Ana SayfaÇalışma Yaşamıİşe iade davasını kazanan barış imzacısı akademisyen: ‘Daha bitmedi bu kavga’

İşe iade davasını kazanan barış imzacısı akademisyen: ‘Daha bitmedi bu kavga’

HABER MERKEZİ – Barış bildirisine imza attığı için işine son verilen ve açtığı işe iade davasını kazanan Mersin Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu Kilim, “Üniversite muhalif akademik çalışanlara diz çöktürmek için her yolu denedi. Ancak mücadele etmeye devam edeceğim” dedi.

Barış İçin Akademisyenler’İn ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisinde ikinci imzacı grup arasında yer alan Mersin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu Kilim, üniversitenin işine son vermesi ardından açtığı davayı kazandı.

Ergüzeloğlu Kilim’in sözleşmesi, üniversite tarafından keyfi olarak yenilenmemişti.

Ancak Mersin 2. İdare Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında, atama ve sözleşmenin uzatılması için gereken en az puan 15 olmasına rağmen Kilim’in 135 puana sahip olduğunun 2 jüri tarafından da tespit edildiği belirtildi.

Kararda “Davacının görev süresinin uzatılması için gerekli olan şartları sağladığı sonuç ve kanaatine varılmakla, sadece bir jüri üyesinin bilimsel açıdan yeterli olmadığı yeterli görüşüne dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlılık bulunmamaktadır” denildi.

Kararda ayrıca, görev süresini uzatmama kararının davacıyı maddi zararlara uğratacağı ve telafisi güç zararlar oluşturacağının da dikkate alınarak yürütmeyi durdurma kararının verildiği belirtildi.

Mersin 2. İdare Mahkemesi’nin bu kararının ardından Mersin Üniversitesi’nin 30 gün içinde Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu Kilim’i işe iade etmesi gerekiyor.

‘Zorlama bir şekilde işime son verildi’

Mahkeme kararını dihaber’e değerlendiren Ergüzeloğlu Kilim, 23 Aralık 2016 tarihinde sözleşme süresinin uzatılması için gerekli olan dosyayı ve akademik çalışmaları eksiksiz olarak yine süresi içinde sunduğu halde dosyasının 3 kez kendisine iade edildiğini belirtti.

İmzacı akademisyen, iki ayrı jürinin olumlu raporuna rağmen yine de üniversite rektörlüğü tarafından sözleşmesinin uzatılmayarak işine son verildiğini de hatırlattı ve şunları söyledi:

Benim ihraç sürecim de oldukça zorlama bir şekilde olmuştu. İki kere jüri oluşturuldu. Yayınlarım dosyamdan çıkarılmak istendi. Sonunda gerekçe yaratılamayınca gerekçesiz atılmış oldum. Kamu görevlisi statüsü olan bir akademisyen olmama rağmen, sanki özel hukuk iş akdi ile çalışıyormuş gibi işlem yaptı. Üniversite diğer birinci barış imzacıları için de başlangıçta aynı yolu izledi. Kimini süreden, kimini yayından, kimini de jürisini bozarak attı.

Barış bildirisine imza atan ikinci grup imzacı olduğundan dolayı kendisi hakkında herhangi bir soruşturma bulunmadığını, bundan dolayı da işine geri dönebilme şansının olduğunu belirten imzacı akademisyen, şöyle devam etti:

Ancak bu işten çıkarma yöntemlerinin hiç birisinin hukuken bir karşılığı olmadığı ortaya çıkınca, bu sefer gerekçe değiştirerek hocalar hakkında üniversite tarafından açılmış ya da yönlendirilmiş soruşturmaları gerekçe gösterildi. Bu işten atma biçimi de idare hukuku açısından karşılığı olmayan bir gerekçe barındırıyordu. Bunu anlayan üniversite, imzacı akademisyenleri KHK konusu yaparak onların yargıya gitme yolunu kapatmış oldu. Mesela akademisyen Veli Mert hocamız yargı tarafından hukuken haklı bulundu ve iptal davasını kazandı. Ama KHK nedeniyle işine geri dönemiyor.

