Ana SayfaGüncelİmralı Heyeti: Öcalan’ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz

İmralı Heyeti: Öcalan’ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz

HABER MERKEZİ – PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmek için Adalet Bakanı ile görüşen ve bakanlıktan taleplerine ilişkin hala yanıt bekleyen İmralı Heyeti adına açıklama yapan HDP’li Sırrı Süreyya Önder, “Sayın Öcalan’ın sağlık durumunun öğrenilmesi için ailesinden birinin, avukatının ya da İmralı Heyeti’nin derhal İmralı’ya gitmesi ve zaman sektirmeden gitmesi gerekir. Öcalan’ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz” dedi.

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sosyal medyada PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yaşamını yitirdiği yönünde iddialar olduğunu belirterek yaptığı açıklamayla durumu yalanlaması üzerine başlayan tartışma devam ediyor.

Müzakerelerin sürdüğü dönemde devrede olan İmralı Heyeti dün konu ile ilgili Adalet Bakanı ile görüşmüş ve İmralı Adası’na giderek Öcalan’la görüşmek istediklerini belirtmişti. Heyetin bu talebine henüz Adalet Bakanlığı’ndan bir yanıt gelmedi.

Ceylan Bağrıyanık, HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve TBMM Başkanvekili Pervin Buldan’dan oluşan İmralı Heyeti konuya ilişkin HDP İstanbul il binasında basın toplantısı düzenledi.

Heyet adına açıklama yapan Sırrı Süreyya Önder, hükümete zaman geciktirmeden Öcalan’ın ailesi ya da İmralı Heyeti’nin İmralı’da görüştürme gerçekleştirmesi gerektiği çağrısı yaptı.

“Sayın Öcalan’ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz” diyen Önder’in açıklamasından satırbaşları şöyle:

Sayın Öcalan bu ülkede sıradan bir tutsak, bir mahkum değildir. 11 Eylül 2016 tarihinden bu yana ve 11 Eylül 2016 tarihinden önce de uzunca bir süredir gerçekleşen tecridin altında sadece kardeşi ile görüştürülmüştür. Bırakın Sayın Öcalan’ın taşıdığı ağırlık ve ağır işler, sıradan bir mahkuma bile uygulanmayacak bir tecridin muhatabıdır. Şu durumda, ailesi, avukatları ve İmralı Heyeti ile yıllardır görüştürülmüyor. Hükümet riyakar bir şekilde, onun sağlık ve güvenlik koşullarının yerinde olduğu saçmalığına bizim de, halkın da inanmasını bekliyor. Sayın Öcalan’ın hak etmesine rağmen en yasal en temek hakkı gasp edilmiştir.

‘Öcalan uyarı görevini defalarca yaptı’

Buna dair hiçbir şey söylemeyen iktidara bir ad koymak gerekir. Niye böyle yapıyor? Bunu sormak gerekiyor, bunun için geriye dönüp baktığımızda şöyle bir gerçek ile karşı karşıyayız; Öcalan, bölge bu kaotik ve trajik duruma sürüklenmeden önce tabiri caizse her şey güllük gülistanlıkmış gibi gözükürken tüm bu olacak olanları neredeyse harfiyen haber verir öngörmüştür. Buna 15 Temmuz Darbesi de dahildir. Uyarı görevini defalarca yapmış ve bunu belgeleriyle, emareleriyle desteklemiş, bunu tarihsel arka planını çok net bir şekilde ortaya koymuş olmasına rağmen hiç kimse bu duruma uymadı. Bunu ciddiye almadı ve gerek ülke gerekse de bölge Sayın Öcalan’ın ‘şunları yapmazsanız demokratikleşmeyi geliştirmezseniz, bu konuda cesur olmazsanız hegamonik yaklaşımlarınızı terk etmezseniz olacak olan bunlardır dediği noktaya geldik.

Egemenlerin, muktedirlerin bundan zarar gördüğü söylenemez; ama bölgenin ve bütün halkları ödenemez bir toplumsal maliyetle karşı karşıya getirdiler. Birinci zarar gören kesim bu, ikincisi demokratikleşme umudumuz ve çocuklarımızın geleceği çalındı. Bunlar da yerine konulabilecek, taklidi yapılacak şeyler değildir. Bu söylediğim sadece İmralı Heyeti olarak bizim görüşümüz değil bunu en yetkili hükümet yetkilileri, Adalet Bakanlığı, siyasi işlerden sorumlu devlet bakanlarından, Cumhurbaşkanına varana değin barış ve demokratikleşme süresince rol ve sorumluluk üstlenen herkes nerede ise bizden daha fazla Sayın Öcalan’ın tespitlerine vurgu yaptılar.

‘Ne oldu da tecrit bu kadar katılaştı’

Sayın Öcalan’ın bu konudaki öngörüsü HDP’den daha ileri düzeyde diyordu, bu ülkenin süreçten sorumlu Devlet Bakanı. Kendileri seçim derdine düştüğünde ‘Öcalan bunları görürse bunlar İmralı’ya gittiklerinde onları sopa ile kovalayacak’ diyordu. Bu ve benzeri onlarca demecin ortak noktası Sayın Öcalan tüm bu gelişmeleri harfiyen yüksek bir öngörü ile büyük  bir sezgi ve demokratik bir noktadan değerlendirmesiydi. Hükümetten bu yaklaşımı dillendirmeyen bakan kalmamıştı. Ne oldu da öngörüsünü kabul-takdir ettikleri bir insana bu kadar katı tecrit uyguluyorlar. Bunun biricik açıklaması vardı. Bölgede ve ülkede bütün politikalarını tercihlerini Kürt düşmanlığı üzerinden belirleme paradigması, hem bu tecridin günceldeki halinin gerekçesiydi, hem sürdürülmesinin gerekçesidir, hem de bölgenin barış ve demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir.

Henüz çareler tükenmemiştir

Barış sürecinin seçilmişleri olarak; bu ülkede sadece barışın değil, halkın daha çok yoksullaşması, gençlerin yozlaşması, ekolojik mücadelemiz, kadın mücadelemizi tanıyan birileri olarak bu savaşın sonlanması için Sayın Öcalan ile görüşülmesi gerektiğini tekrarlıyoruz. Demokrasinin yolu İmralı’dan geçiyor. Bu durum asla kabullenemez ve ağır toplumsal sonuçlar çıkarır. Bu yılların tespitidir, tehdit değildir. Her ikisini de denediniz, ikisinin de sonuçlarını gördünüz. Yıllarca geri adım atmamış bir halk ile karşı karşıyasınız. Henüz çareler tükenmemiştir. Çağrımızı yapmak istiyoruz; tankla, tüfekle bir sonuca varamazsınız. Tek yolunuz var o da bölgeye demokratik bir teklifte bulunmak. Bu demokratik teklif pratikte kanıtlanmalıdır.

‘Birinci ağızdan duymak istiyoruz’

Öncelikle Sayın Öcalan’ın sağlık durumunun öğrenilmesi için ailesinden birinin, avukatının ya da İmralı Heyeti’nin derhal İmralı’ya gitmesi ve zaman sektirmeden gitmesi gerekir. Öcalan’ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz; müzakere sürecini ciddiyet içeren bir yaklaşım ile yeniden görüşülmesi gerekiyor.