Ana SayfaGüncelCUMHURİYET DAVASI | ‘Bu dava gazeteciliğe saldırıdır’

CUMHURİYET DAVASI | ‘Bu dava gazeteciliğe saldırıdır’

HABER MERKEZİ – Cumhuriyet gazetesi yönetici, yazar, çizer ve muhabirlerine dönük operasyonda tutuklanan 11 kişi 9 ay sonra ilk kez hakim karşısında. Tutuklu gazetecilerin alkışlarla karşılandığı duruşmada mahkeme KHK’yi gerekçe göstererek üç avukat sınırlamasına giderek toplam 57 avukatın duruşmaya katılmasına karar verdi. Duruşmada savunma yapan Kadri Gürsel, “İktidarın bütün baskı ve tehditlerine karşın, gazeteci kalabilmeyi başardığım için, uzun süre tutuklulukla peşinen cezalandırıldım” dedi. Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ise savunmasında davaya “Bu dava Cumhuriyet’e ve gazeteciliğe saldırıdır” diye tepki gösterdi. Muktedirlere boyun eğmediklerini vurgulayan Atalay, “Korkuya teslim olmuyor, gazeteciliğe ihanet etmiyoruz” diye konuştu.

Cumhuriyet Gazetesi’ne dönük operasyonda tutuklanan 11 yazar, çizer, muhabir, avukatın yargılandığı davanın ilk duruşması bugün İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başladı.

11’i tutuklu 17 kişi yargılanıyor

“FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ve “FETÖ propagandası yapmak” iddialarıyla açılan davanın 4 gün sürecek ilk duruşmasında 11’i tutuklu 17 kişi yargılanıyor.

Gazetenin yazar ve yöneticilerinden Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, M. Kemal Güngör 9 ay önce tutuklanmıştı.

Gazeteci Ahmet Şık ise 7 buçuk aydır cezaevinde bulunuyor.

“Kahrolsun istibdat, gazetecilik kazanacak”

Gazeteciler, hak savunucuları, Cumhuriyet okurları ve çok sayıda kişi sabahın erken saatlerinde davanın görüleceği Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi önünde buluşmaya başladı.Aralarında TGS, TGC, Basın İş,  IFJ, EFJ, IPI, RSF, PEN gibi çok sayıda ulusal ve uluslararası gazeteci ve yazar örgütlerinin temsilcilerinin de bulunduğu çok sayıda kişi duruşmayı izlemek için adliyeye gelenler arasında.

Adliye önünde Dışarıdaki Gazeteciler İnisiyatifi basın açıklaması düzenledi.

Açıklamayı gazeteci Candan Yıldız yaptı.

Gazetecilerin yargılandığı davanın iddianamesine dikkat çekerek iddianamede tam 660 kez “haber” ifadesinin geçtiğini belirten Yıldız, şöyle konuştu:

Çizerlerin karikatürleri, gazetecilerin “haberleri” terör diye sunuluyor. Darbenin siyasi ayağı gizlenirken, gazetecilere aba altından sopa gösteriliyor bu dava ile. Bugün burada olmama sebebimizi sevgili Ahmet Şık Oda Tv davasında söylemişti; ‘Bu baskı ve zulümden çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacak bir hayat çıkaracağız’. Hiç kimse endişe etmesin, gazetecilik kazanacak. Bu ülkenin fikri hür, vicdanı hür gazetecileri hakikatin peşinden gidecek. Gazetecilikten asla vazgeçmeyeceğiz. Tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın. Kahrolsun istibdat.

Adliye önünde yapılan açıklamada Avrupa Parlamentosu (AP) Yeşiller Grubu Eş Başkanı Rebecca Harms da söz aldı.

Harms, “Ahmet Şık içeride olduğu için aslında özel nedenlerle buradayım. Basın özgürlüğü demokrasinin temelidir. Sizlerden cesaret alıyoruz. Türkiye’deki demokrasi sorunu bütün dünyanın sorunudur. Tekrar dayanışma dileklerimi iletiyorum” dedi.

Uluslararası Basın Enstitüsü Medya ve İletişim Direktörü Steven Ellis ise “Muhalefeti susturmayı ve hesap vermekten kaçınmak için açılan davalar sonuçsuz kalacaktır” diye konuştu.

Adliye önündeki eylemde HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve CHP Milletvekili Barış Yarkadaş da yaptıkları açıklamalarda tutuklu gazetecilere dayanışma mesajlarını iletti.

