Ana SayfaÇeviriİnsanları kendilerini incelemeye iten nedir?

İnsanları kendilerini incelemeye iten nedir?

HABER MERKEZİ – Emilio Granzotto, Jacques Lacan ile Panorama dergisi için 1974’te yaptığı söyleşide, Lacan’a “İnsanları kendilerini incelemeye iten nedir?” sorusunu yöneltir. Lacan ise buna “Korku” diyerek yanıt verir ve bunu örneklerle açıklarken tedavi yöntemini de anlatır. Aşağıdaki metinde söyleşinin bir kısmını bulabilirsiniz.

İnsanları kendilerini incelemeye iten nedir?

Korku. İnsan, anlam veremediği şeyler başına geldiğinde, bunlar kendi isteğiyle gerçekleşmiş olsa dahi, korkar. Anlamamaktan muzdarip olur ve yavaş yavaş panik durumuna düşer. Bu nevrozdur. Histerik nevrozda, beden hasta olma korkusuyla hasta olur fakat aslında hasta değildir. Takıntılı nevrozda ise, korku zihne tuhaf şeyler, kontrol altına alınamayan düşünceler, biçimlerin ve nesnelerin farklı ve korkutucu anlamlar kazandığı fobiler sokar.

Örnek verecek olursak?

Nevrotik kişi, korkunç bir ihtiyaç tarafından, bir musluğun gerçekten kapalı olup olmadığını ya da bir nesnenin yerinde durup durmadığını onlarca kez kontrol etmeye mecbur bırakılmış hisseder fakat bu esnada, musluğun olması gerektiği gibi olduğundan ve nesnenin de bulunması gereken yerde bulunduğundan gayet emindir. Bunu iyileştirecek bir ilaç yok. Ne sebeple gerçekleştiğini bulmak ve bunun ne anlam ifade ettiğini öğrenmek gerekiyor.

Peki tedavisi nedir?

Nevrotik kişi, sözle iyileşen bir hastadır; her şeyden önce de kendi sözleriyle. Konuşması gerekir, anlatması, kendisini ifade etmesi. Freud, psikanalizi, başka bir kişiye yöneltilen sözlerden teşkil olduğu ölçüde, öznenin geçmişinin öznenin kendisi tarafından varsayımı olarak tanımlar. Psikanaliz sözün egemenliğidir ve başka bir ilaç da yok. Freud, bilinçdışının, bilinç derinleşmesine açık olmadığı için çok da derin olmadığını anlatmıştı. Dahası, bu bilinçdışında konuşanın, özneyi aşkın, özne içerisinde bir özne olduğunu söylemişti. Söz, psikanalizin büyük gücüdür.

Kimin sözü? Hastanınki mi psikanalistinki mi?

Psikanalizde “hasta”, “doktor”, “ilaç” terimleri, genel olarak benimsediğimiz edilgen ifadeler kadar yanlış. “Psikanaliz edilmek” diyoruz. Bu yanlış. Analiz esnasında asıl işi yapan, konuşan kişidir, analizan öznedir; bunu, nasıl ilerlemesi gerektiğini belirten ve müdahaleleriyle ona yardımcı olan analistin telkin ettiği biçimde yapsa bile. Onun da bir yorumu bulunmaktadır.

Analist, ilk bakışta, analizanın söylediğine bir anlam yükler gibi görünür. Gerçekte ise, öznenin muzdarip olduğu şeylerin anlamını silme eğiliminde olan yorum, daha incedir. Burada amaç, semptomun -ya da hastalığın diyelim- hiçbir şeyle hiçbir bağlantısı olmadığını, herhangi bir anlamdan yoksun olduğunu, özneye kendi hikayesi üzerinden göstermektir. Hastalık görünüşte gerçek olsa da, aslında mevcut değildir.

Bu konuşma ediminin ilerlediği yollar, çok sayıda uygulama ve sonsuz bir sabır gerektirir. Psikanalizin araçları, sabır ve ölçüm. Yöntem de analizan özneye sağlanan yardımı ölçmeyi bilmekten ibaret. Netice itibarıyla, psikanaliz zordur.


Yukarıda yer alan metin, Birtakım İşler‘den Banu Barış tarafından tercüme edilmiştir.

Söyleşinin birinci bölümünü BURADAN, ikinci bölümünü ise ŞURADAN okuyabilirsiniz.