Ana SayfaÇeviriBritanya Lordlar Kamarası üyesi yazdı: Erdoğan’ın intikamı ve Kürt açmazı

Britanya Lordlar Kamarası üyesi yazdı: Erdoğan’ın intikamı ve Kürt açmazı

HABER MERKEZİ – Britanya’da parlamentonun üst kanadı olan Lordlar Kamarası’nın üyesi Maurice Glasman, Irak’ın ardından ziyaret ettiği Kuzey Suriye’ye dair izlenimlerini kaleme aldı. Glasman, Kuzey Suriye’deki konfederal yapıyı övdüğü yazısında, Türkiye’nin Afrin’in ardından bu bölgeye nasıl bir tehdit olduğuna dikkat çekiyor. Antik Yunan’dan bir örnek ile Melos kuşatmasını hatırlatan siyasetçi ve yazar, Kuzey Suriye’deki Kürtleri Atinalıların otoritesini reddeden Meloslulara benzetirken, ABD ve Britanya’yı ise onları ‘kaderine terk eden dostları’ ile mukayese ediyor. İki ülkenin bölgedeki yerel demokrasinin tek örneğini terk ettiğini vurgulayan yazar, şöyle devam ediyor: “Thukididis’in Melyan Diyaloğu’ndaki güçlü olan ne yaparsa yapar, zayıf olan ise ne çekmesi gerekirse çekmelidir görüşü hala gerçekliğini koruyor.”


Maurice Glasman

Çeviri: Evren Toprak


Bağdat’a varıldığında Irak Savaşı’nı kimin kazandığı açıktır. Şiiler yönetimdedir. Yüksek Brezhnevite binasından serilen Hüseyin ve Ali’nin kule büyüklüğündeki açık yeşil posterleri aynı üniformaların içindeki şehit edilen savaşçıların portreleriyle uzatılmış, Suudiler tarafından infaz edilen Şii din alimi Nimr Bakır el-Nimr’e göze çarpan bir yer ayrılmıştır. Bu görüntüler, şehir genelindeki kontrol noktalarında bulunan her bir askerin kulübesinde çok küçük bir şekilde tekrar edilmiştir. Uzun beton barikatlar yenilen Sünni azınlığı mühürlü bölgeleriyle sınırlamıştır. İran destekli Haşdi Şabi tugayları ise Kürtlerin bağımsızlık referandumunun ardından uyuşmazlık konusu Kerkük, Şengal ve Ninova’da Kürt Peşmerge’nin kolayca üstesinden geldi ve şimdiyse Erbil ile Süleymaniye arasındaki otobanı kontrol etmektedir. Irak’ta Şiiler ulusal savaşı, İranlılar bölgesel mücadeleyi ve Rusya ise küresel çekişmeyi kazandı. Amerika, Fransa ve Britanya iz bırakmayan yıldırım çarpmalarıyla kaldı.

Ben Irak’a ziyaret için seyahat etmedim, ancak Rojava olarak bilinen Kuzey Suriye Federasyonu’nun davetiyle Suriye’ye seyahat ettim.

2 milyondan fazla nüfusu olmayan çok küçük bir Kürt yerleşim yeri en kötü zamanında IŞİD’e karşı koydu. Türkiye sınırında küçük bir kent olan Kobani, 2014 yılında halifeliğin sözde karşı konulmaz yayılışına direnen ilk yer oldu. Ve ortaya çıkan şey olağanüstüydü: Güçlü yerel demokratik özyönetimi temel alan demokratik konfederalizm ile birleşen eşitlik ve kadınların liderliği ideolojisi. Karma tugaylar olan kadın gücü YPJ ve YPG, Amerika ve Britanya desteğiyle kendilerini IŞİD’i Rakka’ya kadar yenen Demokratik Suriye Gücü’ne dönüştürdü, sonucunda mahalle komünü sistemini kurdu.

Ocak ayında, Marmara Denizi’ndeki bir adada tecritte tutuklu tutulan Abdullah Öcalan’ın, İslamcı ulus devleti kurma girişimindeki Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasıl musallat olduğunu yazmıştım. Erdoğan, birkaç yıl önceki seçimlerde beklenenden daha iyisini yapan çoğunluğu Kürt HDP’nin liderlerini tutukladı, tutuklu HDP liderleri toplamda 200 yıldan fazla ceza aldı. Türk devleti gazetecilerin hapsedilmesi ve kamu işçilerinin siyasi nedenlerle atılması anlamında tüm rekorları kırdı. Sonunda Erdoğan’ın yoğun ilgisinin başlıca odağının ne Gülenciler ne de İslamcılar olduğu ortaya çıktı, onun yerine Türkiye garezinin hedefi bir kez daha Kürtler oldu.

