Ana SayfaToplumsal CinsiyetYasemin Çakal: Feminist kadınlar ve avukatlar hayatıma girince her şey değişti

Yasemin Çakal: Feminist kadınlar ve avukatlar hayatıma girince her şey değişti

HABER MERKEZİ – Kendisine fiziksel şiddet uygulayan eşini özsavunma hakkını kullanarak öldüren Yasemin Çakal, 3 yıllık tutukluluk sürecinin ardından tahliye olmuştu. Bu süreci değerlendiren Çakal, tahliye olmayı beklemediğini ve savunmasını hazırlarken her şeyi baştan yaşadığını söyledi. Ancak Yasemin Çakal, bu süreçte feminist kadınlar ve avukatların hayatına girmesiyle her şeyin değiştiğini vurguladı. Tutukluluk sürecine de değinen Çakal, kadınların hep erkekler yüzünden cezaevinde olduğunu belirtti.

Kendisine fiziksel şiddet uygulayan eşini meşru savunma hakkını kullanarak öldüren Yasemin Çakal, 2014 yılından bu yana tutuklu yargılandığı davanın 4 Temmuz’daki karar duruşmasında tahliye edilmişti.

Zorlu bir süreci geride bırakan Yasemin Çakal, geçirdiği 3 yıllık dönemi Ekmek ve Gül’den Elif Ekin Saltık‘a anlattı.

Çakal’ın verdiği röportajın tamamı şöyle:

Üç yılın ardından dışarıda olmak nasıl? Neler hissediyorsun? 

Hâlâ algılayamıyorum dışarıda olmayı, şoktayım. Rüzgarın esmesi ve onu hissetmek falan… Gerçekten rüyaymış gibi. Eve girdiğim zaman tekrar cezaevine girmiş gibi hissediyorum. Biraz da evdeki psikolojiyle alakalı belki de. Üç yılda arabalar, telefonlar, çok şey değişmiş ama bazı şeyler, bazı insanlar aynı kalıyor gibi…

Oğlumu alıp her akşam Büyükçekmece’ye geliyorum ve son minibüsle eve dönüyorum. Evde sadece uyumak istiyorum. Zaten çıktığım günden bu yana günlerim hareketli geçti. Görüşmek isteyenler, ziyaretime gelenler, arkadaşlarım…

Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun? 

Hayatımda hiç tatile gitmedim, gidemem de. Ama bu davayı başından beri takip eden İstanbul Feminist Kolektiften kadınlar bana tatil ayarlamışlar. Onlarla birlikte tatile gidiyoruz. Çok heyecanlıyım onun için. Bana jest yaptılar.

‘Tahliye olmayı beklemiyordum’

Tahliye olmayı bekliyor muydun? 

Ben kadınlara, avukatlarıma borçluyum özgürlüğümü. Onlar sayesinde bugün buradayım. Müebbet alabilirdim… Tahliye olmayı beklemiyordum. Karar duruşmasından önceki duruşmadan savcı 3 yıl önce verdiği mütalaanın aynısı verdi. Mahkeme başkanı ise ilk günden beri konuşmam için hep gözümün içine baktı. Ben mahkeme salonunda tutuluyordum. Çok farklı bir psikoloji orası da. Onun ailesinden insanlar geliyor duruşmaya. Ne dersem diyeyim bana inanmayacaklar diye düşünüyordum. Ama yanlışmış. Kendini savunmam gerekiyormuş.

Duruşmalardan da biliyoruz, savunma yazdığın süreçte de çok zorluklar yaşadın… 

Avukatlar bazen günde dört kez yanıma gelip ‘Savunmanı yazmalısın’ diyorlardı. ‘Eğer konuşarak ifade edemiyorsan yazarak ifade edeceksin’ dediler. Ben yazdım, hastaneye kaldırdılar, tekrar yazdım, sinir krizi geçirip eşyalarımı parçaladım, yine hastaneye kaldırdılar. Bir buçuk ay hastanede yattım. Yazdıkça tekrar tekrar yaşadım, ama onlar da hiç pes etmediler. Ben yazana kadar duruşmayı erteletmeye çalıştılar. En son yazdım verdim ve mahkeme başkanı kendisi okudu savunmamı duruşmada.

