Ana SayfaGüncelHDP’liler kendi kaçırılma anlarını izledi, Emniyet ‘hikaye’ dedi

HDP’liler kendi kaçırılma anlarını izledi, Emniyet ‘hikaye’ dedi

HABER MERKEZİ – Iğdır’da zorla kaçırıldıklarını belirten HDP’li siyasetçiler Süleyman Öztoprak ve Mehmet Kıtır, o anları detaylarıyla anlattı. Emniyet’te kendi kaçırılma anlarını izleyen HDP’liler, Emniyet Müdürü’nün kendilerine “Anlattıklarınız hep hikâye, bunlar 30-40 yıl önce yaşandı” dediğini aktardı. HDP Iğdır Milletvekili Mehmet Adıyaman ise konuyu Meclis’in gündemine taşıdı. HDP’li vekil, “Şehir giriş ve çıkışlarının ve her köşe başının polis tarafından tutulduğu Iğdır’da kontra ve JİTEM’vari bu kaçırma olayı manidardır” dedi.

Iğdır’da üç gün önce akşam saatlerinde kaldıkları eve giderken, başlarına maske geçirilip elleri arkadan bağlanarak kaçırılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi üyesi Süleyman Öztoprak ile partinin Belediye Meclis Üyesi Mehmet Kıtır, suç duyurusunda bulundu.

Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Müjdat Can’a konuşan HDP’liler, zorla kaçırıldıklarında alındıkları sorgudan kendilerine yöneltilen sorulara, nasıl kurtulduklarından Emniyet’e gittiklerinde yaşadıklarına dek olan biteni anlattılar.

HDP’li siyasetçilerin MA’dan derlediğimiz anlatımları özetle şöyle:

HDP Belediye Meclis Üyesi Mehmet Kıtır

“Parti Meclis üyemiz Süleyman Öztoprak beni aradı. Belediye başkanının evine gittik, bir çay içtik. Dönüşte Süleyman’ı Vali Yolu’nda bir yerde bırakıp evime gidecektim. O zaman 3 tane araç gelerek bizi apar topar aldılar. Bize ‘Emniyetten geldik, Emniyete kadar götüreceğiz’ dediler. Araçlar içerisinde kafamıza kar maskeleri geçirildi. Bilmediğimiz bir yere götürdüler, yaklaşık 3-4 saat boyunca elimiz gözümüz bağlı bir şekilde bizi sorguladılar.

Sorgudan sonra bilmediğim bir yerde gece yarısı bahçelerin içerisinde bırakıldım. Ayakta sorgumu aldılar. İçeride maskeler kaldırıldı ve bezle gözlerimiz kapatıldı. Melekli Beldesi civarında bir bahçenin içerisinde beni bıraktılar. Telefonlarımızı aldıklarında pin kodunu sordular. Pin kodunu bilmediğimi söyledim. Beni bıraktıklarında nerede olduğumu bilmiyordum. Sabah 07.00’a kadar beni attıkları kanalın içerisinde bekledim. Daha sonra kendi imkanlarımla ışıkları takip ederek yola çıktım. Melekli Beldesi’ne gelip dolmuşa binip evime gittim.

Gece boyunca ailem benden haber alamadığı için Emniyet ve Jandarma’ya başvurmuş. Ne jandarma ne emniyet ‘Elimizde değil’ demişler. ‘Bilgimiz yok’ demişler. Emniyetin talebi üzerine kayıp ihbarı verilmiş. Emniyet, ‘Geldiğinde gelip suç duyurusunda bulunsun’ demiş.

Ben de dinlendikten sonra çıkarak hastaneden darp raporu aldım. Raporun ardından karakolda suç duyurusunda bulundum ve ifade verdim. İfadenin ardından olayın yaşandığı, gözaltına alındığımız yerde apartmanın güvenlik kamerasında bizi gözaltına aldıkları anın görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde biri Amarok, biri Fluence ve biri de Hyundai marka araçlarla bizi aldıklarına dair görüntüleri polisler aldı. Karakolda görüntüleri izledim.

