Ana SayfaManşetDevrim kızılında ilklerin adı: Aleksandra Kollontay

Devrim kızılında ilklerin adı: Aleksandra Kollontay

Aleksandra Kollontay’ın romanlarında baş kahraman kadın ‘çok sevdiği’ halde kanatlarını bağlayan sevgiliye sırtını döner… Bu bir kopuş halidir, kadının duygu ile bağlandığından mantık ile kopması ve daha büyük bir tutkunun özgürlüğün peşinden gitmesidir…


TARİHTEN KADIN PORTRELERİ


Politikacı, diplomat, devrimci, propagandacı, feminist, özgür aşk savunucusu, edebiyatçı, muhalif ve alımlı bir kadın Aleksandra Kollontay. “Bir Çok Hayat Yaşadım” diyor ve ilham kaynağı olan Rosa Luxemburg’un izinden çağının ötesinde düşünceleri ‘aşırı’ bulunsa da, tarih O’nu ‘kadınlar devrimden sonra kurtulur’ diyenlere inat “Her zaman ‘yaşamayı’ bildim ve bugün hâlâ bu yeteneğe sahibim” sözleriyle anımsar.

Aslında yalnızca bir tek hayat değil, birçok hayat yaşadım, hayat kesitlerim birbirinden o kadar ayrıydı. Kolay bir hayatım olmadı. İsveçlilerin deyimiyle ‘gül bahçesinde’ değildim. Yaşamadığım bir şey kalmadı: başarılar, korkunç derecede çok çalışma, takdir, kitlelerce sevilme, izlenmeler, nefret, cezaevleri, başarısızlıklar ve temel düşüncemde (kadın sorunu ve evlilik sorunu üzerine) yeterli anlayışı görememem, yoldaşlarla acı farklılıklar, düşünce ayrılıkları, ama aynı zamanda Parti’de (Lenin’in yönetimi altında) uzun yıllar beraber ve uyumlu çalışma. Çevremde her zaman çok arkadaşım vardı. Fakat bir sürü nefret, çekememezlik ve kıskançlık da oldu. Büyük aşkı, ama öte yandan kıskançlığın acı tadını da yaşadım… Her zaman ‘yaşamayı’ bildim ve bugün hâlâ bu yeteneğe sahibim.

Aleksandra Kollontay, Bir Çok Hayat Yaşadım isimli biyografisini anlatan kitapta böyle özetliyordu kişisel tarihini.

Duygu Çalışkan ise onu “Devrim savaşçısı, ateşli bir propagandacı, demokrat, feminist, cinsel reformcu, diplomat, sanatsever, boyun eğmez, tarihsel bir kişilik, alımlı, güzel bir kadın…” olarak tanımlıyor.

Hakkında yazılan kitapları okuyan ve filmleri izleyenlerin belleğinde ise özgürlük tutkusu ve bağımsız düşüncesinden ödün vermediği için birlikte devrim yaptığı yoldaşlarının acımasız cinsiyetçi söylemlerine maruz kalmış ve buna rağmen devrim inancı ve kavgadan vazgeçmeyen asi bir ruh olarak yer eder.

Evlilik berbat bir tutsaklık

Sovyet devriminin ‘az’ bilinen kadın önderlerinden biri olan Aleksandra Mihayilovna Kollontay, kent soylu bir ailenin çocuğu olarak; 31 Mart 1872’de St. Petersburg’da dünyaya geldi. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde sınıfının beklentileri yerine siyaset ve yaşam üzerine okumaya başladı. İlk gençlik yıllarında Marx ve Engels üzerine çalıştı. 20 yaşında evlendi ve “Berbat bir tutsaklık” dediği evlilikten kaçarak Zürih’e gitti ve burada ekonomi okudu. Çarlık Rusya’sında kadınların yüksek öğrenim görmesine izin verilmiyordu ve o da aynı çağda yaşamış bir çok kadın gibi İsviçre’ye gitti.

Üniversitede Aleksandra’nın en çok etkilendiği kişi fikirleriyle Alman Komünist Partisi kurucularından sosyalist kadın önderlerden Rosa Luxemburg oldu. Bolşevik Devrimi’nin başlangıcından hemen önce Rusya’ya geri dönerek, bir tekstil fabrikasında çalışmaya başladı. İşçi kadınlar üzerine yazılar yazdı ve 17 Ekim Devrimi’nin ünlü propagandacılarındandı. Pek çok kaynakta inanç ve tutkulu kadın olarak yer alan Aleksandra için devrim tutku ile gerçekleşebilirdi ve bu nedenle hayatının en mutlu anı ne diye sorulduğunda tereddütsüz verdiği cevap şuydu:

Ve hayatımda en büyük ve en anlamlı anın hangisi olduğu sorulsa bana, hiç düşünmeden cevaplayabilirim: Sovyet iktidarının ilan edildiği an.

Sovyetler Birliği’nin ilk kadın bakanı

Devrimin hemen ardından Sovyetler Birliği’nin ilk kadın bakanı Aleksandra seçildi, Bolşevik hükümetinde, Rusya’nın Sovyetler’in ve dahası dünyanın bilinen ilk ve tek kadın bakanıydı.

Bakan olduğu dönemde ‘devrimi yapalım kadın özgürlüğü sonra gelir’ diyenlerin ardından da kadın özgürlüğü konusunda ayak dirediğine tanıklık etti ve en büyük çalışmasını bu alanda yürüttü. “Evlilik köleleştiricidir” diyerek “Özgür aşk” kampanyasını başlatan Aleksandra’nın bu kampanyası aynı zamanda birlikte devrim yaptığı erkek yoldaşlarının değişime direnmesine karşı bir eleştiriydi.