İnsanlar kendini savunmalı, doğruları söylemeli. Yazmak faydalı oldu, oldu ki buradayım. Eğer yazmasaydım kendimi inandıramayacaktım. Duruşmalarda bu yaşadıklarım geçmiyordu çünkü. Avukatlarımın mücadelesiyle, kadınlara yönelik şiddet konusunda uzman olan İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalından rapor aldık. Üniversitede doktorlara yaşadığım her şeyi anlattım.

Vücudumun her yerinde izleri var. Vücuduma dövme yaptıracağım. Ben çizmek istiyorum hatta dövmelerimi. Küçükken çizim kursuna gitmiştim, çiziyorum bazen bir şeyler.

Ben hastanedeyken cezaevi arkadaşım Didem vücuduna dövme ile adımı yazdırmış. Çok üzülmüş, çok hassas o. Beni inanılmaz sahiplendi. Birlikte kalıyorduk. Geldim odamı değiştirmiş, temizlemiş. Bir sürü değişiklik yapmış kendimi iyi hissetmem için. İki ay sonra tahliye olacak, o benim için çok önemli, ailem gibi diyebilirim.

Şiddetten kurtulmak için ailenden yardım istemişsin ama olumsuz yanıt almışsın. Şimdi ise onlarla birliktesin. Hiç sitemin olmadı mı ailene? 

Kız kardeşlerim hep benim yanımda oldu. Ağabeyimden yardım istedim, ama oğlumu bırakıp gelmemi istedi. Böyle bir şeyi de ben kabul etmedim. Babamla ilk zamanlar görüşmek istemiyordum. Çok kez geldi, görüşmedik. Gardiyanlar zorla götürüyordu, ‘Kalp krizi geçirir, bir şey olur, yaşlı’ diyerek. Hep ağlıyordu, ‘Seni bir kere göreyim, bir konuşalım’ diyordu bana. Öyle öyle affettim onu da. Kırgınlık tabii var, ama işte… Benim için aile kavramı çok başka bir yerde. Ailem benim için gözyaşı döken kadınlar, beni görünce mutlu olan kadınlar, Beni nasıl bu kadar seviyorlar diye şaşırıyorum da. Neden bu kadar çok seviyorlar? Cezaevindeki arkadaşlarım da aynı şekilde. Hastayken başımda duran Didem, Burcu, Tuğba…

Nevin’le, Çilem’le cezaevinde hep görüştün değil mi? 

Çilem’e mektup yazdım. Ona ulaşmamıştı. Avukat aracılığıyla görüştük. Sonra telefonda konuştuk. Nevin’le mektuplaştık. Nevin ‘pişman değilim’ dediği için çok ceza aldığını düşünüyor.

‘Feminist avukatlar hayatıma girince her şey değişti’

Oya Meriç Eyüboğlu, Diren Cevahir Şen, Perihan Meşeli, diğer avukatlar ve kadınlar. Hep senin yanındalardı. Feminist avukatların davana müdahil olması nasıl oldu?

Bunu hep anlatmak istiyordum. Hayatım nasıl değişti? İkinci duruşmada mütalaa verildi. Savcı aynıydı ama heyet farklıydı. Beni hiç dinlemediler. Ben koğuşa gittiğim zaman dünyadan bıkmıştım, görüş kabul etmiyordum. Bir gün avukat görüşü okundu, gittim, Diren Hanım. Ben yanlış geldi sandım, bana geldiğini söyledi. “Biz feminist kadınlarız, hep birlikte senin davanı takip etmek, seni savunmak istiyoruz” dedi. Benimle dalga geçtiğini düşündüm. “Bu kadar kadın var neden ben?” Ciddiye almadım. İki gün sonra tekrar geldi, ben tabii düşünmemiştim. Ceza alacağım hatta müebbet alacağım diye düşünüyorum. “Sen ailenden birinin numarasını ver” dedi. Yüzü, konuşması çok tatlı ama karşı taraf mı gönderdi diye düşünüyorum bir taraftan. “Nerelisin?” diye soruyorum. Kardeşimin numarasını verdim, o görüşmüş. “Abla çok iyiler” dedi. Duruşmaya bir gittim, bir sürü avukat. Savcı o duruşmada mütalaa verdi. Avukatlarım kalktı, beni savundu. Mahkemenin bitirilmesine engel oldu. Böylece Mahkeme ertelendi. Her duruşmada daha fazla kadın gelmeye başladı. Bir sürü mektup almaya başladım. Hasta olduğumda ilgili haberler çıktı, doktorlar mektup yazdı, ne yapmam gerektiğine ilişkin. Selim için çocuk doktorları yazdı, jinekologlar yazdı, tavsiyelerde bulundular. Yunanistan, İsviçre, Fransa’dan mektuplar aldım. Fransa’dan görüşçüler geldi. Yani feminist kadınlar, feminist avukatlar hayatıma girince her şey değişti. Çok sahiplendiler.