İzlediğim görüntülerde karanlıktan dolayı bizi gözaltına alanları teşhis edemedim. Bana ‘Bir gelişme olursa sizi arayacağız’ dediler. Görüntülerde 2 kişi beni alırken, 2 kişi ise Süleyman’ı alıyor. Araçlarda da bir şoför bulunuyor. Diğer iki araç bizi alırken sokağın başındaki Amarok marka araç da peşlerine takılıyor. Nereye götürüldüğümüzde bilinmiyor. Bu olayın ne olduğunu bilemiyoruz. Ben belediye meclis üyesiyim. Diğer arkadaşım ise partinin genel merkezinde çalışan bir insan. Sorguda bize ‘Süleyman kim? Nereden gelmiş? Eylem talimatları mı veriyor?’ gibi sorular sordular.”

HDP PM üyesi Süleyman Öztoprak:

“Iğdır merkezde Belediye Eşbaşkanı Murat Yikit’in evinden saat 20.00 gibi çıktık. Yanımda Belediye Meclis Üyesi Mehmet Kıtır vardı. Takibi fark edince tam olarak ne olduğunu anlamak için sokağı dolandık. Yarım saat dolandıktan sonra Vali Yolu’nda bulunan Migros’un arka sokağına girdik. O esnada arabaların sokağa girişini görünce avukatımı aradım. Arabadan inip bekledik o esnada üç araba yaklaştı. Gri Amarok, beyaz Hyundai Accent ve gri Fluence araçları gördüm. Bize doğru geldiler. Telefonu elimden alıp bizi ayırdılar. O esnada başıma iki kar maskesi geçirilip pick-upa alındım. Başım eğilip ellerim arkadan kelepçelendi. Etrafta kameralar mevcut. Cesaretleri dikkat çekiciydi, belli ki bir korkuları, kaygıları yoktu. On dakikalık bir yolculuktan sonra elim gözüm bağlı bir şekilde kapalı bir mekana alındım. Montum ve ayakkabılarım çıkarıldı. Bir sandalye oturtulup başım bacaklarıma kadar indirildi. Küfür ve hakaretler etmeye başladılar. Küfredip ‘Böyle kalacak, üç gün yeme içme yok. Burada işiyecek’ dediler. Sonra sorgu faslına geçtiler. Sorgu sırasında da küfürler devam etti. Boynuma ve başıma darbelerle vurdular. Israrla örgüt bağı ve örgütle ilişki babında soruları defalarca tekrarla sordular.

DBP MYK Üyesi olduğum dönemde Iğdır’da çalıştığım arkadaşlarımı ziyarete geldim. Demokratik siyaset yaptığımı kaçıranlara da söyledim. Bu kişiler birbirine ‘Komutanım’ diye hitap ediyorlardı. Başka yerden bağırma sesleri geliyordu. Ama arkadaşımın nerde tutulduğunu bilemiyordum. Bu sorgu böyle uzun bir süre devam etti.

Beni yakından tanıyorlardı. Bana, ‘Yeter artık iki yıldır ardındayız. Buraya kadar artık bıktırdın bizi be’ diyerek küfürlere, boynuma ve başıma darbeler vurmaya devam ettiler. ‘YPS’lisin, YPS için gelmişsin’ dediler. Ben de ısrarla yaşamımın net olduğunu, muğlak bir yaşamımın olmadığını, ölümlerin son bulması için demokratik siyasete katıldığımı söyledim. ‘Yeter artık git buradan. Git Batman’a evlen, otur oturduğun yerde’ dediler. ‘Talimatı kimden alıyorsun, perspektifi kim veriyor, Kuzey Irak’ta nerelere gittin?’ diye sordular. En son biri yanıma gelip yumuşatmaya çalıştı. Arada ‘Komutanım Ankara MİT’ten haber geldi’, ‘Diyarbakır MİT’ten haber geldi’ falan diyorlardı.

Beni bırakacaklarını, Mehmet Kıtır’ı arayarak, bu olayın yaşanmadığına dair ikna etmemi istediler. Serhat bölgesinde bir daha ayak basmamak üzere tehdit ettiler. Daha sonra şehir dışında bir yere götürüldüm, ellerim ve yüzüm bağlı olarak bırakılıp 15’e kadar saymam istendi.

Bırakıldıktan sonra kendi imkanlarımla yürüyerek ana caddeye vardım ve merkeze doğru hareket ettim. İlk olarak avukatımı aradım, sonrasında ise bir arkadaşımı arayarak beni almasını istedim. Arkadaşım benialdıktan sonra Mehmet Kıtır’ı 5 defa aradım, ulaşamadığım için korktum. Eve geçtikten sonra hastaneye giderek doğrudan darp raporu aldım. Hastanenin polislere haber vermesinden sonra farklı ekipler gelerek benimle görüştüğü. Ardından merkez karakola giderek suç duyurusunda bulundum.