Basın açıklamasının ardından, gazetecilerin  getirdiği balonlar özgürlük için uçuruldu.

TRT Haber’e canlı yayınında dövizli protesto

Adliye binası önünde en uzak noktadan yayın yapan TRT Haber protesto edildi. TRT Haber muhabiri canlı yayında olduğu esnada üzerinde “Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” yazılı ve tutuklu bulunan Cumhuriyet çalışanları ile KHK ile kapatılan Özgür Gündem Gazetesi Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya’nın fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşıyan grup, canlı yayın boyunca muhabirin arkasında eylemlerini sürdürdü. TRT protestosu adliye etrafında bulunan kişiler tarafından da alkışlarla desteklendi.

Duruşma başladı

Duruşma ise tutuklu gazetecilerin salona alınmasıyla başladı.

Gazeteciler salonda izleyiciler tarafında alkışlarla karşılandı.

Duruşmaya katılımın yoğun olmasından kaynaklı salon girişinde izdiham yaşandı.

Duruşmayı izlemek için bin 100 avukat vekalet verdi.

Mahkeme başkanı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile getirilen her sanığa üç avukat sınırlaması nedeniyle 57 avukatın duruşmaya katılmasına karar verdi.

Kimlik tespitlerinin ardından yargılanan gazetecilerin savunmalarına geçildi.

Duruşmada ilk olarak Kadri Gürsel savunma yaptı.

Hakkında üç iddia bulunduğunu belirten Gürsel,  iddiaların tamamının gerçek dışı olduğunu belirterek tek tek iddialara yanıt verdi.

‘Gazeteci kalabilmeyi başardığım için tutuklanarak cezalandırıldım’

Gürsel’in savunmasından satırbaşları şöyle:

İddianamede şahsıma “ Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmamakla Birlikte Örgüte Yardım Etmek ” suçu isnat ediliyor. İddia makamı bu isnadı üç temel suçlama üzerinden yöneltiyor.

Birincisi, ByLock kullanıcısı 92 şüpheli şahıs ve haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden dolayı soruşturma bulunan 21 kişi ile iletişim kaydımın olduğudur.

Birincisinden başlamak gerekirse, ByLock kullanıcısı 92 ve haklarında FETÖ/PDY soruşturması bulunan 21 (Aslında bir kişi –Murat Kurnaz-her iki listede de olduğundan bu sayı gerçekte 20’dir) şüpheli şahıs ile iletişim kaydımın bulunduğu iddiası asılsızdır. Suçlamanın dayanaktan yoksun olduğu, bunu ortaya atanların bizatihi kaynak olarak gösterdikleri HTS kayıtları incelenince ortaya çıkıyor. Ziraiddia edilen toplam 112 kişiden 102’si ile olduğu iddia edilen iletişim, tamamen tek taraflı (85) SMS ve/veya (17) tek taraflı arama kaydıdır.

Hemen belirtmem gerekir ki, iddianamede “ iletişim kaydımın bulunduğu ” öne sürülen 112 şahıstan, sadece 8’i ile karşılıklı iletişimim mevcuttur. Bu 8 kişiden 5’i Bylock kullanıcısıdır. Bu 5 kişielbette ki köşe yazarlığımdan ileri gelen mesleki saiklerle, meşru zeminde görüştüğüm insanlardır.

Ayrıca hiç unutulmamalıdır ki, gazeteciler meraklı insanlardır ve herkesle görüşebilirler. Mesleğini ciddiye alan bir gazetecinin görevi, hele de köşe yazarlığı yapıyorsa, ülkesinin önemli meselelerine bakış açısını etraflandırmak, çeşitlendirmek ve ardından kendi mukayesesini yaparak okurlarına sağlıklı, bütüncül ve tutarlı perspektifler sunmaktır. Ve bu faaliyet hiçbir demokraside suç olarak görülemez, cezalandırılamaz. Bunun adı gazeteciliktir, gazetecilik suç değildir.

Burada karşınızda “ üyesi olmamakla birlikte, terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım ettiğim için değil, bağımsız, sorgulayıcı ve eleştirel bir gazeteci olduğum için, gazetecilikten taviz vermediğim ve mesleğimi bihakkın ifa etmekte sonuna kadar ısrarlı olduğum için bulunmaktayım.

İktidarın bütün baskı ve tehditlerine karşın, gazeteci kalabilmeyi başardığım için, uzun süre tutuklulukla peşinen cezalandırıldım.