‘Beni hep kadınların yanında göreceksiniz’

Cezaevinin önünde ‘Kadınlara ne demek istersin?’ diye sorduğumuzda ‘Jin, jiyan, azadî’ dedin. Senin için önemi neydi bu sloganın?

Söz vermiştim, sözümü tuttum. Hastanede kaldığım zamanda siyasi bir arkadaş vardı yanımda, Tuğçe. O sürekli slogan atıyordu. Bana açılımını yapmıştı. “İçime doğuyor sen çıkacaksın. Bu mahkeme olmazsa karar mahkemesinde çıkacaksın” demişti. O zaman “Çıkarsam kapıda senin için bağıracağım, sen sesimi duyarsın” demiştim. O benden sonra tahliye olacaktı ama benden önce çıktı. Sözümü tutum. Aradı beni hemen…

Peki, kadınlara başka bir mesajın var mı?

İş bulayım, eve çıkayım beni hep kadınların yanında göreceksiniz. Kadınlar birlikte çok daha güçlü. Kadınlar yaşadığı hayatın farkında olsa ve birbirine destek verse çok farklı olur her şey. Cezaevindeki arkadaşlarıma da seslenmek istiyorum. Beni merak etmesinler. Yazamadım, arayamadım henüz. İlk fırsatta gideceğim yanlarına. Tuğba, Burcu, Didem… Benim cezaevinde seçtiğim ailem. Hepsini çok seviyorum, ama onların yeri ayrı.

Cezaevinde başka neler biriktirdin? 

Dört tane kitap yazdım. Biri kendi hikayem, yaşadıklarım. Bölüm bölüm tabii. Cezaevinde yaşadıklarım, evlilik süresince yaşadığım her detay. Ayrıca cezaevinde kadınların anlattıkları var. Bir ara koğuş sorumlusu oldum, kadınlar gelip dertlerini anlatıyordu bana o zaman. Ben de “Bana anlatmayın, deftere yazın, belki yayımlanır” dedim. Kimi ismini değiştirmek istedi, kimi istemedi. Ama hikayeler doğru…
Seni en çok etkileyen hikaye hangisiydi?

Çok komik, espriler yapan biri var. Eşini öldürmüş. Eşi aldatıyor onu. Yakalıyor arabada onları. Kadına git diyor. Silahı sıkıyor. Ama isabet ettirmek için değil, korksun diye… Aynadan sekiyor, atar damarına geliyor. Hastaneye falan götürüyor ama ölüyor erkek. Gazetede ‘Bir tek erkeğin namusu yok, kadının da namusu var’ diye çıkıyor haber. O da hem yaptığına pişman hem de bize ‘Namusu temizledim’ diyordu. Çok gülüyorduk. 4 yıl sonra açığa gidecek…

‘Kadınlar hep erkekler yüzünden cezaevinde’

Kadınlar genelde neden cezaevindeydi? 

Hep bir erkek. Uyuşturucu içenler de, hırsızlık yapanlar da, gasptan yatanlar da hep bir erkek yüzünden. Roman kadınların mesela hikayeleri hep aynı. Sormuştum bir keresinde “Çalışsan olmaz mı, niye hırsızlık yapıyorsun?” diye. “Hem para helal değil, aldığın gibi gider, bir yerde çalışsan hem kendini daha güvende hissedersin…” “Bana kimse iş vermez ki, kimse bir Roman’a iş vermez. Ne babama ne bana…” demişti. Ben cezaevinde herkesle kaldım, bir tek siyasilerle kalmadım. Tahliye olduğumda herkes kapılara vurdu. Ben tekimdir herhalde, bütün siyasilerin, bütün Romanların sevindiği. Ağlamaktan çıkamadım.

‘Özgürlük benim için oğlumun yanında olmak’

Selim’in böbrek rahatsızlığı vardı, şimdi ne durumda?

