Ana Sayfa1915'TEN BUGÜNE1915’ten BUGÜNE | Edebiyatçı Siruni’nin izini süren yeğeni Patrice Cololyan’ın hikayesi

1915’ten BUGÜNE | Edebiyatçı Siruni’nin izini süren yeğeni Patrice Cololyan’ın hikayesi

HABER MERKEZİ – 1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde bu hafta yazar, gazeteci ve dilbilimci Siruni’nin Adapazarı’ndan Bükreş’e uzanan hikayesinin izini süren yeğeni Patrice Cololyan var.  Siruni’nin ölümünün otuz yıl ardından anı yazılarını bulan Patrice, Ermeni Soykırımı sonrası Sovyetler’de sürgüne gönderilen amcası için şöyle diyor: “Izdırabından şikayetçi olmadı ancak yazamadığı ve yaratamadığı kayıp yıllar için üzgündü.”


Görüşmeyi yapan: Tigrane Yégavyan

Çeviri: Tolga Er


Patrice Cololyan, Paris’teki Şanzelize Caddesi’nde harikulade bir eczanenin sahibi. Geniş tezgahının arkasındaki özel dolabı dolaptan ziyade ulusal arşivi andırıyor. Büyük bir raf ise zamanla sararmış siyah beyaz fotoğraflarla, ilk Ermeni Cumhuriyeti döneminden kalma sertifikalarla ve eski tahvillerle dolu. Bunların hepsi yabancılardan dikkatle saklanmış durumda. Patrice, aile geçmişinin koruyucusu. Kır saçları, hoş, canlı bir yüzü ve Siruni ismini duyduğunda parıldayan gözleri var.

Hagop Siruni (ayakta), Haik (solda), Krikor (önde) ve anneleri Mariam’ın 1900’lü yıllardan kalma fotoğrafı

Siruni’nin izinde

“Siruni adını erken çocukluk döneminde duydum. Babam Krikor Cololyan’ın sesinde nasıl bir saygı ve hayranlık olduğu hala hatırımda” diye söze başlıyor Patrice. Amcası Hagop Cololyan, Vakhan Tekeyan ve Arshag Chobanyan kalibresinde harika bir kişiliktir. Onlar kadar üne sahip olmasa da Siruni mahlası Ermeni edebiyatı tapınağında özel bir yere sahiptir.
Hagop Cololyan 1890 yılında Adapazarı’nda doğar ve Bükreş’te 1973 yılında ölür. Birçok yeteneği olan biridir: şair, masal yazarı, eleştirmen, tarihçi, sosyal anlatıcı ve aydındır. Romen Ermeniler için tek kişilik bir üniversitedir. Her şeyi kapsayan “Polis ew ir Deré: Constantinople and it’s Role” kitabında, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentinde yaşayan Ermenilerin 1893’ten Soykırım yıllarına kadar geçen süredeki tarihinin ansiklopedik anlatısını sunar.

Siruni yoksul bir ailede doğmuştur ve babasını erken yaşta kaybeder. Annesi Mariam da iş arayışı için İstanbul’a geçer. Ardından üç erkek çocuğu da yanına gelir: En büyük oğlu Hagop, ortanca Haig ve en küçüğü Krikor. Krikor aynı zamanda Patrice’in de babası olacaktır. Mariam çocuklarının en iyi okullarda okuyabilmesi için sıkı çalışır. Sonradan Siruni olarak anılacak olan oğlan, saygın Ermeni Iyceum Getronagan okuluna kabul edilir. Orada diğer önemli aydınlarla arkadaş olur: Misak Metsarents, şair Vahram Tatul, yazar Gegham Barseghyan ve gazeteci Shawarsh Misakʻean.

Siruni’nin edebiyat kariyeri, içinde neslinin yakın bulduğu sembolizmleri de içeren şiir derlemesi “Twilight” (Alacakaranlık) kitabının basılmasıyla başlar. 1914 yılında “To The Time of Miracle” (Mucize Zamanına Doğru) adıyla yayınladığı kitapta, güzelliğe övgülere yer verir ve şair arkadaşı Daniel Varoujan’ın desteklediği “neo-Paganizm” hareketine katılır. Hep beraber 1914 yılında İstanbul’da da çıkan “Navazard” (Yeni Yıl) adlı almanakı yayınlarlar. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni edebiyatının dirilişine engel olunur: İmparatorluk, İttifak devletlerine katılarak I. Dünya Savaşı’nda yer alır.

