Ana SayfaÇeviriGazze’den bir ses: ‘Nefes alamıyoruz’

Gazze’den bir ses: ‘Nefes alamıyoruz’

Bunaltıcı sıcaklarda uyumaya çalışmaktan vazgeçtiler. Fakat Gazzelilerin umutsuzluğunun tek sebebi bu değil: ‘Savaş yaklaşıyor. Daha yaşamayı bile tam anlamıyla deneyimlemeden öleceğimi düşünüyorum’


Muhammad Sheheda

Çeviri: Tolga Er


Bu hafta Gazze’deki ailemle konuştuğumda onlara sordum: “Elektriğiniz olmadan geceleri nasıl uyuyorsunuz?”

Orada geceleri sıcaklık 23 derecenin altına düşmüyor ve nem de aşırı yüksek.

12 yaşındaki kız kardeşim şöyle cevapladı: ‘Uyumuyoruz’

Camların tümünü açsalar, çok su tüketseler, uyumaya çalışsalar da nefes alamadıklarını söyledi bana. Yatağa uzansalar bile tepelerinde İsrail’in dronelarının korkutucu seslerinden kaçacak bir yerleri olmadan saatlerini yatakta ter içinde geçiriyorlar. Gözlerini açık tutamayacak kadar yoruluncaya kadar geceleri yatakta uyanık kalıyorlar. O durumda dahi uykusuzluk ve kabuslarla boğuşuyorlar. Uyandıklarında ise kendilerini yine ter içinde buluyorlar.

Sabahları da güneş, günü geçirme seçeneklerini kısıtlıyor. Seçeneklerden biri internetin, klimanın, elektrik jeneratörlerinin ve oturacak bir yerin olduğu Capital Alışveriş Merkezi’nde geçirmek. İkincisi de küçük bir pervaneye yetecek pili olan bir yakınının evine geçmek ve onunla sohbet etmek.

Hastalık kapma tehlikesinin çok yüksek olduğu mikroplu denizin kenarına geçip oturmak da mümkün değil artık. Bir arkadaşın da bana dediği gibi:

Denizin yüzde 99’u kirli, geriye kalan yüzde 1’de yüzüyoruz.

Gerçi artık bazıları kapacağı hastalığı da umursamıyor.

Elektrik de önceden belirlenmeyen anlarda günde iki veya en fazla üç saatliğine geliyor. Bu saatler depolara içilmeyen suyu doldurmak için pompaları açabildikleri tek zaman. Suyu da yıkanmak için kullanıyorlar. Bir tür yoğunluk yaşanıyor bu saatlerde. İnsanlar çaresizce etrafta koşuyor, buzlukta mineral sularını soğutmaya çalışıyor, telefonu, feneri ve radyoyu şarj ediyor, içi boş ve benzer haber başlıklarına sahip haberleri okumak için bilgisayarın karşısına geçiyor. Elektrik gittiğinde ise insanlar sokağa dönüyor, kaldırımın üstünde gölge bir yere oturuyor.

Gazze’deki çoğu arkadaşım için haftanın her günü bir öncekinin tekrarı. Haftasonları ve haftaiçleri arasında hiçbir fark yok; çünkü çoğu genç ablukanın öldürdüğü ekonomiden ötürü ‘çalıştırılamaz’ durumda. Tek fark, yaş arttıkça çoğalarak içlerinde biriken öfke ve hayattan ellerine çok şey geçmediğinin ve gelecekte de muhtemelen geçmeyeceğinin hatırlatılması. Geçen her yılla beraber de kimsenin geçimini sağlayamadığı bitik iş piyasasına maruz bırakılan yeni bir mezun topluluğu ortaya çıkıyor.

Çoğu genç gerçek tecrübe ve iş yerine, çalışmaları karşılığında iş bulmak için yardım edeceklerine dair tuttukları görülmeyen sözler veren sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak çalışıyor, kurumlar da onların varlığını internet sitelerinde kullanarak kendilerine fon yaratmaya çalışıyor.

Özgür dünyaya bilet anlamına gelen ‘burs’ kelimesi de çoğu Gazzeli gencin dilinde, ancak bursu kazanan çok az insan da yılın önemli bir bölümünde etrafı kuşatılmış şehirden ayrılamıyor. Bekleme listesi on binlerce insanı bulmuş durumda. Sonuç olarak genç Gazzeliler yaşamdan, umuttan ve motivasyondan souytlanmış; depresyon ve karamsarlıkla dolmuş halde. Düşünebildikleri ve konuşmaya başlayabildikleri tek konu ise eli kulağında olan savaşın alametleri.

