Ana SayfaÇeviriRadikal belediyecilik: Hepimizin hak ettiği bir gelecek – Debbie Bookchin

Radikal belediyecilik: Hepimizin hak ettiği bir gelecek – Debbie Bookchin

HABER MERKEZİ – ROAR Dergisi’nin ‘The City Rises (Şehir Yükseliyor)’ başlıklı yeni sayısı yayımlandı. Derginin yeni sayısında bir yazı kaleme alan yazar, ödüllü gazeteci ve editör Debbie Bookchin’e göre “Neoliberalizmin ölüm sarmalından, verdiği insanlık sözünü yerine getiren rasyonel yeni topluma bizi taşıyacak tek bir yol var; o da ayaklanan şehirlerin küresel birliği.”


Debbie Bookchin

Çeviri: Tolge Er


İki belediyecinin çocuğuyum ben. Annem, Beatrice Bookchin, 30 yıl önce 1987 yılında Burlington, Vermont şehir konseyi için seçimlere girmiş, aklında ekolojik bir şehrin inşa edileceği, ahlak üzerine kurulu bir ekonominin yaratılacağı ve her şeyin ötesinde ulus devletin gücüne rakip olacak yurttaşlık meclislerinin kurulacağı belediyecilik platformu oluşturmak varmış. Babam ise Murray Bookchin, sosyal teorisyen ve liberteryen belediyeci.

Yıllar boyunca sol görüş; eşitlik, ekonomik adalet ve insan hakları fikirlerinin nasıl sonuca ulaştırılacağı üzerine sorularla uğraştı. Babamın siyasi yörüngesi ise oluşturmak istediğim argüman için yol gösterici nitelikte; belediyecilik sosyal değişimi yaratmak için birçok yoldan sadece bir tanesi değil, toplumu dönüştürecek tek yoldur. Komünist olarak büyüyen ve marksist teori üzerine derinlemesine eğitim almış babamı, tarih boyunca marksist solun içerisine işlemiş düşüncenin ekonomik ve indirgemeci yöntemleri hep rahatsız etmişti. O, özgürlüğün daha geniş bir kavramının peşinde, sadece ekonomik sömürüden kurtulmanın getireceği özgürlüğün değil, her türlü baskıyı kuşatan ırktan, sınıftan, cinsiyetten, etnisiteden özgürleşmenin arayışındaydı.

1960’ların başında kapitalizmin doğal dünya ile çarpışma yolunda olduğu onun gözünde daha da belirgin hale geldi. Murray, doğa sorunlarına parça parça yaklaşılamayacağına inanıyordu. Ona göre bir gün sekoya ormanlarını korumaya çalışıp diğer gün nükleer santrale karşı çıkamazsın; çünkü kapitalizm tarafından saldırı altında olan ekolojik istikrarın ta kendisi. Bununla birlikte, kâr güdüsü ve kapitalizmin büyü veya öl görüşü, dünyanın ekolojik istikrarıyla en temelde karşı karşıya geliyordu.

O yüzden o da tüm ekolojik sorunların sosyal sorunlar olduğu önermesinden yola çıkarak ‘sosyal ekoloji’ adını verdiği fikri detaylandırmaya girişti. Murray, doğal dünya ile olan açgözlü ilişkimizde iyileştirmeye gidebilmemiz için aslen yapmamız gerekenin sosyal ilişkileri başkalaştırmak olduğunu söylüyordu. Sadece sınıf baskısını değil, her seviyedeki hakimiyeti ve hiyerarşiyi sona erdirmemiz gerekiyordu. İster erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliği, ister heteroseksüellerin lezbiyenler, geyler ve transseksüeller üzerindeki baskısı, ister beyazların renkliler üzerindeki hakimiyeti, ister yaşlıların gençlerin üzerinde kurduğu tahakküm olsun, hepsi sona erdirilmeli.

Soru onun için o yüzden şu hale geldi: Eşitlikçi bir toplumu nasıl var olur hale getiririz? Nasıl bir alternatif sosyal örgütlenme gerçekten özgürlüğüne kavuşmuş insanların gelişeceği ve doğal dünya ile aramızdaki ayrımı onarabilecek toplumu yaratabilir? Soru aslında şu; ne türde bir siyasi örgütlenme devletin gücüyle mücadele edebilir? Böylelikle 1960’ların son yıllarında Murray, liberteryen belediyecilik adını verdiği örgütlenme şekli üzerinde yazılar yazmaya başladı. Ona göre belediyecilik, marksist ve anarşist geleneklerin arasındaki çıkmaza çözüm öneriyordu.