Siruni edebiyat kariyerinin başlarındayken

Parçalanan kader

Siruni ismi, Türk polisi tarafından tutuklanacak ve ülkeden tehcir edilecek olan Ermeni aydınlarının listesinde yer alır. Şair, Azadamart gazetesinde yazdığı makaleler için Jön Türkler rejiminin dikkatini üzerine çekmiştir. Siruni halihazırda polisin yakın takibi altındadır ve birkaç yıl öncesinde II. Abdulhamit döneminin Osmanlı cezaevlerinin korkunç koşullarını deneyimlemiştir. O zamanlar özgürlüğünü birkaç ay içerisinde tekrar kazanmıştır. Ancak bu kez yakalanmaya karşı önceden uyarılır ve saklanır. Savaşı dostane bir Yunan ailesinin yanında saklanarak İstanbul’da geçirir. Küçük erkek kardeşi Krikor onun yerine tehcir edilir ve sonra geri döner. Patrice’in dediğine göre “O, bununla ilgili hiç konuşmaz.” Ortanca kardeş Haig ise harika bir spor kariyerine sahip olması beklenen genç bir erkektir. Ancak Soykırım’da maktul olur, Osmanlı ordusunda hizmet verirken öldürülür.

Savaş Aralık 1918’de sona erer ve yeraltında geçen birkaç yılın ardından Siruni saklandığı yerden gün yüzüne çıkar. Çalışmaya başlar ve hatta alkol karşıtı akıma öncülük eder. Bir aydınlar komitesi ile beraber 1919 yılında Soykırım maktullerinin anısına İstanbul’da ilk seremoniyi düzenler. Bunu, 1919 ve 1922 yılları arasında kısa süreliğine sakin bir dönem izler; bu yıllarda Soykırım’dan hayatta kalan sanatçı ve yazarlar Osmanlı İmparatorluğu’nda bir kez daha normal bir yaşam ve çalışma koşulları bulmayı umar. Siruni edebi işlere geri döner, Ermeni basınıyla çalışarak makale ve şiirler yayınlar. Tiyatroyla da ilgilenmeye başlar.

1921 yılında İstanbul’da basılan Djagadamart gazetesinin bir kopyası

Siruni 1920 yılında kendini önce Selanik’te, ardından Bulgaristan’da, son olarak da 1922 yılında Bükreş’te bulur. Birkaç yazar dostuyla beraber Ekim 1923’te mezalimden kaçarlar. Siruni edebiyat ve sanat üzerine olan “Navazard” dergisini kurar. İstanbul’a dönemeyeceğini bilen Siruni, geçmiş zamanların hasretini çeker.

Şair Bükreş’e yerleşir ve edebiyat faaliyetlerine hem Romen hem de Ermeni topluluklarında devam eder. Romen tarihçi ve siyasetçi arkadaşı Nicolae Iorga’nın yardımıyla Romanya’ya Ermeni kültürünü tanıtır.

Her zaman faal biri olan Siruni hem Romence hem de Ermenice yazar. Akrabaları “Dillere yeteneği vardı” der.

Siruni İstanbul’da yeraltında yaşarken Ermenice yazar ancak kimsenin onu takip edememesi için Kiril alfabesini kullanır.

Siruni, yeni evi olan Bükreş’te Ermeni okulunda eğitim verir. Romanya’da birçoğu 200 yıl önce inşa edilen manastırları ve Ermeni kiliselerinin sayımını yapar. Şair aynı zamanda geleceğin Katolikos’u I. Vazgen’in öğretmenidir. Öğrencinin ruhsal yönünü gören de Siruni’dir. Ona “Papaz olacaksın” der. I. Vazgen, Siruni’yi her anlamda mentor olarak görür ve ona hürmetle yaklaşır. Sonraki yıllarda Sovyet Ermenistanı’nda, özellikle de Kutsal Eçmiyazin Anne Katedrali’nde birçok kez buluşurlar. Siruni 1965 ve 1971 yılları arasında Katolikos’un özel daveti üzerine oraya beş kez gider.

1944 yılında biri Siruni’yi ihbar eder ve Sovyetler tarafından tutuklanarak 10 yıllığına Gulag çalışma kampına gönderilir. Patrice, ”Amcam Gulag’ta bile kütüphane kurmayı başarır. Yaratıcı gücünün zirve noktasında olduğu dönemdeyken edebiyat çalışmalarına devam edemediği 10 yılın kayıp olduğunu söylerdi” diye anımsıyor.

Siruni’nin yeğeni Patrice 1951 yılında doğar. Paris’te büyür ve saygın Lycée Henri-IV’de okur. Siruni Bükreş’te yaşamaya devam ederken, babası Krikor 1922 yılında eşiyle Paris’e taşınmıştır. Siruni ve Krikor posta aracılığıyla irtibatta kalır.

Patrice şöyle diyor:

“Babam gençliği hakkında çok ender konuşurdu. Sanki siyah bir tuvalin altına gizlerdi o dönemi. O dönemdeki yaşamlarının detaylarını annemle yaptığım konuşmalardan ve bulduğum mektuplardan yola çıkarak bir araya getirebildim.”

