Ana SayfaKültür-SanatBirinin hayatını kurtarmak ister misiniz? – Tuğçe Yılmaz

Birinin hayatını kurtarmak ister misiniz? – Tuğçe Yılmaz


Tuğçe Yılmaz


The Square ya da Kare, İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un 2017 yapımı filmi. 2 saat 22 dakika boyunca izleyeceklerinize hazırlanmanız için zihninizin biraz daha boş olduğu bir günü ve iyi değerlendirebileceğiniz bir zaman aralığını seçmeniz gerekiyor. Filmin başrolünde Claes Bang (Christian) ve Elisabeth Moss (Anne) var. Christian, ünlü bir sanat müzesinde çalışıyor. Herkes tarafından olmasa da belli bir zümre tarafından tanınan, dış görünüşüyle de hayli dikkat çeken bir küratör. Bir sabah işe giderken bir çığlıkla kendine geliyor. Genç bir kadın “Beni öldürecek” diye koşarak birinden kaçıyor. Christian ve bir başka adam, kadını kaçmaya çalıştığı kötülükten koruyor. Kadının önüne geçiyorlar. Kadını kovalayan adam ise “Derdim sizinle değil” diyerek oradan uzaklaşıyor. Sahne bitiyor.

Christian iş yerine geldiğinde telefonunun, cüzdanının ve hatta kol düğmelerinin dahi olmadığını fark ediyor. Hırsızların tuzağına düşmek onun için önemli değil; ama kol düğmelerine dek soyulmuş olmayı bir nevi “salak” yerine konmak olarak değerlendirdiği için belki de, işin peşine düşüyor. Hırsızların ondan çaldığı her şeyi almaya yönelik bir plan yapıyor Christian. Telefonundaki bir uygulama sayesinde, telefonun nerede olduğunu buluyor. Bir apartman burası; ama hırsızlar hangi daire oturuyor bilinmiyor. Christian ve Christian’ın çalışanlarından biri yola çıkıyorlar. Plan: Çalınanları iade etmezlerse bunu yapanların kafasının ezileceğine dair bir not yazıp tüm dairelerin posta kutularına atmak. Çünkü Christian, apartmandaki dairelerin kapılarını çalıp “Eşyalarımı siz mi çaldınız?” diyemeyecek kadar buradaki insanlara güvenmiyor ve onlardan korkuyor. Bu, bölgenin bir dış mahalle olması ve Christian’a göre burada yaşayanların başka bir sınıf olmalarıyla da ilişkilendirilebilir.

Kaos

Posta kutularına tehdit mektubu bırakma planı işe yarıyor ve Christian’ın tüm eşyaları ona eksiksiz bir şekilde veriliyor, hatta cüzdanındaki paralar dahil. Christian eşyalarını mektupta bırakılmasını istediği adresten alıyor. Ertesi gün bir mektup daha aynı adrese gönderiliyor. İçerisinde bir not var: “Senin yüzünden ailem hırsız olduğumu düşünüyor. Benden ve ailemden özür dilemezsen hayatını kaosa sürüklerim.

Küçük ölçekli ele aldığımızda filmin başlangıcı ve ana konusu bu eksende ilerlese de iç içe geçmiş birçok konudan ve aslında fragmanlar halindeki kısa filmlerden bahsetmek mümkün. Bu durum biraz dikkat dağınıklığına yol açacakmış gibi görünse de yönetmen tarafından itinayla kotarılıyor. Christian, tehdit mektubunun dönüşü nedeniyle panik halinde yaşamını sürdürmeye çalıştığı için işine yeterince vakit ayıramaz duruma geliyor. Bu hengamede önüne gelen bir reklam planını anında onaylanıyor. Reklam ise şirketi felakete sürükleyecek türden.