Belediyecilik, devlet gücüne el koymayı reddeder ki bunun yirminci yüzyıldaki deneyimlerden umutsuz bir uğraş ve açmaz olduğunu biliyoruz; çünkü kapitalist veya sosyalist herhangi bir devlet, görünmeyen bürokrasisi ile insanlara tam anlamıyla bir yanıt vermez. Bununla beraber sosyal değişimin taleplerimizi sokağa götürerek gelmeyeceğinin de aktivistler tarafından anlaşılması gerekir. Geniş kamplar ve gösteriler devlet yönetimine meydan okuyabilir, ancak bunlar şu ana kadar devlet yönetimini ele geçirmekte başarılı olamadılar. Sadece protesto siyaseti ve toplumdan ayrı kalanların örgütlenmesiyle uğraşanların her zaman ortada bir güç olacağının ve bu gücün dağılmayacağının farkında olması gerekir. Buradaki soru bu gücün kimin ellerinde ve nerede olacağıdır; merkezi devlet yönetiminin mi yoksa insanlarla beraber yerel yönetimde mi.

Giderek daha belirgin bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz temelden sosyal değişim seçim sandıklarına giderek ulaşılamaz. Sosyal değişim bizlere 15 dolar asgari ücret, ücretsiz eğitim, aile izni ve sosyal değişim hakkında basmakalıp tekliflerle gelen ve sözler veren adaylara oy vermekle meydana gelmeyecek. Kendimizi kötünün iyilerine oy vermeye ve sosyal demokrasinin önümüze fırlattığı kemiklere mahkum edersek, bizi aşağıda tutmak için oluşturulmuş merkeziyetçi devlet yapısının ekmeğine yağ süreriz ve onu desteklemiş oluruz.

Aynı zamanda, sol tarafından çoğu zaman gözardı edilen doğrudan demokrasiye, radikal siyasete ve yurttaşların öz yönetimine dair zengin tarih vardır; Antik Atina’dan Paris Komünü’ne, Paris Komünü’nden İspanya’da 1936 yılında bulunan kolektivist anarşistlere, oradan da Meksika’da Chiapas’a, İspanya’da Barcelona’ya ve diğer bir sürü şehre. Şimdi de Suriye’nin kuzeyinde Kürtler, Ortadoğu’da eşi benzeri görülmemiş özerkliğin demokratik projesini Rojava’da hayata geçirdi.

Belediye siyaseti, belediye binasına ne kadar önemli olursa olsun ilerici gündem getirmekten çok daha fazlasıdır. Belediyecilik veya babamın dediği gibi komüncülük, siyaseti asıl tanımına geri döndürüyor; rasyonelliğe, komüne, yaratıcılığa, serbest çağrışıma ve özgürlüğe dayalı ahlaki çağrıya. Bu, çokça dile getirilen adem-i merkezileştirmenin zenginleştirilmiş, insanların rasyonel bir gelecek kurmak için bir araya gelen toplanma tabanlı bir demokrasidir. İnsan haklarının, demokrasinin ve kamu yararının giderek artan milliyetçi ve merkezleşmiş otoriter devlet yönetimlerinin saldırısı altında olduğu günümüzde, belediyecilik, gerçek yurttaşlığı ve özgürlüğü uygulamak için kamusal alanı geri kazanmamıza olanak sağlıyor.

Belediyecilik, iktidarı sıradan vatandaşlara geri vermemizi, siyaset yapmanın ve vatandaş olmanın anlamını yeniden keşfetmemizi talep ediyor. Gerçek siyaset, meclis siyasetinin zıttıdır, ilk olarak yerel kurullarda temelden başlar. Şeffaftır ve adaylar, mahalle kurumlarına hesap vermede yüzde yüz sorumludur ki bu organizasyonlardakiler vekildir, dalavere peşindeki temcilerden değildir. Yerel kurullar, giderek aydınlanan bölgedeki tüm vatandaşları dönüştürme ve onlar tarafından dönüştürülme gücüne sahiptir. Ve siyaset yapma eylemi sırasında yeni insanlar oluruz, kapitalist moderniteye bir alternatif oluştururuz.

