Suriye’nin hiçbir bölgesinde operasyon yapmaya muktedir değildir. Afrin’e saldırı tamamıyla Rusya’nın tutumuna bağlıdır. Rusya’nın da bu konuda çok rahat olmadığı kesindir. Bunun birkaç nedeni vardır. Biricisi, Afrin saldırısı Suriye’de giderek rayına girmeye başlayan iç savaşı daha da derinleştirerek hepten kontrolden çıkarabilir. İkincisi, öngörülemeyen Türkiye dış politikasının neo Osmanlı hayalleri tekrar depreşerek farklı uçlara savrulma ihtimali mevcuttur. Üçüncüsü ABD, fırsattan istifade ederek bu alana da yerleşebilir ki bu Rusya’nın üslerinin bulunduğu Lazkiye’nin yanı başına konumlaması anlamına gelir. Dördüncüsü, Rusya’nın Kürt kartını tamamıyla kaybetmesi ve Kürtleri karşısına almasını beraberinde getirecektir. Beşincisi, Rusya’nın iznine bağlı olarak Afrin’e girecek bir Türkiye’nin başarısızlığı aynı zamanda Rusya’nın başarısızlığı ve kaybetmesi demektir.

Türkiye açısından olası sonuçlar

Türkiye açısından da olası Afrin saldırısı ciddi sonuçlar doğurmaya gebedir. En önemlisi Suriye savaşının Kürtler üzerinden Türkiye’nin içine yansıma boyutudur. Zaten iki yıldır süren savaş nedeniyle toplumda yaşanan kutuplaşma ve şahlandırılan milliyetçi duyguların beklenmedik sonuçlar üretme ihtimali yabana atılmamalıdır. Hakeza Türkiye’nin arka cephe olarak kullanacağı Şehba bölgesinde dayanacağı toplumsal bir zemin bulunmamaktadır. Burada bulunan çok az sivil ise Türkiye politikalarına ciddi anlamda tepkili ve günü birlik protesto eylemleri basına yansımakta. Türkiye’nin eğittiği birçok ÖSO grubu benzer politikalardan kaynaklı ya rejime ya da DSG’ye sığınmaktadır. Dolayısıyla bir anda arka cephede yalnız kalarak darbe yemek olasılığı ciddidir.

Bununla birlikte girmeyi tasarladığı Afrin, yoğun Kürt nüfusu olan ve tamamı Türkiye’ye karşı savaşacak bir yapıdadır. Suriye coğrafyasının genelinin aksine dağlık ve sarp bir araziye sahiptir. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı Türkiye, Kürtleri engelleme motivasyonu ile oynadığı Rus ruletinin kurbanı olması şaşırtıcı olmaz.

Sonuç olarak Suriye’de sonuca giderken, tüm güçler eldeki en güçlü kozlarını masaya sürüyor. Afrin’e yönelik saldırıyı da Deyr ez Zor hesaplaşması olarak görmek yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda dün başlayan Astana görüşmeleri, Trump-Putin görüşmesi belirleyici hususlar olacaktır. Ne Rusya ne de ABD’nin Suriye’de işleri daha fazla derileştirecek ve maliyetli hale getirecek hamlelere girişmelerini beklememek gerekir.

Previous post
MİT TIR'ları iddianamesine 'sokulan' ABD'den savcıya yalanlama
Next post
'Adalet Yürüyüşü'nün 21'inci günü saldırı tehdidi ve yoğun güvenlik önlemleriyle sonlandı