Ana SayfaÇeviriIŞİD’e karşı savaşta Kürt güçlerine katılan enternasyonalistler bize ne anlatıyor? | David Pratt

IŞİD’e karşı savaşta Kürt güçlerine katılan enternasyonalistler bize ne anlatıyor? | David Pratt

Peki şimdi, Kürt güçlerine katılıp Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan Britanyalı, Amerikalı ve bir sürü başka etnik kökenden gönüllülerden nasıl bir anlam çıkartabiliriz?


David Pratt

Çeviri: Ezgi Gül


Clyde Patikası’nda koşuya çıktığım sabahların neredeyse her seferinde La Pasionaria’nın önünden geçerim.

Bu harika kadını tanımayanlar için, La Pasionaria ya da ‘çarkıfelek çiçeği’, Basklı komünist siyasetçi ve 1930 yıllarında ülkesindeki sivil savaş sürecinde faşizme karşı verdiği savaşla İspanya Cumhuriyeti kahramanı olan Dolores Ibarruri’ye verilen isim. ‘No Pasaran’ (Geçit Yok) ise Ibarruri’nin Madrid için yapılan çatışmalar sırasında kullandığı ünlü slogan.

Clyde’da yer alan heykeli de İspanya’da General Franko’nun faşist güçlerine karşı direnmeye gönüllü olarak Enternasyonal Tugaylar’a katılan Glasgowluların anısına adanmıştır.

Çocukluğumdan beri İspanya İç Savaşı benim dikkatimi oldukça çeken bir konudur. Beni her şeyden çok, o sıradan insanların evlerindeki güvenli hayatlarını arkalarında bırakıp ön cephelerde savaşmaya gitmesi, özellikle de Enternasyonal Tugaylar’ın dünyanın her yerinden gelen gönüllülerden oluşması etkiler.

Güçlü sosyalist tarihinin izlerinin taşındığı İskoçya, ülke genelinde izlerin belgesi niteliği taşıyan on civarında anıtla kendi payına düşeni yerine getirmiştir. Beni her zaman üzmüş olan ise Glasgow’da çoğu insanın anıtların yansıttığı harika tarihi ve fedakarlığı bırakın, varlığından bile haberdar olmaması.

Bir bireyin ‘şeytan’la savaşırken doğru ve adil olduğuna tutkuyla inandığı bir mücadele için kendi hayatını tehlikeye atmasının romantizmi ve idealizminin tarih kadar eski bir cazibesi vardır.

Yakın zamanlarda eleştirmenler, İspanya Cumhuriyeti için savaşmak adına gönüllü olan insanlara benzer örnekler aradı.

1990’larda eski Yugoslavya’da Sırp Güçleri’ne karşı savaşan ‘yabancı’ gönüllülerle tanıştığım zamanı iyi hatırlıyorum. Bazı yazarlara göre yaşananlar 1930 örneğinin ileriki zamanlardaki eşdeğeri olduğunu düşünmüşlerdi, ancak ben bu görüşe ikna olamamıştım. Karşılaştığım kişiler idealistlerden çok para karşılığında savaşan askerlere yakın görünüyordu. Bu da diğerleri gibi iyilerle kötülerin ayrımının bulanıklaştığı ve kararlaştırılmasının imkansız olduğu bir savaştı.

Peki şimdi, Kürt güçlerine katılıp Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan Britanyalı, Amerikalı ve bir sürü başka etnik kökenden gönüllülerden nasıl bir anlam çıkartabiliriz?

Sadece bu hafta Birkenheadli 22 yaşındaki Luke Rutter ve iki genç Amerikalı gönüllü IŞİD’in işgali altındaki Rakka’nın kurtarılması operasyonu sırasında hayatını kaybetti. Amerikalılardan biri Wall Street’i İşgal Et eylemcilerinden Robert Grodt, diğeri de Orlando, Nice ve Paris’teki IŞİD saldırılarından sonra Kürt güçlerine katılmaya karar veren Nicholas Warden.

Genç kadın savaşçılar da IŞİD’e karşı savaşın öncü gücü YPG’ye katılanlar arasında.

27 yaşındaki Blackburn’lü Kimberley Taylor, yakın bir zamanda BBC’ye verdiği röportajda “YPG’li kadın savaşçıların bölgedeki ve tüm dünyadaki kadınlar için bir umut ışığı olduğunu” söylemişti.