Belediyecilik şunları sorar: İnsan olmak ne demektir? Özgürlük içinde yaşamak ne anlama gelir? Karşılıklı yardımı, değer vermeyi ve işbirliğini teşvik edip geliştirecek şekilde toplumu nasıl düzenleyebiliriz? Bu sorular ve bu sorulardan yola çıkan siyaset, etik zorunluluk da taşıyor; doğal dünya ile uyum içinde yaşamak ve hayatın ekolojik temellerini mahvetmeden insan özgürlüğünü ve eşitliğini maksimize etmek.

İyi haber ise bu politikaların yatay toplum hareketlerinde gün geçtikçe daha çok dile getirilmesi. Arjantin’in fabrikaları geri kazanma politikasında, Bolivya’daki su savaşlarında, selin ardından hükümetin belediyeleri desteklemekte yararsız kaldığı İtalya’da ortaya çıkan mahalle konseylerinde ve başka bir sürü örnekte insanların yerel seviyede gücü eline almak ve ulus devlet yönetimine ve gücüne meydan okuyarak giderek artan oranda ‘karşı güç’ oluşturmak için örgütlendiğini görüyoruz. Bu hareketler demokrasi fikrinden yola çıkıyor ve bu fikrin potansiyelini sonuna kadar kullanıyor. Bu da insan ihtiyaçlarını karşılayacak politikalar üretilerek, yardımlaşma ve işbirliği, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma teşvik edilerek ve kadınlara da liderlik rolü tanınarak yapılıyor.

Bunlara ulaşmak ise politikamızı mahallenin her bir köşesine taşımaktan ve muhafazakarların son birkaç on yılda başarıyla yaptığını yapmaktan, yani belediye seviyesinde adaylar çıkartmaktan geçiyor. Aynı zamanda asgari bir hedef planlaması yaratmak anlamına da geliyor; ipotekli evlerin haczini sonlandırmak, artan kira seviyelerinin ve mahallelerin soylulaştırma yoluyla dengesizleştirilmesinin önüne geçmek gibi. Ancak aynı zamanda değer veren bir ekonomi kurmamız, yeni teknolojileri kullanmamız, özgürlük içinde yaşayan her insanın potansiyelini arttırmamız, gelişen ve gerçek demokratik toplulukların içindeki üyelerin vatandaşlık haklarını icra etmesi durumunda nasıl bir toplum olabileceği üzerine kafamızda canlandırdığımız azami bir hedef planlaması da hazırlamalıyız.

Sıradaki adım olarak bölgesel ve hatta uluslararası sorunları hedefine alan plan ve programlar için eyalet ve ülke sınırları içerisinde işbirliği yapmalı ve çalışmalıyız. Yerel seviyede çalışarak büyük uluslararası sorunlara çözüm sunulamayacağını dile getirenlere verilecek önemli bir cevap olacaktır bu. Gerçekten de sorunların her gün çözüme kavuştuğu alan yerel seviyede. İklim değişikliği gibi büyük sorunlar bile bölgesel ve küresel sorunları çözmek için delegelerini yollayacak toplulukların bir konfederasyon oluşturmasıyla halledilebilir. Bu sorunların çözümü için merkezileştirilmiş devlet bürokrasine ihtiyacımız yok. Bizim ihtiyacımız yerel seviyede devamlılığını koruyacak politik kurumların oluşturulması ki bu da sosyal adalet gündemini dile getiren siyasi liderler yoluyla değil, doğrudan demokratik, eşitlikçi, şeffaf, hesap verebilir, antikapitalist, ekoloji bilinci olan ve insanların arzularının sesi olabilen kurumlar yoluyla. Bunun için zaman, eğitim ve ulus devletin gücüne karşıt dengeleyici güç olarak belediye il meclisleri kurulması gerekecek, ancak yeni bir toplum oluşturma ihtiyacı içerisindeki yeni insanlar olma yolunda tek umudumuz bu.

Şu an bizim zamanımız. Dünya çevresindeki hiç kimse sadece hayatta kalmak istemiyor, herkes yaşamak istiyor. Eğer neoliberalizmin başımıza yıktığı ölüm sarmalı halindeki toplumdan insanlık sözünü yerine getiren yeni rasyonel topluma geçiş yapmak istiyorsak, korkusuz şehirlerden, kasabalardan ve köylerden oluşan küresel bir ağ yaratmalıyız. Daha azını hak etmiyoruz.


Kaynak: ROAR Magazine


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Gülmen ve Özakça'ya destek eyleminde 70 kişi gözaltına alındı, bir kişinin kolu kırıldı
Sonraki Haber
Corbyn’den tutuklu gazetecilerle dayanışma: 'Hakikate özgürlük'