Yetkililerin olayın tuhaf olduğunu anlam veremediklerini söylediler. Telefon trafiğinin ardından ise Emniyet Müdürü bana ‘Senin anlattığın hep hikaye, bunlar 30-40 yıl önce yaşandı’ dedi. Daha sonrasında karakoldan çıktım.

Yaşananları kameralar tespit etti. Ailem ve avukatlarımla beraber ilgili demokratik kurumlara başvuracağım.

13 Şubat tarihinde de kimliği belirsiz kişilerce Ankara Esenboğa Havaalanı’nda ölümle tehdit edilmiştim. MİT adına geldiklerini söylediler. Somut, kameralar karşısında her şey oldu. Avukatım suç duyurusu hazırlığı yapacağı esnada da bu olay oldu. Olayın aslı, Çöktürme Planı’nın ikinci boyutunun devreye girdiğidir. Çöktürme Planı’nın üçüncü bölümü olan faili meçhul cinayetlere bizimle start verilecekti, ama olmadı. Olayın yıldırma, teslim alma, tasfiye etme politikası olduğu çok net. Bu çizgi ve geleceğin, şahsımda sekteye uğramayacağını karanlık odaklar iyi bilmelidir. Kanım gidenlerin kanından kırmızı değil. Direniş bayrağı son Kürt genci olduğu müddetçe dalgalanacaktır.

Beni kaçıranlar kendilerini ‘polis ve asker’ olarak tanıttılar. Bunun esas sorumlusu emniyet ve jandarmadır. Bu olayı aydınlatma durumları gerçekleşmezse onlar tarih ve insanlık karşısında teşhir olacaklarıdır.”

Konu Meclis gündeminde

HDP’lilerin kaçırılması olayını partinin Iğdır Milletvekili Mehmet Adıyaman Meclis’in gündemine taşırken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevaplaması için bir soru önergesi verdi.

Önergesinde, zorla kaçırılan Öztoprak ve Kıtır’ın, birbirlerine “Komutanım” şeklinde hitap eden kişilerce elleri arkadan kelepçelenerek ve başlarına maske geçirilerek kaçırıldığını, 4 saat fiziki şiddete ve ölüm tehdidine maruz kaldıktan sonra bırakıldığını hatırlatan HDP’li vekil, “Şehir giriş ve çıkışlarının ve her köşe başının polis tarafından tutulduğu Iğdır’da kontra ve JİTEM’vari bu kaçırma olayı manidardır” dedi.

HDP’li Adıyaman, Bakan Soylu’nun cevaplaması istemiyle şu soruları sordu:

  • Iğdır Belediyesi Meclis üyesi Mehmet Kıtır ve DBP PM üyesi Süleyman Öztoprak kim ve/veya kimler tarafından kaçırılmıştır?
  • Kaçırılmaları, alıkonulmaları ve işkenceye maruz kalmaları ile ilgili bir soruşturma başlatılmış mıdır, başlatılmış ise hangi aşamadadır?
  • Hemen hemen her köşe başında mobese bulunan ve merkezden izlenen Iğdır ilimizde yaşanan bu olay üzerinden 3 gün geçmesine rağmen olayın kimler tarafından yapıldığı ile ilgili bir bilgi veya görüntü kaydına rastlanılmış mıdır?
  • Söz konusu mağdurlar Mehmet Kıtır ve Süleyman Öztoprak ile bilgi alış-verişi yapılıyor mu?
  • Yasadışı kaçırma olayını gerçekleştiren faillerin ilgili devlet kurumları ile ilişkileri var mı? Yok ise Emniyet ve Jandarmanın faillerin ortaya çıkarılması yönünde bir çalışma yürütmekte midir?
  • Söz konusu Parti yöneticisi ve Belediye Meclis üyesinin kaçırılması konusunda kamuoyu bilgilendirilecek midir?
Previous post
Yaşar Kemal'siz 3 yıl
Next post
Gülay Mübarek'i tehdit eden erkek gözaltına alındı ama tehditler sürüyor