Neredeyse bütün bu genç kadın ve erkekler, 1930’larda İspanya’da olduğu gibi, YPG’nin yaratmaya çalıştığı ilerici toplum ile özdeşleşmiş durumdalar. Sol eğilimli YPG, Rojava’da cinsiyet eşitliğini, ekolojiyi ve doğrudan demokrasiyi esas alan seküler ve çok etnik yapılı topluluklar kurarak ‘sosyal devrimi’ gerçekleştirmeye çalışıyor.

Aslında birçok alanda YPG’nin arzusu, George Orwell’in ünlü kitabı Katalonya’ya Selam’da da değinildiği gibi ülke iç savaştan çıktıktan sonra sosyalist bir toplum yaratılmaya çalışılan İspanya İç Savaşı’na benzerlik gösteriyor.

Suriye’deki bazı enternasyonal gönüllüler için IŞİD, muhafazakar düzeni ve vahşi faşizmiyle devletin en kötü halini temsil ediyor.

26 yaşındaki Galli John Walker da bu gönüllülerden biri.

Intercept’e verdiği röportajında Josh Walker, IŞİD’i ‘Militarizm, hiyerarşi, baskı, kadın düşmanlığının en emperyalist ve soykırımcı formda birleşimi’ diye tanımlıyor.

Walker’ın yaşadıkları aslında Britanya’daki ve diğer ülkelerdeki otoritelerin YPG ile birlikte IŞİD’e karşı savaşmak için gidenlere yönelik tavrını özetliyor: Şimdi Britanya’ya geri dönmüş olan Walker, Britanya’nın ‘terör karşıtı’ yasalarından ötürü suçlanıyor. Walker, IŞİD ile savaşıp Britanya otoriteleri tarafından yargılanan ilk kişi.

Çıkan haberler doğruysa, suçlamalar, Walker’ın dünya genelinde iki milyondan çok nüsha satan ve patlayıcı yapma rehberi olarak 1971 yılında yayımlanan ‘Anarchist Cookbok’ isimli kitabı bulundurmasına kadar uzanıyor. Bundan yola çıkarak belki biz de evdeki kitaplıklarımızda ne var ne yok bir göz geçirmeliyizdir. Otoritelerin benim koleksiyonumdan ne anlamlar çıkaracağını düşündükçe endişe duyuyorum. Ciddiyete dönersek eğer şunu söyleyebiliriz:

Walker’ın davası ciddi bir dava ve ‘terörizm’e yardım ve suç ortaklığından Ekim ayındaki davasında suçlu bulunursa 10 yıl hapis süresi ile karşı karşıya kalabilir.

IŞİD’le savaşmak için en az 300 Batılının Orta Doğu’ya gittiği biliniyor, birçoğu da YPG’ye katıldı.

Eve geri dönenler ise çeşitli problemlerle karşılaştı.

Seyahat yasakları, pasaportlarına el koyma, savaşta insan öldürme…

Dönenlerin hikayelerinin hepsi farklı.

IŞİD’e karşı savaşmak için giden enternasyonal gönüllülerin güdülerinin karışıklığı hakkında ise kimse aldanmamalı. Bazıları sosyalizme veya idealizme destek için oraya gitmedi. İspanya’da bile birçok kişi maceraperest oldukları, ülkelerinde sorunlu veya toplumlarının dışında kaldıkları için gönüllü olarak katılmıştı.

Suriye’de de bazıları askerliği en iyi yaptıkları şey olarak gören eski asker mensupları. Gerçi ‘askerliği’ nefret ettikleri bir düşmana karşı yapıyorlar. Buna benzer bir durumla bu yıl Irak’ta da karşılaşmış, bu tanıma uyan eski Fransız komandolarıyla karşılaşmıştım.

Bütün bunlar ışığında IŞİD’le savaşmak için giden bu enternasyonal gönüllüleri saygıyla selamlamalı mıyız?

Onların mücadelesini adil ve ‘değerli’ görmeli miyiz?

Benim kişisel olarak bundan hiç şüphem yok.

Ayrıca eminim La Pasionaria da onları onaylardı.


Kaynak: Herald Scotland
Previous post
Meclis’e HDP ve CHP’li vekiller hakkında 43 yeni fezleke geldi
Next post
Yüksel’deki eylemler sürüyor: 250’nci günde 5 kişi gözaltına alındı