Yaralı kanatlar – Elend Aydın
Her zaman kesiti bir yolculuk, anlamlanma, yüzleşme ve derinleşme olabiliyor ya, benim şu Yengeç Avcısı* sürecim de öyle öyle ilerliyor. Yüzde beşlik bir ihtimal olsa da an itibariyle üç sıfır ilerdeyiz. Yengeççik lenflere uzanamamış, oysa “boyu” yetiyordu. Ama sol göğsümdeymiş ya, bence şair kalbim onu durdurmuş. Gerçi şair kalbime kimi sitemlerim de var ama neticede asayiş berkemal şimdi.
24 Kasım öğleden sonra operasyon başladı, sevgili babam ve Berzan şahsında tüm bilgi ışıklarının gününü sessizce kutladım. Sevgili sevdiklerim sayesinde yolunda gitti her şey, sisler dağıldı, gün ışıdı. Ama bu kez yara iki yerden ve özellikle de koltuk altından olduğu için, uyanır uyanmaz sekiz yıl önce Elbistan’dayken yazmış olduğum bir şiirimi hatırladım. Acaba bugünlerim için mi yazılmış sorusuyla tüm kanatlarından, kanat altından vurulmuş, yaralanmış olanlara armağan ediyorum, önce orjinali sonra tercümesi.
Veger
Min te ji birîna
li bin çengê te nas kir
Xwe veneşêre!
Her kes bi birîndari
Vedigere zaroktiya xwe
Gomleg û kiras qetiyayî
Tilî şikestî lêv xwîn buyî…
Her kes bi birîndarî
Vedigere zaroktiya xwe
Bi çavên şikestî
Dilê westiyayî lêvên xwînbuyi
Her kes bi zimezima xatiratan
Vedigere zaroktiya xwe
Bi helkehelk û poşmanî
Teva ku xwestibû bi lez mezin bibe jî…
Her kes bi çavên şikestî
Vedigere zaroktiya xwe
Lew veger birîn e
Neveger mirin…
Dönüş
Koltukaltındaki yaradan tanıdım seni
kanat altındaki yarandan
saklanma!
Herkes yara bere içinde döner çocukluğuna
gömlek entari yırtık, parmak kırık
dudaklar kanamış
Herkes yara bere içinde döner çocukluğuna
bakışlar kırık
yürek yorgun
dudaklar kan revan
Herkes hatıraların uğultusuyla döner çocukluğuna
soluk soluğa ve hicap içinde
alelacele büyümek istemiş olsa bile
kırık bakışlarla döner herkes çocukluğuna
Dönüş yara dönmeyiş ölümdür zira
Kanatlarının altındaki yaradan tanıdım seni
Yaralı bir kuş olarak (kanat altından yaralı!) varoluşta kanat çırpmaya çalıştığım bu soğuk, güneşli, hüzünlü ama ‘çakırkeyf’ ve kendinden emin günlerde, çok hüzünlü bir şair olduğumu da keşfettim, şiirlerime bakarken…
On yıl önceki şiirlerim de Yengeç’i yakalamadan hemen önceki geçen yaz yazdığım şiirlerim de çok ama çok hüzünlü. Hüznür coğrafyasından olmaktandır elbet ama neşeli eteklerini savurarak yaklaşan yeni şiirlerimin kalp vuruşlarını da duyuyorum şimdilerde. Değil mi ki, hüzün neşenin, neşe hüznün ikizidir. Aynı yıldan bir şiir çevirisi daha:
Şairlerin kılıcı
Hastaydılar
gidemezdiler artık
Arjantin Tangosu’na
Hastaydılar
yürekleriyle besleniyordular her akşam
Şairdiler
omuzları mermerden
dudakları Karacadağ taşından
Hastaydılar
Taştandılar
Kılıçlarını yürekleriyle bileyenlerdendiler
Ah, ne diyeyim şimdi? Hasta olma da arz-ı endam ediyormuş şiirlerimde bazen… Son olarak, sevgili Evindar için yazdığım (aynı kitaptan) bir şiiri de Karadenizimizin deli dalgalarının asi dağlarının oğlu, arkadaşı Avni’ye armağan ediyorum, tutsak alınamayan kalbine iyi baksın, bu böyle gitmez.
İhtimal
Evindar için…
“Acele et, geç oldu” duygusu yaratan
haberci bir bulut gibi geldin sen!
Mutlu devrimlerin ihtimaliyle
doldurduk masallarımızı
haberci bir bulutla
Feda olduk mutlu devrim ihtimallerine
Mısırlı Tanrılar güldü bize
Yağmur kokusu kadar bile kalamadık bu dğünyada
Haberci bir buluttun sen
“Acele et, geç oldu” duygusunu
sardın ruhumuza
Sanırım mısralarımda hasta olma hallerine dair esintiler, çocukluğumun masallarındaki hasta kahramanlardan da kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca hastalık mefhumu bazen (en azından kendi adıma böyle diyebilirim) bir alarm ve “dur” deme halidir. İhmalkârlıklara karşı bir isyan da olabiliyor. Ama hastalık demek şifa ve farkındalık da demektir, dramatize edip kapitalist sistemin öğütücü bir çarkına dönüşmüş olan sağlık (aslında sağlıksızlık) sistemine teslim olmadan özgün ve özgür düşünerek aşılamayacak şey yok. Üstelik ben geç de kalmadım. Güzel kış dileklerimle…
PAYLAŞ:
Tweet