‘Pes etmedim, dava açtım’

Hükümetin ilk imzacılara karşı saldırgan bir tavır içerisinde bulunduğunu, ikinci imzacı gruba da daha çok ifade özgürlüğü ve bilimsel özerkliği koruma yönünde bir tepki koyduğunu dile getiren Ergüzeloğlu Kilim, şunları söyledi:

Ben böyle bir korumaya sığınmak yerine, üniversite tarafından yapılan hukuksuz uygulamalara karşı dava açma yoluna gittim. Örneğin yardımcı doçentlik görev süresi uzatma işleminin prosedüründeki aksaklıkları bahane ederek işten atma kararı verilen hocalarımıza uygulanan karara karşı iptal davası açtım ve bu kararı iptal ettirdim. Şimdiki yürütmeyi durdurma kararı ile birlikte düşündüğümüzde, mahkeme heyetinin bizim savunduğumuz argümanları güçlü bir şekilde desteklediğini söyleyebilirim.

Ergüzeloğlu Kilim, kamu görevlisi olmanın iş ve meslek olmanın ötesinde anayasa ve yasalar ile korunan bir hak olduğunu ve mesleğin gerektirdiği niteliklerden başka şart aranmadığını ifade etti.

Bilimsel özerklik gibi ilkelerle birleştiğinde bu yasal koruma, bağımsız bilimsel çalışma yapabilmek için güvenceleri kapsar. Dolayısı ile Anayasa ve yasalarda olmayan bir işten çıkarma yöntemini uyduruk gerekçelerle uygulamanız teorik olarak mümkün değildir. Özel sektörde kişilerin karşılıklı eşit iradeleriyle sözleşme yaptığı varsayımı vardır. Özel üniversitelerde de patron, çalışan ilişkisi yapılan işin kamu hizmeti olması nedeniyle şirketlerdeki gibi olmaması gerekir. Kaldı ki şirketlerde dahi patron çalışanını gerekçesiz ve hukuka aykırı yöntemlerle işten çıkaramaz. İş mahkemeleri bu çeşit haksızlıkları önlemek için faaliyet gösterir.

‘Üniversite diz çöktürmek istedi’

Mersin Üniversitesi tarafından barış imzacılarına farklı bir uygulama uygulandığını aktaran Ergüzeloğlu Kilim, üniversite yönetiminin muhalif olan, yönetim politikalarını eleştiren, sendikalı olan herkese diz çöktürmeyi hedeflediğini ve bunun için de hukuk dışına çıkmaktan dahi çekinilmediğini ifade etti.

Hukuk sürecinde akademisyenlerin işe iade davalarını kazanmasıyla birlikte bu sefer de OHAL uygulaması olan KHK’lerin devreye konulduğunu söyleyen akademisyen, “İşime geri döndüm. Ama mücadele etmekten vazgeçmeyeceğim. Bireysel olarak haklarımı geri kazanmak ve bu süreçte ihmali ve kasten hareket edenlerle hukuki mücadelemi sürdüreceğim. İhmali olanlarla sendikal hak mücadelesi içinde aktif olmaya devam edeceğim” dedi.

‘Daha bitmedi bu kavga, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek’

Çalışma arkadaşlarının tamamı geri dönene kadar elinden gelenleri yapmaya devam edeceğini vurgulayan Ergüzeloğlu Kilim konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

Ama sanırım bu yaşadıklarımızdan çıkarmamız gereken en önemli sonuç şu: Akademik çalışmalarımızı yeterince kolektifleştirememişiz. Paragöz ve sadece bireysel mutluluğu için bu işi meslek gibi yapanlarla böyle olmayanlar arasındaki farkı yeterince ortaya koyamamışız. Toplumda bizim haksız ayrıcalıklardan yararlanan asalak insanlar olduğumuz yanılsamasını yaratabildiler. Üstelik tam da böyle olanlar kendilerini vatan kahramanlığı yapıyormuş gibi gösterebildiler. Eleştirel, sınıf ve halk odaklı duruşumuzu sürdürmeye devam ettikçe bu çelişkileri daha çok deşifre etmeye devam edeceğiz gibi görünüyor. İşte bu nedenle; daha bitmedi bu kavga, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.