Hakkımdaki “ terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme ” suçlamasını destekleyen tek bir gerçek kanıt bulamazsınız. Çünkü böyle bir kanıt oluşturan ne bir davranışım, ne bir sözüm, ne de bir yazım vardır. Tam tersine, bahse konu örgüte karşı, bütün kariyerim boyunca hep azami şüphe ile yaklaştım ve kesin bir biçimde eleştirel oldum. FETÖ’nün adı henüz “ Cemaat ” iken ve bu cemaat ile AKP iktidarı birlikte çalışırken benim bu yapıya karşı bakışım kategorik biçimde negatif olmuştur ve bu bakışım hiç değişmemiştir.

Mevcut iktidarın, geçmişte bu grupla sürdürdüğü fiili koalisyon ortaklığını teşhir ettim ve bu meşum işbirliğinin ülkeye vereceği zararı öngördüm. O zamanki adıyla cemaatin, iktidardan aldığı güç ve destek sayesinde kurduğu komploların sonucunda AKP’nin de bu ittifakın kurbanı olabileceğini çeşitli vesilelerle ifade ettim. Çok sayıda yazım, konuşmam ve TV programlarında söylediklerim bunu kanıtlar.

Aleyhimdeki suçlamalar, sahte delillere dayandırılmalarına bile gerek duyulmaksızın, iptidai yalanlar, tezvirat ve tahrifatlar ile gerçeküstü bir boyuta taşınmıştır.

Bu arada, bu gerçekleri bir Mahkeme heyeti karşısında dile getirmeden önce, Silivri Cezaevindeki tutukluluğum 9 ayı buldu. Uzun tutukluluk yolu ile cezalandırma başlı başına bir hukuksuzluk ve insan hakları ihlalidir.

Yukarıda arz ettiğim hususlar dikkate alınarak, hakkımda beraat kararı verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

Savunmanın ardından savcı Gürsel’e “Yönetim kurulu üyesi olmadığınızı mı iddia ediyorsunuz?” diye sordu. Kadri Gürsel, “Ben iddia etmiyorum, resmi kayıtlarda yok. İddianame yanlış” diye yanıtladı.

Mahkeme başkanının Gürsel’e yayın danışmanı ile basın danışmanı arasındaki farkı sorması ise salonda gülüşmelere neden oldu.

Duruşmaya verilen aranın ardından Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın savunmasına geçildi. Dosyaya giren bilirkişi raporuna dikkat çeken Atalay, soruşturma savcısı tarafından atanan bilirkişilerden birinin isminin daha sonradan gizlendiğine dikkat çekti.

‘Bu dava Cumhuriyet’e ve gazeteciliğe saldırıdır’

Atalay’ın savunmasından satırbaşları şöyle:

31 yıllık avukatım ilk kez bir duruşmaya kravatsız geldim, çünkü geçen hafta kravatları topladılar. Savunmada kullanacağım kitapları sakıncalı diyerek getirmeme izin vermediler. ‘Suç Örgütleri’ isimli kitabı savunmamda kullanacaktım ama izin verilmedi. Bu dava Cumhuriyet’e ve gazeteciliğe saldırıdır.

Cumhuriyet Gazetesine yönelik soruşturma tam bir hukuk cinayetidir. İki amaç var: Cumhuriyet gazetesini susturmak ya da teslim almak, korkusuzca yazmaya devam edeceklere mesaj vermek. Bizi baskı, tehditle korkutamazlar.

Soruşturmamızı yapan Savcı Murat İnam hakkında FETÖ üyeliğinden iki müebbet hapisle açılan dava sürüyor; ama hala görevdeler. Yayın politikasında laiklik ilkesi bulunan kadim bir gazeteye FETÖ suçlaması yapan Savcı, FETÖ’den sanık. Cumhuriyet’in boyun eğeceğini, ödün vereceğini düşünenler varsa yanılıyorlar. Bizi baskıyla korkutamazlar. Devlet içinde yuvalanmış çetelerle gazetenin ilişkisi yoktur.

Dosyada iki iddianame var. Basına bir gün önce sunulan ile size sunulan farklı. Haber yapınca bilirkişi raporu iddianameden çıkarıldı. Cumhuriyet dosyasındaki bilirkişilerden birinin ismi dosyada gizlenmiş. Gizli bilirkişilik hukukta yok ama savcıda var.

Savcılığın atadığı ‘İletişim ve Bilişim Uzmanı’ Ünal Aldemir bilirkişi listesinde yok. Bu kişi 2011’de üniversiteyi bitirmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ‘Reis’ diye söz eden paylaşımlar yapan, TİKA, SETA gibi kurumlarda gönüllü çalışmış Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde okutman olarak görevlendirilmiş biri.”

