Ana SayfaÖzelSebahat Tuncel’le 8 Mart söyleşisi: İtirazı örgütleyip, dayanışmayı büyütelim

Sebahat Tuncel’le 8 Mart söyleşisi: İtirazı örgütleyip, dayanışmayı büyütelim

HABER MERKEZİ –  Tutuklu bulunduğu cezaevinden 8 Mart vesilesiyle Gazete Karınca’nın sorularını yanıtlayan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, kadınlar başta olmak üzere herkesin bulunduğu alanı direniş alanına çevirmesi gerektiğini söyledi. Tuncel kadınlara ‘itirazı örgütleyip, dayanışmayı büyütelim’ çağrısında bulundu.


Röportaj: Pelin Özkaptan


HDP eş başkanları ve milletvekillerinin gözaltına alınmasını protesto etmek için Diyarbakır’da düzenlenen eylemde gözaltına alınan ve 6 Kasım 2016’de tutuklanan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde tutuklu bulunduğu Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nden mektupla Gazete Karınca’nın sorularını yanıtladı.

8 Mart’ı bir günle sınırlandırmamak gerektiğini belirten Tuncel, kadınların kazanımlarının erkek egemen sistemi korkutmaya devam ettiğini söyledi ve “itirazı örgütleyip, dayanışmayı büyütelim” çağrısı yaptı.

Cezaevlerinin de bir mücadele alanı olduğunu belirten Tuncel, “Hayat artık eskisi gibi olmaz çünkü kadınlar susmuyor” dedi. Tuncel’in sorularımıza yanıtları şöyle:

‘Başka bir özgür yaşam mümkün’

İktidar mekanizmasının ve onun uzantısı kayyumların belediye ve HDP’ye yönelik operasyonlarına baktığınızda kadın kurumlarına yöneldiklerini görüyoruz bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Kürt kadın hareketi bir yandan Kürt halkının özgürlük sorunlarının çözümü için mücadele ederken diğer yandan da erkek egemen sisteme karşı kadın özgürlük mücadelesini yürütüyor. 5 bin yıllık erkek egemen sistem bugün yaşadığımız emek sömürüsü, savaş, şiddet, işgal politikaları ile kendini ayakta tutmaktadır.

İlk eşitsizlik, ilk hiyerarşi, tahakküm kadın sömürüsü üzerinden gelişmiştir. Bugün birçok sosyal bilim insanı bu gerçeği dile getiriyor.

O zaman kaybettiğimiz daha doğrusu bize kaybettirilen yerden başlamak gerekir. Yaşadığımızın kader olmadığını biliyoruz.

Başka bir özgür yaşam mümkün diyoruz. Kürt kadınları öncelikle erkek egemen zihniyet kalıplarını sorgulayarak eril zihniyetin ortadan kalkması için ideolojik ve politik mücadeleyi geliştirmek gerektiğini biliyorlar. Bunun için erkek egemen sisteme karşı bir yandan zihinsel bir mücadele yürütürken diğer yandan da hayata geçirdikleri uygulamalarla, politikalarla kadın özgürlük çizgisini yaşamın tüm alanlarında uygulamak için çalıştılar.

Çok önemli kazanımlar da elde edildi. Bu kazanımları korumak için demokratik kurumları, siyasi partilerin program ve tüzüğünün kadın özgürlüğü perspektifinde yazılmasını ve güvenceye alınmasını sağladık.

Eş başkanlık, eşit temsil, kadınların özgün ve özerk örgütlenmesi, kadın meclisleri ve bağımsız kadın kurumları ile kadınların toplumsal ve siyasal yaşama daha aktif katılmasını sağladık.

‘Kadın kazanımları erkek egemen temsilcilerini korkuttu’

En son yerel yönetimlerde eş başkanlık uygulaması, kadın komisyonları, eşitlik komisyonları ve belediyelere bağlı kadın kurumları, kadın sığınma evleri ve şiddet önleme merkezleri ile yıllardır kadınların dile getirdiği mücadele gerçeğini ve talepleri pratikleştirildi.

Parlamentodaki kadın temsilciler ile bunun tüm Türkiye’de gelişmesini sağladı. Bu, erkek egemen temsilcilerini korkuttu. Çünkü kadın özgürlük mücadelesi ve kazanımları Türkiye kadın hareketinin kazanımları ile ortaklaşarak kadın özgürlük mücadelesinde kadın dayanışmasına öncülük ediyor.

Kadınlar toplumsal değişim ve dönüşüme öncülük ediyor, yeni yaşam çağrısına her geçen gün yeni insanlar katılıyordu.

7 Haziran seçim sonuçlarına bu açıdan bakmak iyi olur. AKP-Saray bu özgürlükçü çizgiyi kendi tasavvur ettikleri toplumsal gerçeklik için tehdit olarak gördüler.