“Kare” sergisinin tanıtım çalışması için sosyal medya araçlarıyla halka açılan videoda küçük sarışın bir kız çocuğu yavaş yavaş ilerleyerek bir karenin içine giriyor. Reklamın sonunda ise kız çocuğu havaya uçuyor ve ekrana IŞİD videolarını andıran Arap alfabesinden harfler geliyor. Kapanış. Mevzubahis kare, sosyolog bir sanatçının eseri. Etrafı özenlice işlenen ve led ışıklarla çevrilen bir kare. Sanatçının çıkış noktası ise bu karede insanların kendini daha güvenli hissetmesi. Mottosu: “Kare, doğruluğun ve yardımseverliğin tapınağıdır. Karenin içinde olanlar eşitliği ve doğruluğu yaymakla yükümlüdür.” Stockholm’deki bu müzenin büyük bir heyecanla sergilemeye çalıştığı işi görebilmek için serginin başlangıcında yer alan butonlardan birine basmanız gerekiyor. “İnsanlara güveniyorum” ya da “İnsanlara güvenmiyorum” butonu.

Karenin içinde olanlar ve dışında kalanlar olarak insanları da iki kümeye ayırıyor film. Christian gibi gösterişli bir küratör tabii ki karenin içinde; ama büyük bir alışveriş merkezinde çocuklarını kaybettiğinde görüyoruz ki kendi gibi o alışveriş merkezinde alışveriş yapan karenin içindeki, insanlara güvenmiyor. Christian, alışveriş merkezinin önünde bir gazeteyi altına sererek kendi karesini oluşturan bir dilenciden yardım istiyor. Karenin dışında kalsa da zor durumda tek güvenebileceği o dilenci şu an. Keza filmde ayrı ayrı parçalarla sürekli dilencilerin ve evsizleri görüyoruz. Dilenciler ve evsizler çoğumuz için tekinsiz insanlar. Bize bir şey yaparlar mı? Bize bir zararları dokunur mu? Onlar karenin dışında.

Çağdaş sanat ya da sanat nedir?

Filmi besleyen birçok küçük filmin ortak noktası ise çağdaş sanatın ne’liği. Duchamp’ın ters çevirilmiş pisuvarıyla karşılaştığımızda buna bir sanat eseri gözüyle bakabilir miyiz? Ya da Andy Warhol’un domates çorbası kutuları, bir sanat eseri midir? Neye sanat eseri diyoruz? Neyi sanat olarak görüyoruz? Sanatın sonu mu geldi? Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda insan eli değmiş tüm yapıların, eserlerin bir bir yıkıldığını, yakıldığını gören Dadacılar bu tartışmaların belki de başlangıç noktasını oluşturuyor. Yakın döneme gelecek olursak Young British Artist¹ ekibinin önde gelen isimlerinden Damien Hirst ve Tracey Emin, çağdaş sanatla eleştirilen her şeyin vücut bulmuş hali gibidirler. Filmde bir çağdaş sanat eserinin müzedeki görevli tarafından süpürülmesi, Damien Hirst’ün Home Sweet Home² ismini verdiği –izmarit dolu bir kül tablası– eserinin güvenlik görevlisi tarafından çöp sanılarak dökülmesiyle benzer. Hatta böyle bir film çeken yönetmen Östlund, muhtemelen bu tartışmaların hepsine hakim.

Bir gece seviştiğimiz birinin prezervatifi çöpe atmak istediğimizde dahi bize güvenmemesi, kötü gidişattan herkes memnunmuş gibi kimsenin sesini çıkarmaması ve sürüden birinin kurban olacağının rahatlığıyla herkesin kendi yaşamlarına dönmesi, etik dışı durumlarda dahi ses çıkarmamakta bir beis görülmediği, yabancı düşmanlığının ayyuka çıktığı bu dönemde Kare’nin bu kadar ödül alması boşuna değil. Hepsini mizah yüklü bir dille ve kıvrak bir zekâyla ele alıyor film. Şimdi ise 90’ıncı Akademi Ödülleri’nde “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında aday.


[1] http://www.tate.org.uk/art/art-terms/y/young-british-artists-ybas
[2] https://www.moma.org/collection/works/100712
Previous post
Yüzde 1’in stratejisi ve bizim stratejimiz – Raúl Zibechi
Next post
Karşılıklı açıklamalar ve raporlar ile Afrin'de 34 günün çetelesi