Cumhuriyet’in manşetleriyle ilgili algı yaratmak için orijinal birinci sayfayı kesip biçerek raporuna yalnızca istediği kısmın görüntüsünü alıyor. Ancak diğer bilirkişi raporuna göre Ünal Aldemir’in raporunun zemzem suyu ile yıkanmış sayılması gerekeceğini de teslim etmem lazım.

Cumhuriyet korkmaz, pes etmez, teslim olmaz. Bu gazetenin tek faaliyeti meşru ve yasal gazeteciliktir.

FETÖ’yle hiçbir dönemde ‘Aynı dağın yeli, aynı bağın gülüyüz’ demedik. FETÖ’yle aynı yoldan yürümedik, aynı sudan içmedik, özümüz de farklıydı sözümüz de. Bilinsin ki, burada verilecek nihai karar bizimle ilgili görünse bile gerçekte öyle olmayacaktır. Esareti kabul etmeyiz, onurumuzdan, haysiyetimizden, insanlığımızdan vazgeçmeyiz. Korkuya teslim olmayız. Gazeteciliğe, halkın bilgi edinme hakkına zarar verecek bir ödün vermeyiz, veremeyiz. Onursuz bir özgürlüğe razı olmayız.

İlhan Selçuk, herkes kendi heykelini yontar demişti. Galiba gazetelerin heykelini de orada çalışanlar yontuyor. Cumhuriyet’in heykelini İihan Selçuk, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar’lar hayatları pahasına yonttular. Bizler burada yargılanan Cumhuriyet’çiler, bu nadide heykelin sıradaki nöbetçileriyiz. Nöbetimiz sırasında bu heykele leke sürülmemesi için çabalıyoruz. Bizden öncekiler gibi biz de muktedirlere boyun eğmiyor, korkuya teslim olmuyor, gazeteciliğe ihanet etmiyoruz. Bu zorlu dönemde bunun bir diyeti vardı. Onurumuzla ve gururla ödüyoruz. Hepsi budur.

‘Silahların gölgesinde yargılama’

Duruşma salonuna görevli bir üsteğmenin silahıyla katılması ise tartışmaya neden oldu.

Avukatlar “silahın gölgesinde yargılama yapılamaz” diyerek duruma tepki gösterdi.

İddianameden

Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba tarafından hazırlanan iddianamede, Can Dündar “bir numaralı şüpheli” olarak gösteriliyor.

İddianamede Can Dündar’ın 2013 yılında gazetenin başına geçmesi ile birlikte “gazetenin kuruluş amaç ve hedeflerinin dışına çıkarak farklı bir yörüngeye oturduğu” öne sürülüyor.

İddianamede şu ifadeler yer alıyor:

Dosyamız şüphelilerinden Can Dündar’ın 08/02/2015 tarihinde Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğine gelmesinden sonra, gazetenin yayın politikası radikal şekilde değişmiş, bu değişiklik basit editoryal tercihlerin ötesine geçerek, gazetenin FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C silahlı terör örgütlerinin amaçlarına hizmet eden, manipülatif haberleri yaygınlaştıran, MİT TIR’ları hadisesinde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Cumhurbaşkanı hakkında “teröre destek veren devlet ve Cumhurbaşkanı” imajını yaratan bir yayın organı haline gelmesine neden olmuştur. Öte yandan gazetenin yapmış olduğu yayınlarla terör örgütleri ve faaliyetlerini “sevimli göstermeye”, güvenlik güçlerinin meşru operasyonlarını etkisizleştirmeye çalıştığı, bu doğrultuda algı yaratmaya yönelik kapsamlı haberlere imza atıldığı saptanmıştır.

Özel güvenlik müdahalesi: CHP’li yönetici yaralandı

Özel güvenlik görevlileri, duruşmayı izlemek ve gazetecilere destek olmak için adliyeye gelen birçok kişiye müdahale etti.

CHP Kadıköy İlçe Yöneticisi Naci Metin, özel güvenlik tarafından koridordan çıkarılmaya çalışılırken itilerek yere düşürüldü. Kafasını yere çarpan Naci Metin, savcılığa suç duyurusunda bulundu.




Önceki Haber
Emrah Barlak'ı öldürüp 4 kişiyi yaralayan polis hakkında beraat kararı
Sonraki Haber
🎬 | Haneke'nin yeni filmi 'Happy End'den ilk fragman