İdrar yaptığı yerde kanal darmış. Şimdi iyi. Böbrek rahatsızlığı vardı. Ben hamilelik döneminde de karnıma çok darbe aldım. Dayak yediğim için erken suyum geldi. O da zarar gördü, hasta doğdu. Hem dişilik hormonu vardı hem de sarılık olmuştu. 15 günden fazla yoğun bakımda kalmıştı o dönem, sonra bir ay da hastanede gözetim altında kaldı yine. Üç buçuk kilodan 3 kiloya düştü. Bir gün içinde 500 gram verdi. O zaman böbrekleri zarar gördü işte. Kimse yoktu yine yanımda. Selim’in babaannesi kanser hastasıydı. O da bana yardımcı olacak durumda değildi. Dertlerimi de kimseye anlatamıyordum. Küçük görümcem Selim’i evlatlık almak istiyordu. Benden alacaklar diye de kimseye bir şey diyemiyordum. Özgürlük benim için oğlumun yanında olmak.

Küçücük bir çocukla içeride olmak nasıldı? 

Size bununla ilgili anlatacaklarım vardı. Mektuplaşmıştık bu konu ile ilgili sizinle. Hatırlarsınız. Sorunlarımı anlatmıştım. Siz onu haber yaptınız, haberden sonra savcı beni çağırdı. Selim’i o zaman dışarıya ailemin yanına vermiştim. Benim yazdıklarım gerçekten yaşadığım şeylerdi. O haber merkeze düştü, merkez cezaevini aradı, hem koğuşumu değiştirdiler hem de Selim’in sağlık problemleriyle ilgilendiler. Çocuğu daha rahat aldım yanıma, dışarıya daha rahat verdim. Çok ufacık da olsa cezaevindeki çocukların ihtiyaçları açısından iyileştirme yapmaya çalıştılar. Selim ailemin yanında olup görüşüme geldiğinde yanıma sokmamak için ağlatırlardı beni. Cezaevine, çocuklara çok fazla oyuncak, kıyafet bağışı yapılıyor. Ama verilmiyor bunlar çocuklara. Verilse de mesela erkek çocuğa kız çocuğu kıyafeti veriyorlar. ‘Çocuklarınızı kreşe gönderin kreşte oynuyorlar’ diyorlar. Küçüktü, nasıl kreşe gitsin! Altı bezleniyor diye kreşe almıyorlar. Kreş dörde kadar, dörtten sonra koğuşa geliyor geri. Biz kocaman insanlar dayanamazken koğuşa, küçücük çocuk nasıl duracak?

Çocukları cezaevinde nasıl durduruyordunuz? Senin ailen almıyor muydu Selim’i?

Bir buçuk sene benim için çok zordu. Selim’i istemediği zamanlardı babamın, sonradan kabul ettiler. Bana para yatırıyorlardı, ama Selim’e bir gün bile bir kıyafet, oyuncak getirmiyorlardı. Hesabımda para olduğu için de ben kreşten bir şey alamıyordum. İstediğim zaman da ‘Senin hesabında paran var’ diyorlardı. İnsanlara kantin yapıyordum, onların aileleri getiriyordu, onları alıyordum. Ya kıyafetin bedeni büyük oluyordu ya da kız kıyafeti oluyordu. Bayram günü yaşadığım bir şeyi anlatayım; Yine hediye verildi bayram günü, bir markanın hediye paketini verdiler. Selim’le beraber mazgaldan aldık, çok sevinçliyiz. Bir baktım kız kıyafeti. Şoke oldum, mazgala vurdum, ağlamaklı; “Bir hayır yapıyorsanız düzgün yapın. Erkek kıyafeti verir misiniz?” dedim. Selim’in de parmakları mazgalın orada. Birden gardiyan bir kapattı mazgalı, Selim’in dört parmağı mazgalın arasına sıkıştı. Çok acıydı bizim için. O kadar zor ki. Saçlarım durduk yere beyazlamadı, yaşadıklarımdan dolayı her gün iki tel, iki tel beyazladı. Hastalandı Selim, ateşi çıktı, 40’a çıktı ateşi. Görevliye ‘Hastaneye götürün’ dediğim için beni hücreye attılar. Çok kaldım hücrede. ‘Hastaneye götürün’ diye yalvardığım, ayaklarına kapandıklarım oldu. Bazıları gerçekten insanlığını kaybetmiş. İyi olanlar da var ama.

Previous post
4 gazeteci gözaltında: Günlerdir fotoğraf makineleri inceleniyor
Next post
Fukuşima'da 6 yıl sonra erimiş nükleer yakıta rastlandı