Aynı zamanda edebiyat alanında da çalışmalarını yürüten Aleksandra’nın eleştirisi sadece siyasette değil edebiyatta da sürdü ve Kızıl Aşk adlı romanın baş kadın kahramanı Vasilisa, devrim sonrası sosyalizmi inşa ederken, eski toplumun tüm alışkanlıklarının nasıl da su yüzüne çıktığını, eski ve yeni değerlerin çatışmasını tüm açıklığıyla işler.

Aleksandra’nın hayatını yakından takip edenler için romanın kahramanı Vasilisa biraz da kendisidir. Çünkü resmi tarihlerin arkasındaki gerçek kaynaklar Aleksandra’nın ‘kadın özgürlüğü tezleri’nin dönemin Bolşevik hükümetinde pekte kabul görmediğini ve kişisel yaşamından yaptığı çalışmalara kadar cinsiyetçi ötelemeler maruz kaldığını anlatır. Başlattığı kampanya ve sonrasında savunduğu ve mücadelesini verdiği aile kurumu, evlilik, aşk, kadın sorunu vb. konulara dair bakış açısı ve erkeklerle olan ilişkilerinde son derece rahatlığı dönemin Sovyet liderleri tarafından ‘hoş’ karşılanmadı ve ‘aşırı’ bulundu. Yeni ya da eski kadını sistemin yedeğine alan ve gelenekleri besleyip sadece revize eden tutumlar devam etmekteydi ve devrimi hayatın her alanında savunan Aleksandra için bunlar kabul edilemezdi. O’nun mücadelesi devrimle bitmedi. Devrimden sonra asıl mücadelesi ‘devrime’ sadece sınıfsal bakan ve cinsiyet devrimini düşünmeyenler karşıydı.

Aleksandra’ya göre devrim

Aleksandra’ya göre asıl devrim; “En eski sömürgenin başkaldırısının yaratacağı devrimdir”. Bu nedenle eserlerinde hep, annelik rolünün kadınların üzerine bir elbise gibi giydirilmesine karşı çıkar ve kadınlar, çocukları olduğu için mutsuz değil, mutlu ve özgür olsun ister.

Bir kadının erkeğe duyduğu coşkunun, sevginin kadınların kanatlarını bağlamasına, onları sakatlamasına engel olmak ister yazdıklarıyla. Bu yüzden de kadın kahramanlarının hemen hepsi “çok sevdikleri” halde, kanatlarını bağlayan sevgiliye sırtlarını döner… Bu bir kopuş halidir, kadının duygu ile bağlandığından mantık ile kopması ve daha büyük bir tutku özgürlüğün peşinden gitmesidir…

Özgür Bir Kadının Biyografisi isimli kitapta hemcinslerine şu kadınlık deneyiminden bahseder:

Kadına karşı ezeli önyargıları ortadan kaldırma gücünü gösteren yalnızca canlı, devrimci rüzgârlardır ve ancak yeni insanlık, üretken-emekçi halk, yeni bir toplum kurarak kadının tümüyle eşit haklara ve özgürlüğüne kavuşmasına sağlamayı başarabilecektir… Hangi görevi yürütürsem yürüteyim, emekçi kadını tümüyle özgürlüğüne kavuşturma ve yeni bir cinsel ahlak için temel oluşturma amacının her zaman etkinliğimin, yaşamımın en yüce amacı olacağının kesinlikle bilincindeyim…

“Aşırı” bulunan cinsiyet devrimi düşüncesi, eserleri ve eylemleri nedeniyle rivayet odur ki Stalin tarafından Sovyetler’den uzaklaştırılmak istenmiştir. İlk kadın bakan olduktan bir süre sonra Aleksandra bir ilkin daha adı oldu ve Sovyetler Birliği’ni temsil eden büyükelçi olarak atandı. 1926’da Meksika’da 1927’den 1930’a kadar Norveç’te ve 1930’dan 1945’e kadar büyük elçilik görevleri üstlendi. 1933’te kadınlar arasındaki çalışmaları için Lenin Nişanı ile 1942 ve 1945 yıllarında da diplomatik çalışmaları için İşçi Sınıfı Kızıl Sancağı ödülleri aldı. 1945 yılından sonra SSCB Dışişleri Bakanlığı danışmanlığı görevinde birçok eser yazdı.

Geçirdiği kalp krizi nedeniyle felç kalan Aleksandra, 1952 yılında Moskova’da yaşamını yitirdi.

‘Bir çok hayatı dolu dolu yaşayan’ özgür aşk ve özgür kimlik, özgür birey, özgür düşünce, bağımsız, tutkulu, aşırı, feminist, komünist Aleksandra, inanmak ve inandığın içinde -öğretilmiş dogmalara karşı- inancına muhalefet etmeyi de bilmenin erdemini öğretti tüm kadınlara…Ve son sözleri yine onun dilinden anlatıyor kendisini:

…Yolumda yürümek, çalışmak, savaşmak, erkeklerle yan yana yaratmak ve genel insanca bir amaç için (neredeyse 40 yıldır komünist sayılırım) çaba harcamak, ancak bu sırada kişisel özel kadın yaşantımı kendi isteklerim ve yaradılışımın yasaları doğrultusunda düzenlemek; işte benim bakış açım…


Kaynaklar

Özgür Bir Kadın Komünistin Otobiyografisi/Belge Yayınları
Birçok Hayat Yaşadım/Agora
https://www.marxists.org/archive/kollonta/