Çünkü onlar erkeklerin hep iktidarda olduğu, kadınların bu sisteme kölelik bağıyla bağlandığı, erkeğe itaat eden kapitalist neo liberal ucuz işçiler olduğu, savaşa gönderecekleri askerleri doğuran anneler olarak gördükleri, emeği bedeni sömürülen, bedeni üzerinde söz sahibi olmayan kadınlar ve bunun etrafında şekillenen köleci bir toplum yaratmak istiyorlardı.

Kürt siyasal hareketi ve Kürt kadınlarının demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü çizgisi, paradigması bunu engelledi.

Onlar da erkek egemen sistemin “önce kadınları vurun” politikalarını uyguladılar ve sizin de altını çizdiğiniz gibi önce DBP’li belediyelerdeki kadın kazanımlarını ve vekillikleri gasp ettiler.

OHAL uygulamaları ile kadınları eve kapattılar. Çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel istismar, kadın katliamları, çocuk yaşta zorla evlilik, dini nikahla önü açılan çok eşlilik, erkek şiddetini devlet kurumları aracılığıyla özellikle de diyanetle meşrulaştırmaya çalıştılar.

Bu uygulamalar aslında AKP’nin nasıl bir toplumsal gerçeklik açığa çıkardığını çok çarpıcı bir şekilde göstermektedir.

Kadınları kendi sistemlerinin devamını sağlayacak ve kendi iktidarlarını güvenceye alacak oy potansiyeli olarak görüyorlar.

Ancak bizim kadın özgürlük çizgimiz karşısında o kadar çaresizler ki bazen şekli uygulamalarla tabandan kadınların eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerini “miş” gibi yaparak görünmez kılıyorlar.

‘Hayat artık eskisi gibi olmaz çünkü kadınlar susmuyor’

Yarattıkları “rol model” kadınlara sisteme nasıl köle olunacağını öğretmeye çalışıp, kadınların geleneksel kadınlık rollerinin propagandasını yapıyorlar.

Ancak tüm bunlara rağmen kadınlar artık susmuyorlar. Onlar bir kez özgürlüğe giden yola girdiler. “Hayat artık eskisi gibi olamaz” diyordu bir Zapatistalı kadın. “Çünkü biz yaşadıklarımızın farkına vardık ve örgütlendik” diye devam ediyordu. Bu bütün dünya kadınları için geçerli aslında.

DBP ve HDP’li kadınlara yönelik baskılar kadınların daha çok örgütlenmesine, özgürlük mücadelesine daha kararlı ve örgütlü bir şekilde büyük bir moralle bağlanmasına neden olmuştur.

Kadınlar içeride, dışarıda, tarlada, fabrikada, evde, sokakta nerede olursa o düzenin değişmesi için direnmeye ve gerekirse bedel ödemeye hazırdır. Hiçbir güç ve saldırı kadınların özgürlük yürüyüşünü engelleyemeyecektir.

‘F tiplerinde insan iradesine dönük sistematik bir saldırı var’

Siz ve pek çok kadın vekil uzun süredir tutuklusunuz. OHAL koşullarında kadınların cezaevlerindeki yaşam şartlarından bahseder misiniz?

Despot, faşist iktidarların uyguladıkları yöntemlerden birisidir hapsetme. Siyasi tutuklamaların özü kendi iktidarlarını güvenceye almak için demokratik muhalefeti zor yöntemiyle susturmaktır. Düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin temel ilkesidir. Bu ilke ortadan kaldırıldığında sadece iktidarın sözü kanun olur. Onun dışında her söz ve eylem iktidara ve devlete karşı “devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” olarak değerlendirilip muhalefet susturulmaya çalışılır, susturulamayanlar hapsedilir.

F tipi cezaevleri tecrit yerleri. Biliyorsunuz burada insan iradesine dönük sistematik bir saldırı söz konusudur.

Her gün bir irade mücadelesi veriliyor. Dışarıda şiddet ve savaş politikaları devreye girince bunun cezaevlerine de yansıması oluyor. OHAL uygulamaları ile mevcut olan birçok hak da gasp edilmiş durumda. Son dönemlerde bazı cezaevlerinde uygulanan şiddet ve işkencenin merkezi bir politika olduğu anlaşılıyor.

Tek tip elbise uygulaması öncesi tutsakların iradesi kırılmaya, teslim alınmaya çalışılıyor. Son bir yıldır Tarsus ve Elazığ cezaevlerinde kadınlara yönelik saldırılara ve bu saldırılara karşı direniş ve mücadeleye tanıklık ettik.

Burada hukuksuzluğa veya genel siyasal taleplere ilişkin eylem/etkinliklere disiplin soruşturmaları ile cevap veriliyor.

Birbiri ardına gelen disiplin cezaları ve mektup engelleri

En son Afrin ve sayın Öcalan üzerindeki tecrit uygulamalarını protesto etmek için yaptığımız 3 günlük açlık grevi için 3 ay süresince bazı etkinliklere katılmama cezası verildi ( Daha önce de Semih ve Nuriye için girdiğimiz açlık grevi için bir ay ceza almıştım)

Afrin işgaline dair yazdığımız mektuplar engellendi. Bazen bize gönderilen mektuplar da çeşitli bahanelerle verilmiyor ya da sansürlenerek veriliyor.