Siruni’nin ünlü bir çizimi

Fransız Ermenilerin fotoğrafçısı

Krikor tutuklanır ve erkek kardeşi Hadop yerine tehcir edilir. Savaşın ardından bin kişilik izci grubunun başına geçtiği İstanbul’a geri döner ve izci hareketinin kurucusu Lord Baden-Powell tarafından teşekkür mektubu alır. Hatta Krikor hayatını kaybettiği 1975 yılına kadar spor etkinlikleri düzenler.

Krikor çok geçmeden fotoğrafçı olarak kariyerine başlar, Paris’te Arax adında bir fotoğraf stüdyosu kurar. Paris’te düzenlenen Ermeni etkinliklerinin çoğunun fotoğraf kayıtlarını tutar. Söz konusu etkinliklerin arasında General Andranik’in defni, Gomidas’ın babasının cenaze töreni ve “The Forty Days of Musa Dagh” (Musa Dağ’da Kırk Gün)* kitabının yazarı Avusturyalı yazar Franz Werfel’in 1936 yılındaki ziyareti yer alır. Krikor, dünya çapındaki ününü vücut geliştiricilerin portresini çekerek kazanır. Sean Connery ve Arnold Schwarzenegger gibi ünlü insanları fotoğraflar.

Patrice, “Bugün bu fotoğraflar Ermenistan’daki Soykırım Müzesi’nde, Fransa’da Nicéphore Niépce’nin evinde ve Göçmen Müzesi’nde bulunabilir” diyor.

46 yıllık ayrılığın ardından kardeşler Krikor ve Hagop, birbirlerini görme fırsatını 1966 yılında Eçmiyadzin’de bulur. Patrice “Oldukça duygulu bir andı” diye anlatıyor.

Katolikos I. Vazgen, Krikor ve Siruni, Paris, 1970

Paris Gaveau Salonu, 1970 yılında Siruni’nin yıl dönümü kutlamaları için kiralanır. Kutlamaya Katolikos I. Vazgen de gelir. Bu, Patrice’in amcasıyla ikinci buluşmasıdır:

“Güçlü bir karaktere ve araştırmacı bir zihne sahip bir adamı hatırlıyorum. Sibirya’yı anlatırken kullandığı kelimeleri hatırlıyorum. Izdırabından şikayetçi olmadı ancak yazamadığı ve yaratamadığı kayıp yıllar için üzgündü.”

Siruni 1973 yılında ölür ve kardeşi Krikor cenaze töreni için Bükreş’e gider. Kardeşinin otobiyografi taslağını yanında geri getirir. Securitate (Romanya gizli polisi) soruşturmacıları yazarın kağıtlarını (çoğunluğu hala Romanya Ulusal Arşivi’nde tutulmaktadır) incelerken, Krikor onu saklamayı başarır. Krikor sabırlı bir şekilde taslağı yeniden yazar.

Taslak maceraları

Krikor Cololyan kariyeri boyunca 1920 yılından itibaren Fransız ve Ermeni yaşamını tasvir eden binlerce samimi fotoğrafı toplar. Patrice şöyle konuşuyor:

”Bu fotoğraflardan olabildiğince çoğunu basıma ve sergiye ulaştırılmasını temin etmek benim görevimmiş gibi hissediyorum. Çünkü bu babamı onore etmenin bir yolu ve aynı zamanda tarihsel değeri de çok yüksek.”

Patrice babasının kağıtları arasındaki Siruni’nin anı yazılarını 2005 yılına, onun ölümünün 30 yıl sonrasına kadar bulamaz. Yazılı Ermeniceyi de iyi okuyamadığından ötürü taslağı deşifre etmesi için Paris’e uğramış olan bir arkadaşından yardım ister. Arkadaşı belgenin ne hakkında olduğunu bilmez ancak dört saatini okumaya ayırır ve bitirdiğinde gözlerinde yaş vardır. Patrice son olarak şöyle diyor:

“Bu anı yazısının tarihsel ve edebi önemini teyit etti. Ben de yayınlamaya karar verdim. Erkek kardeşlerim Claude ve Eddy’nin yardımının yanı sıra Romanya’daki Ermeni Büyükelçi Hamlet Gasparyan’ın desteğiyle kitap 2006’da Erivan’da basıldı. Bu, Siruni’nin varislerinden gelecek nesiller için harika bir armağan.”


* Werfel, Franz, Musa Dağ’da Kırk Gün, Çev: Saliha Nazlı Kaya, Belge Yayınları, İstanbul, İlk baskı: 1998

Kaynak: Aurora Prize