Ana SayfaYazarlarElend AydınCeylan ürkekliği – Elend Aydın

Ceylan ürkekliği – Elend Aydın


Elend Aydın


Umuttepe’ye (Kocaeli Üniversitesi) olan günlük ‘olimpik tropik’ ve radyoterapik seferlerim başladı. Bazen karanlık, yağmur ve kasvet dolu sabahlar alıyor beni, deniz gri ve hırçın, kuşlar kanatsız oluyor o vakitler. Bazen de masmavi deniz bağırıyor: “Atla maviliğime, kavuşma zamanı”. Lâkin mevsim kış, gülüşüp geçiyoruz birbirimizden. Aydınlık sabahlarda ağaçlar çalımlı ve şen, ormanlar yürek kaçıran olur. Başımda deli rüzgarlarla tuhaf tuhaf şeyler düşünür sürrealist yolculuklar yaparım ben de. O da ne! Üç tünelden geçerken herkes kara bir kedi. Balkonlardan sarkan rengarenk çiçekler sol cebimize serçeler yerleştirir.

“Kol saatimdeki martılarla” yol alırken o da ne! Devasa araçların tehlikeli trafiğinde ceylanlar çeker bakışlarımı. Şehrin ortasında ürkek, garip, telaşlı ceylanlar! Bir an önce kaybolmak istercesine, kimselere görünmek istemeyerek sessizce uzaklaşmak isterler. Yüreklerini avuçlarımda hissederim o ceylanların. Geldikleri uzun, engebeli, yasak ama milad öncesi yollarını kendimden bilirim.

Plakalarından belli olur o ceylanlar. 21 olur mesela, Dicle Dicle var oldukları belli olur. 65 olur sonsuz Van Gölü ya da 49. Ama rakamlar değişse de, ceylanlar değişmez. Üzerlerinde yazılı olan “Muş Ovası”, “Mavi Van” vb. künyeleriyle gurbette olduklarını bir an bile unutmadan sessizce uzaklaşmak isterler.

Ceylanlar ceylanlar! Kürdi otobüsler, neden böyle telaşlı ve ürkek olur gidişler? “Hey Muş Ovası! Beni de alsaydın ya! Mavi Van, mavi bir boncuğun olan beni almak istemez misin yanına giderken?” diyen ‘felsefi’ sorular sormak isterim avaz avaz.

Radyoterapik seferlerimin sabahlarında kadın olmanın güzelliğini de bir kez daha fark ederim. Çünkü onkoloji bölümünde ışıldayan tek gözler onlara ait. Sessiz bir umut, lal bir söyleşiyle pır pır eder kadınca duygular kelebekler gibi. Yengeç çoktan gitti der bakışları, bu durumda bile “yenildi” dememenin zarafetini koruyarak, “Geçmiş olsun direncin kızları” der xRay ışınları ve uzay istasyonları bile.

Derken dönüş vakti gelir. Ceylanlar hala ceylan. Zırhlılar ne kadar çirkin ve işgalciyse onlar o kadar ceylan ve narin! Zırhlılar ne kadar yakışmıyorsa yollara yolculuklara, onlar o kadar yakışarak yollar ve yolculuklara salına salına giderler. Ama korkmasın, telaşlı değil güvenli ve rahat olsun isterim ceylanların yolculuğu. Ya da Kürdi otobüsler ceylan telaşı ve “güvercin tedirginliğinde” değil, sadece “otobüs” olsun isterim, dünyanın tüm otobüsleri gibi. Lâkin yürekler avuçlarda olmaya devam eder; zira bellek durmaz, herkesin kol saati, “Dikkatli ol! Her an her şey olabilir” der.

Ah! Sabahlarda neşesiz kuşlar, kuşların kalbinde üşüten bu kışlar. Ama hiçbir şeyde yılmak yok. Sol göğsümde martılar, başımda mavi bulutlar; ne işgalciler olsun hayatımızda ne de biz ürkek ve savunmasız ceylanlar olalım derim.

Bu nedenle şimdi böyle yasemin ve kuşlarla direniş nöbetindeyken ne hayal kırıklığı acıtır canını zeytin ağaçlarının ne de yalnızlık.

Afrin’in tek bir ağacını bile yenemeyeceksiniz! Mekaplı zeytin ağaçları, kefiyeli kızlar kovalayacak sizi, kınalı neneler, çiçekli perdeler, bademli bahçeler, zambaklı, sardunyalı balkonlar!

Zeytin ağaçları kikirdedi. Yine ceplerimizde yemyeşil zeytinler!