Türk devleti için Öcalan’ın öğretisinden ve liderliğinden açıkça ilham alan bir askeri ve siyasi gruplaşmanın sınırda faaliyet yürütmesine izin verilmesi kabul edilemezdi. Erdoğan’ın Osmanlı Sünni liderliğiyle ilk macerası, PYD’nin -Demokratik Suriye Güçleri’nin ilk bilindiği şekli- Kobani’de IŞİD’i yenmekle kalmayıp Türkiye’nin NATO müttefikleri olan Amerika ve Britanya ile ittifaka girmesi ve cephede halifeliğin güçlerini yenmesiyle yolunda gitmedi. Erdoğan, Kürtlere müdahale etme iznini kazanmak amacıyla aktif bir şekilde İran ve Rusya’ya kur yaptı. İzni aldı.

Türk Hava Kuvvetleri, 20 Ocak’ta, Afrin’de -Kuzey Suriye Federasyonu’nun üç kantonundan biri- 56 gün süren bombalama kampanyasını başlattı ve ne Rusya/Suriye hava kuvvetleri ne de koalisyon müttefikleri korunmasız halka yönelik hava kampanyasına sekte vurdu. Bombalarla kent sakinlerini evlerinden uzaklaştırdılar, yarıda kesilen tecavüz, mülksüzleştirme ve yerinden etme saltanatına devam edebilsinler diye sahadaki El Kaide, El Nusra ve IŞİD güçlerine ödeme yaptılar. 4 bin yıldır kesintisiz yerleşime rağmen Afrin’de Kürt varlığı kalmadı. Onların yerindekiler Türkiye tarafından arka çıkılan İslamcı güçler ve Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ne (AB) karşı pazarlık kozu olarak tuttuğu Sünni Arap mülteciler. Bu, etnik temizliktir.

Irak’tan Suriye’ye dubalı köprüyle geçerken Thukididis ve Peloponezya Savaşları Tarihi kitabındaki Melyan Diyaloğu’nu düşündüm. Atinalılar Melos’un adasına üç bin askeri taşıyan 38 gemiyle varır -askerlerin arasında hava gücünün antik karşılığı olan atlı okçular da vardır. Atina’nın teklifi basittir: Otoritemizi ve imparatorluk yönetimimizi kabul edin ve karşılığında yaşamanıza izin verelim. Aksi taktirde adanızın nüfusunu azaltacağız ve kendimize alacağız. Meloslular doğal müttefiki Lakedaimonluların (Spartalılar) onları koruyacağı ve tek isteklerinin dostluk ve tarafsızlık ile kendi demokrasilerini ve yaşama biçimlerini geliştirmek için yalnız bırakılmak olduğu yanıtını verir. Atinalılar ise adalet ve haklardan eşit tarafların yararlanabildiğini söyleyerek, Melosluların mücadele etmek ve her şeyi kaybetmek yerine teslim olmakta ve hayatlarını korumakta ortak çıkar olduğunu tanımaları gerektiği karşılığını verir. Meloslular teklifi kabul etmez ve mücadele edip kaybettikten sonra hepsi ya öldürüldür ya da sürülür. Bu diyalog ile ilk kez Industrial Areas Foundation ile yapılan topluluk örgütlenmesi eğitimi sırasında neredeyse 20 yıl önce karşılaştım.

Suriyeli Kürtler, şartların gerçekliğiyle karşılaştığında birebir aynı soruyla karşı karşıya kaldı. Suriye devletinin parçalanması özerklik veya imha edilme olasılığını sundu. Ancak IŞİD’in birçok düşmanı vardı, Kürtler de koalisyonla ittifaka girdi, mücadele etti ve özerkliğini genişletti. Ben, ne başardıklarına tanık oldum ve başarılan şey olağanüstüydü.