Hoşnutsuzluğun ve öfkenin de sınırı yok Gazze’de. Gerginlik açık bir şekilde zirve noktasında ve bir yere de gittiği yok, her şey saatli bir bomba gibi yerli yerinde duruyor. Tek umut o bombanın patlaması. Fakat Mahmud Abbas’a ve Hamas’a duyulan yaygın hoşnutsuzluğun da ortaya çıkıcağı bir delik yok.

Gazze’de özel sektörden geriye bir şey kalmadı, nüfus ya yapılan yardımlara muhtaç ya da Filistin Yönetimi veya Hamas hükümeti için çalışıyor. Düşük bir maaşla yüklenilen onca sorumluluğun kaderini de ifade özgürlüğü için tehlikeye atmayı göze alan kimse yok.

Gazze’deki Filistin Yönetim çalışanları Abbas’ı asla protesto edemedi, çünkü etmeleri durumunda onları yaşatan düşük emeklilik maaşlarını kaybedeceklerdi. Ayrıca Hamas, eleştiri niteliğindeki sesleri kesin olarak suçlaştırdı, sesini çıkaranları ‘Ramallah istihbarat servisiyle ortak çalışanlar’ olarak etiketledi.

Hamas tarafından düzenlenmeyen her protesto Hamas’a karşı addediliyor, filizlenemeden sona erdiriliyor. Hamas tarafından düzenlenen her bir protesto ise tiyatro oyunu gibi, hakiki bir ilgi ve sempati barındırmayan sadece bir gösteri.

Ancak her ne kadar oradaki zorluklar hakkında çok şey duysam da içimde hala sık sık depreşen Gazze’ye, arkadaşlarıma, aileme ve hatta zorluklara ve mücadelelere dair özlem ve nostalji hissinin önüne geçemiyorum. O yüzden içeriden bilgi almak için nüfuz sahibi Haniye ailesinden olan bir arkadaşımı aradım, uzun ve detaylı bir sohbetin ardından sordum ona: “Gazze’den ayrılmakla hata yaptığımı düşünüyorum, belki de geri dönmeliyim.”

Arkadaşımın ses tonu aniden değişti ve şöyle dedi:

Aptal olma! Sen ölümden döndün, şimdi neden gene tabuta girmek istiyorsun?

Sesindeki acının dayanılmazlığını ise buruk bir tonla fısıldadığında hissettim: “Gazze’nin nereye gittiğini bilen tek bir kişi bile yok. Bir gün Dahlan’ın düzelteceğini söylüyorlar, başka bir gün asla olmaz diyorlar.”

Anlatmaya devam etti:

Sen ayrılmadan önce Gazze’nin ne kadar kaçıkça, çekilmez ve dayanılmaz olduğunu hatırlıyor musun?

Hatırladığımı söyledim. O da o zamanların bugüne kıyasla hiçbir şey olduğunu, şu an yaşadıklarının en kötüsü olduğunu söyledi.

Aklım bir an için sohbetin dışına kaydı, aklıma okul notları mükemmel olan ve abluka başlangıcından beri tek bir iş bulamayan 33 yaşındaki arkadaşımdan aldığım e-posta geldi. Arkadaşım ablukanın başladığı sıralarda mezun olmuştu, o günlerden beri de çeyrek milyon Gazzeli gibi işsizlik istatistiklerine eklenen sadece bir sayıdan ibaret.

E-postadaki kelimeleri adeta titriyordu, duyguları karman çormandı. Umudun kalmadığını, her şey için geç olduğunu, her şeyin öldüğünü söylüyordu. Bana şöyle yazmıştı:

Savaş geliyor ve ben yaşamayı bile deneyimleyemeden ölüceğime inanmaya başladım. Daha aile kurmadım, çok bir şey de başarmadım. Tek umudum buradan çıkmak ve bu hapishaneden ayrılmak. Acaba bunu bir gün gerçekleştirebilecek miyim?

Daldığım düşüncelerden telefondaki arkadaşımın sesiyle kendime geldim. Bana şunu söylüyordu:

Bugün Refah sınır kapısını açsalar herkes ayrılır. Sıranın en önüne geçmek için ittiren de Hamas olur!


Kaynak: Haaretz