OHAL sadece dışarıda düşünce ve ifade özgürlüğünü engellemiyor. Dışarıdakiler tutuklanıyor içeridekiler hakkında da yeni dosyalar açılarak, düşüncelerini mektuba aktardıkları için infaz hakimliklerinde yargılanıyor.

Tüm bunlara rağmen cezaevlerinde bulunan siyasi tutsaklar cezaevlerini de mücadele alanına dönüştürüyor.

Burada bizler de mücadele olanaklarımız doğrultusunda katkı sunmaya kendimizdeki eksik yetmez yönlerimizi gidermeye okuyarak tartışarak hem bireysel hem kolektif olarak kendimizi eğitmeye donatmaya, özgürlük mücadelesini büyütmeye çalışıyoruz.

‘Barin Kobane ölü bedeni ile bile direnişe öncülük etmektedir’

En son Afrin’de YPJ’li  Barin Kobane’nin cenazesine yapılan işkenceye tanık olduk. Daha önce de Muş’ta Ekin Van’ın cenazesinin soyularak teşhir edildiğini görmüştük. Kadın bedenine yönelik bu işkence politikasını nasıl yorumlamak gerek?

Athena Atanasio “bedensel olarak kuşatılma ve maruz bırakılma koşulu yalnızca boyun eğişe değil aynı zamanda dirençliliğe, cesarete ve mücadeleye vesile olabilir” diyor Judith Butler ile birlikte yazdıkları Mülksüzleşme kitabında.

Barin Kobane ve Ekin Van’ın bedenlerine yapılan işkence ve bunun teşhir edilmesi Kürt halkının iradesini kırma ve onu yaralama yoluyla topluma korku salarak teslim almak hedeflenmektedir.

Erkek egemen sömürgeci apertheid rejimlerinin benzer uygulamalarına daha önce de tanıklık etmiştik Filistin’de, Irak’ta.

Son 7 yıldır IŞİD çetelerinin işlediği insanlık suçlarını da gördük. Bugün de Türkiye’nin iş birliği yaptığı çetelerle birlikte bir yandan Afrin’e yönelik haksız hukuksuz işgal girişimi diğer yandan toprakları, özgürlüğü ve halkı için direnen Barin Kobane. Afrin halkına ve kadınların bedenlerine işkence yaparak bunu teşhir edecek kadar gözü dönmüş, alçalmış bir şekilde Kürt halkına ve kadınlarına düşmanlık yapılıyor.

Kürt kadını şahsında yapılan bu saldırı dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Kürt halkının dostlarını ciddi olarak öfkelendirmiştir.

Barin Kobane ölü bedeni ile bile direnişe öncülük etmektedir. Sömürgecilere ve işgalcilere korku salmaktadır.

Barin’in bedenine yapılanlar binlerce Kürt kadını için mücadeleye daha güçlü katılma ve hesap sorma gerekçesi olacaktır. Çünkü mesaj Kürt kadınlarına ve Kürt halkınadır. Bu saldırılara verilecek en büyük cevap yaşadığımız her alanı direnişin mücadelenin alanına çevirmek olacaktır, olmalıdır.

‘8 Mart’ı direniş ve mücadele günü yapmalıyız’

İçeride ve dışarıdaki tüm kadınlara 8 Mart mesajınız nedir?

8 Mart Mirabel kardeşlerden bugüne özgürlüğü için direnen, mücadele eden ve bunun bedelini ödeyenlerin günü olmuştur. 8 Mart mücadelenin, dayanışmanın adıdır. Jin jiyan azadi diyerek özetleyebileceğimiz “Kadın yaşam özgürlüktür”. Tüm kadınların hepimizin günü kutlu olsun.

Ancak 8 Mart’ı bir günle sınırlandırmak emeğimize, mücadelemize yapacağımız büyük haksızlık olur. 8 Mart’ı erkek egemen sisteme, erkek devlet şiddetine karşı direniş ve mücadele günü yapmalıyız. Özgür, demokratik, adil, barış içinde güvenilir bir hayat için örgütlenmek ve dayanışmayı büyütmek bizim sorumluluğumuz.

Bize dayatılan faşizme, OHAL rejimine, sömürüye, köleliğe, savaşa, işgale karşı yan yana gelmek, kadın dayanışmasını büyütmek zamanıdır şimdi. Kadınlar vardır ve kadınlar eşit, özgür, barış içinde bir hayat istiyor ve onun için yaşamın tüm alanlarında bu düzene itiraz ediyor, itirazını örgütlüyor.

Selam olsun tüm direnenlere.


‘Yüksel’e döneceğim’ diyen Nuriye Gülmen’den kadınlara mesaj

8 MART | Sinemanın Kadınları

8 MART | Tarihten Kadın Portreleri

8 MART | ‘Artık yeter’ diyen kız kardeşlerimiz anısına – Editörden

Previous post
'Şiddet gören kadın şükretmeli' diyen Nurettin Yıldız hakkında soruşturma
Next post
Euro, TL karşısında tarihi seviyede