Irak Kürt bölgesinde Barzani, Türkiye’de Erdoğan ve Bağdat’ta Hüseyin için geçerli olduğu üzere Öcalan’ın yüzünün de her yerde ortaya çıktığı doğru, ve öne çıkan, inzivaya çekilmiş bir imamın imgesi. Öcalan’ın doğum gününde oradaydık ve onun dileği üzerine toplu ağaç dikimi vardı. Kadınların konsey sistemindeki liderliği ise, hükümetin hayal edilebilir en yerel seviyede vuku bulduğu bir tür mahalle sistemi içerisindeki bir gerçeklik. Cizre kantonunun başkenti Kamişlo’da 12 sokaktan oluşan yerel komünün erkek ve kadın eş başkanlarıyla tanıştım. Her iki lider de okur yazar olmamasına rağmen oyla seçilmişti ve bölgeyi yönetiyordu. Her iki haftada bir Pazar günleri toplanan yerel meclise sorumluydular. Barınma, Afrin’den mültecileri karşılama, eğitim ve diğer şeylerle beraber özsavunmaya ilişkin sorunlar hakkında karar alıyorlar. Bunun Kürt projesi olduğu yönündeki düşünceden ötürü gücenen Hıristiyan Süryaniler ve Sünni Araplarla tanıştım. Kurulmasına yardımcı oldukları ve hiçbir etnisitenin baskın olmadığı konusunda ısrar ediyorlardı.

Kuzey Suriye Federasyonu için parlamenterlerle yapılan toplantıda bölgenin tüm topluluklarının anlaşmaya vardığı “toplumsal sözleşme”nin bir çevirisini verdiler bana. Bu, azınlık temsiliyetini ve kadınların eşitliğini temin eden karmaşık bir sistem. Savaş sırasında IŞİD tarafından neredeyse tamamıyla yok edilen Kobani’de yerel halk, çok az devlet yardımıyla evlerini tekrar inşa etmişti. Murray Bookchin’in, demokratik konfederalizmin, çeşitliliğin olduğu bir toplumdaki demokratik özyönetimin etkili bir sistemi olduğunu görmekten nasıl hayranlık duyacağını düşündüm.

YPJ’nin kadın askerleriyle tanıştığımda aralarında Kürtlerin yanı sıra Ezidi ve Sünni Arap savaşçılar da vardı ve bu, tanıştığımız yaralı erkek savaşçılar için de geçerliydi. Çok dükkan yoktu ve tesisat her zaman çalışmıyordu, ancak demokrasi sistemi diri görünüyor ve etrafındaki enerji sahici geliyordu. Herkes için gıda ve barınak olduğu görülüyordu ve Afrin’den gelen mülteciler aileler tarafından kabul ediliyordu, kamplar tarafından değil.

Bununla birlikte Melyan açmazı tamamen devam ediyordu. Delegasyonumuz ordu liderleri ve bölgenin siyasi liderliğindekiler ile görüştü ve hepsi aynı soruyu sordu: Britanya ve Amerika bizi neden Türk devletine terk etti? Cevap Türkiye’nin NATO üyesi ve Kuzey Suriye Federasyonu’ndan daha büyük ve daha güçlü bir ülkeye sahip olan daha stratejik müttefik olmasıydı. BM’nin veya AB’nin müdahale edip edemeyeceğini sordular. Bu konuşmalar sırasında Esad ve Rusya’nın Kürtlere bir anlaşma önerdiği ortaya çıktı. Türkiye’nin işgalinden korunacaklardı, ancak karşılığında Suriye devletine teslim olmaları gerekiyordu. Orduları ve demokrasileri Şam’a tabi olacaktı ve demokratik konfederalizm yerine merkezi devlet sistemi yürürlülükte olacaktı. Karşılığında 4 bin yıldır yaşadıkları yerde yaşamalarına izin verilecekti. Diğer taraftan Türkiye, onları ya öldürecek ya da evlerinden sürgün edecekti.

TEV-DEM olarak da bilinen PYD, Federasyon’un çatı kuruluşu, Melosluların pozisyonunu aldı. Hava kuvveti olmadan mücadele etmeyi seçtiler ve şimdiyse bütünüyle yenildiler. Türkiye ise işgalini Kürt Suriyesi’nin geri kalanına yaymakla tehdit ediyor. Bir NATO partnerinin Esad’dan çok daha kötü bir seçim olduğunun ve Amerika ile Britanya’nın bölgede kolektif uygulama sergileyen yerel demokrasinin tek örneğini terk ettiğinin doğruluğunu kabul etmek önemli. Thukididis’in Melyan Diyaloğu’ndaki güçlü olan ne yaparsa yapar, zayıf olan ise ne çekmesi gerekirse çekmelidir görüşü hala gerçekliğini koruyor.


Kaynak: The Nation

Previous post
Oyuncu Bill Cosby cinsel saldırıdan suçlu bulundu
Next post
İspanya'da kadınlar sokakta: 'Hayır, hayır demektir'